Siyaset, insan ve toplumun iyilik ve huzurunu gerçekleştirme mekanizmasıdır. Bunun da yolu, toplumun ihtiyaçlarından çok; ahlak, eğitim, kültür ve dayanışma gibi sosyal amaç ve programları gerçekleştirmektir. Çünkü ihtiyaçları karşılamak, var olan ve benimsenen bir anlayış ve sistem içerisinde gerçekleşir. Sistem olmadan, ona ait ihtiyaçları da belirlemek mümkün değildir.
Yaşama perspektifinin önemi:
Yaşama perspektifi, toplumu kuşatan, halka huzurlu ve mutlu bir dünya vadeden değerler sistemiyle gerçekleşebilir. Çünkü, insanların ruh ve kültür dünyalarını ancak değerler biçimlendirir. İnsan toplumları, tarih boyunca, hayatlarına mana katan ve kendilerine varoluş hikmeti sağlayan inanç ve düşüncelerin arkasında yürümüştür.
Hayatın ihtiyaçları; hiçbir zaman duygu, düşünce veya ahlak üretememiştir. Bunlar; yaşayışın getirdiği gerekliliklerdir. Fakat, asıl mesele; hayatı, belli amaç ve değerler etrafında gerçekleştirmek ve böylece insanın yaşamasını değerli ve önemli kılabilmek olmuştur. Özellikle siyaset; toplum ve medeniyetin yaşama perspektifine hizmet etmek, onun varlığını korumak ve ihtiyaçlarına cevap vermek üzere çalışması gereken bir kurumdur.
Siyaseti, medeniyet üzerine oturtmak:
Siyaset; devlet felsefesi üzerine oturması ve bu felsefenin de, bir toplumun; benimsediği değerler çerçevesinde şekillenmesi icab etmektedir.
Tarih ve edebiyat bilgisi, şimdiye kadar nasıl bir medeniyet içinde yaşadığımızı ve bu medeniyetin sosyal, siyasi ve kültürel dünyamızda hangi kazanç ve kayıplara yol açtığının bilgisini bize vermektedir.
Ama, tarih ve kültür bilgisine sahip olamayanlar, dünü bilmedikleri için, bugünü doğru bir şekilde değerlendiremedikleri gibi, yarına nasıl hazırlanacaklarını da maalesef bilememektedirler. Çünkü, günübirlik siyasetin sloganları ve tartışmaları ile, herhangi bir ciddi gelişmeyi gerçekleştirebilme imkanı yoktur. Çünkü siyaset; belli değer, kültür ve yaşama kurallarını gerçekleştirmeye çalışan bir “uygulama alanı”dır. Onu ve onun yürütenleri, mükemmel veya hatasız görmek, İslami prensip ve tarihi tecrübe ve uygulamaları bir kenara itmek olacaktır.
Siyaseti, ahlak ile kontrol altına almak:
Günümüz siyaseti, he zaman olduğu gibi; arzular, ihtiraslar ve kişilerin kendilerine artı nitelikler kazanmaya çalıştıkları “tehlikeli bir mecra” halindedir. Bu tesbitimi, ben ve çevremdeki birçok aklı başında insanın, “falanca siyasete girdi, ama değişti!..” cümlesiyle doğrulayabiliyorum. Çünkü siyaset, belli makam ve kazançları elde etmenin, iki yolundan biri.. Elbette, orada da iyi işler yapılabilme imkanı var. Fakat, siyasetin ahlak ve usulünü takip etmek kaydıyla. Bu ahlak, hiçbir zaman birilerinin elinde olan ve uygulanabilen bir kriter değildir. Çünkü; bir kişi, Ziya Paşa’nın şiirinde belirttiği gibi, “hem hakim, hem davacı” olamaz. Fakat bugünkü siyasi sistem; bu iki rolü de kendi oynamak istediği için, haksızlıklar ve usulsüzlükler ortaya çıkabiliyor ve insanları sarmalına alabiliyor.
Bu durumda, siyaseti yeniden ve kendi değer ve ahlak ölçülerimizle değerlendirmek zorundayız. Onu, bir “taraftar mantığı” ile alırsak, hatalarını görememiş ve yanlışlarını da, başkalarına şuursuzca savunmak durumunda kalırız.
Türkiye, çok zor bir dönemden geçiyor. İçte ve dışta, birçok kötü niyetli ve saldırgan devlet ve kuruluşlar var. Ama, bunlar var diye; siyasetin yanlış kural ve değerlerle hareket etmesine razı olmamız hatalıdır. Dostumuz da olsa, yakınımız da olsa; siyaset adına, kutsal değer ve anlayışlarımızı birilerinin hatırına feda etme yetkimiz bulunmuyor.
Şunu da bilelim ki; eğer, kutsal ve kıymetli değerlerimiz, sadece sözde kalıyor ve bunların gereği yapılmıyorsa, felaketi beklemekte olduğumuzu bilelim.
Prof.Dr.Sami Şener