islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,5091
EURO
36,1663
ALTIN
2.975,45
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Yağmurlu
19°C
İstanbul
19°C
Yağmurlu
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Hafif Yağmurlu
9°C
Salı Parçalı Bulutlu
12°C

Siyaset Ve Devlet Yönetimi, Danışmanlara Sahip Mi?

Siyaset Ve Devlet Yönetimi, Danışmanlara Sahip Mi?
29 Ağustos 2017 13:13
A+
A-

Günümüzde sistemlerinin karmaşıklığı, birçok yeni dinamiklerin ortaya çıkması ve farklı grup ve kesimlerle münasebetler, devlet yönetiminin son derece sistematik bir şekilde yapılmasını ve hassas dengeler üzerinde yürümesi gerektiğini ortaya koymaktadır.

Bu konu, başta Amerika olmak üzere, batılı ülkelerde birçok tecrübeden sonra anlaşılmış ve devletler kendi çalışmalarını bazı mütehassıs kişi ve grupların desteği ile yürütmeye başlamışlardır. Aslında, Batı’dan önce, İslam tarihinde hükümetlerin önemli danışman kadroları ile yürütüldüğü ve bu kadroların Emir ve Sultan’ların yanıbaşlarında yönetime katıldıkları kaynaklarda belirtilmektedir.

Hükümetlerin yönetimi, çok boyutlu ve birbirinden çok farklı ihtisas alanlarından oluştuğu için, en nitelikli liderlerin bile böyle çok boyutlu ve özellik isteyen işleri bakanlar yoluyla yürütmesi imkansızdır. Özellikle siyasi sistemin aktörlerinin, değişik ilişki ve dengeler içinde gerçekleştiği düşünüldüğünde, bir bakanlığın başına geçen insanların, çoğu zaman o bakanlığın arzu ettiği özelliklere sahip olmadığı görülmektedir. Dolayısıyla böyle bir boşluğu doldurmak için, ister istemez uzman kişi ve kadroların desteğine ihtiyaç duyulmaktadır.

Burada, çok kritik bir soru akla geliyor: Siyasiler veya bürokratlar mi karar sahibi olmalı, danışmanlar mı? Bu soru, aslında birbiri içine giren bir cevaba sahip. Siyasiler, ülkenin meselelerini çözmek üzere görev alan kişiler olduğundan, onların sorumluluğu; danışmanlara göre daha fazla olmaktadır. Fakat, siyasiler; politika ve program oluşturmada uzmanların yardımı olmadan bazı önemli kararları vermeye kalkıştıklarında, çoğu zaman danışmanlar; doğru veya isabetli olmayan görüşlere gerekçe hazırlamak durumunda kalmaktadırlar. Bu durumda da, birçok hatalı iş ve kararlar ortaya çıkmaktadır. Yani işler, tabii kanun ve icaplara göre değil de, yetkinin gücüne göre şekillenmektedir.

Burada, demokrasinin, yani halkın yönetime katılması demek olan anlayışın güçlü bir şekilde ortaya çıkmadığını belirtmek gerekiyor. Sadece dört veya beş yılda görüşü alınan halk kitlelerinin istek ve beklentilerinin testinin yalnızca seçim zamanına kalması, ne kadar hak ve adalet anlayışına uygun olmaktadır, düşündürücüdür. Sistemli bir siyasi sistemde, danışmanları siyasilere ve bürokratlara bağlayan ve bazan da onlara mahkum eden anlayışın meşruluğu veya toplum menfaatlerine uygunluğu ne kadar tutarlıdır?..

Bu sistemde, danışmanlar dediğimiz kitlenin, en azından halkın teklifi ve desteği ile yönetimde görev alması ve bu uzman danışman kadrolar ile siyasetin keyfiliğinin veya bilgisizliğinin engellenmesi mümkün olabilir. Fakat siyaset ve hükümet olma duygusu, öyle efsunlu bir duygu ki, hükümet kademelerine geçen siyasiler ve bürokratlar, kendilerini o mevkinin en uygun insanları olarak düşünmeye başlıyorlar. Başkalarını o mevkilere layık ve yeterli görmüyorlar!.

İslam ve Türk yönetim tarihine baktığımızda, Sultan’ların etraflarında bir danışman kadrosu olduğunu ve bu kişilerin de çoğunlukla ilim ve ahlak sahibi kişilerden meydana geldiğini görüyoruz. Danışman kadroları, hak ve adalet anlayışı ile hareket ettiğinde, Batı’da olduğu gibi Kralların birer “emir eri” gibi olmayıp, gerektiğinde Kur’an ve yerleşmiş teamülleri göstererek Sultanların kararlarını uygun görmediklerini söylüyebiliyorlardır. Fakat, her nedense bugün o mirasın sahibi olduğunu söyleyen siyaset ve bürokratların çoğu, ilim ve marifet sahibi kişilerden çok, kendi emirlerine uyacak insanlarla bu önemli görevi yürütmeye kalkışıyorlar. Genelde yönetici pozisyonunda olanlar, kendilerine engel çıkartmayan, karşı fikir öne sürmeyen ve verdiği emirleri kritik etmeden uygulamaya çalışan danışman ve yardımcı kadroları istiyorlar.

Özellikle Hz.Peygamber ve dört halife döneminde, belli ölçüde Emevi, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde tam olmasa da, danışmanlık müessesesinin devleti nice sıkıntı ve badirelerden uzaklaştırdığını tarihi bilgilerden öğreniyoruz.

Türkiye’nin öncelikle batı dünyası ile menfaatlerinin farklılaştığı bir dönemde, ülkenin kaderini sadece siyasilerin eline bırakmak, ne akla ve ne de toplumsal menfaatlere uygun olmamaktadır. Siyasetin mücadelesi içinde, kendini kaybeden ve gergin bir haleti ruhiye içinde zaten birçok hassasiyetleri kaybetmekle karşı karşıya olan siyasetçileri; bilgi, akıl ve feraset ile yönlendirmeye çalışacak ve onlara kendi ahlak, kültür ve tarihi misyonumuz çerçevesinde alternatifler sunabilecek ilim ve akıl sahiplerine ihtiyaç bulunmaktadır.

Devlet işleri, son derece sorumluluk, feraset ve fedakarlık isteyen makamlardır. Fedakarlık ve cesaret sahibi olsanız da, feraset ve ilim rehberiniz olmazsa; istenilen hedefe varmak zordur. Dolayısıyla yönetim, bir an önce siyasi kadrolarının yanında, ilim ve ahlak sahibi; hakkı ve doğruyu her an ve şekilde dile getiren bilgili ve ihtisas sahibi danışman kadrolarına sahip olmalı ve ülkenin kaderini sadece siyasilerin eline bırakmamalıdır.

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.