Siyaset, sosyal hayatın gerek duyduğu bir alandır. Her toplum, bir devlet anlayışına sahip olup, onu kendi yaşama sistemine uygun olarak siyaset eliyle gerçekleştirmeye çalışır. Burada anlıyoruz ki, siyaset; devlet olma ve devlet halinde kalabilmenin şartıdır. Siyaset, bir manada yönetim politikası ve becerisi olarak da açıklanabilir. Siyaseti, toplumun belli bir bölümü toplumsal ideallere göre yapar ve toplum da, bu çerçevede, bir kontrol mekanizması olarak kendini ifade eder.
Siyasetin felsefesi ve uygulanması:
Görüldüğü gibi siyaset, bir ideal veya yaşama felsefesi olmayıp; bu ideal ve felsefelerin gerçekleşmesi için bir araç ve sistem çalışmasıdır. Yönetim de, zannedildiği gibi; sadece yönetimin değil, yönetilenin de katıldığı bir süreç olup, tek taraflı bir mekanizma değildir. Günümüzde siyasi rol, belli görevlerin, belli gruplara verilmesinden sonra, toplumun çok da fazla ilgilenmediği bir “vekalet müessesesi” olarak gerçekleşmektedir. Halbuki, siyasi sistemde halk; yönetimin, toplumsal değerlere, ahlaka ve toplumu geliştirici hedeflere yönelmesini sağlamak gibi önemli bir görev ve sorumluluğu ile karşı karşıyadır.
Aslında toplumsal idealler, bir toplumun her ferdi tarafından benimsenen, korunan ve yürütülmeye çalışılan bir değerdir. Zaten; bir toplumun sembolü olan bayrak, temel özelliklerinden biri olan toprak ve kullandığı kültürel dil, toplumun hayatını kuşatan inanç sistemi de, bu ideallerin temsil edildiği ve korunduğu alanlardır. Bütün bu özelliklere baktığımızda, siyasetin; tüm bu değer, sembol ve varlıkları ayakta tutmak ve yönetmek gibi çok önemli bir rolü olduğunu görüyoruz. Bu yüzden; siyasetin, ne bir kişi, ne de bir grup veya zümre tarafından kontrol altına alınmaması, varlığını toplumla birlikte, onun iradesine uygun sürdürmesi ve topluma hizmet felsefesi içinde hareket etmesi gerekmektedir.
Bugünkü siyasi sistem, neden problemlidir?
Bugünkü siyasi sistem; öncelikle toplumsal sistem ile örtüşmeyen kural ve özelliklere sahiptir. Her ne kadar, günümüz modern siyasi sistemleri, demokrasiyi kendilerine rehber seçmiş olmakla birlikte, uygulamada demokrasinin de, düşünce, ideoloji ve grup menfaatlerine alet edildiğine şahit oluyoruz. Dolayısıyla, her ne kadar; toplumun iradesi, siyasi sistemlerde hakim gibi görünüyorsa da, siyasi partilerin; tüm siyasi ve idari imkanları, öncelikle kendi varlıklarını geliştirme ve hakim pozisyona gelmek için kullandıkları açık bir gerçektir. Halkın da, bu sistemde, önüne gelen tercihlerden birini seçmekten fazla bir varlığını bulunmamaktadır. Üstelik, siyasi partilerin; neredeyse tamamen siyasi liderlerin hakimiyeti altında bulunduğu dikkate alındığında, siyasi partilerde de, demokratik olmayan yapıların ortaya çıkabileceği görülmektedir.
Ahlakın ve ahlaki değerlerin hakim olmadığı bir siyaset, büyük ölçüde şahsi ihtiras ve arzuların istikametinde hareket etmek durumundadır. Bu yüzden, batılı manada siyaset; büyük ölçüde asalet, hırs ve iktisadi menfaat sarmalı içinde hareket etmektedir. Bu sistemi engelleyecek güç, halkın denetimini ve rol almasını daha fazla gerekli hale getirmektir. Burada da, ilmi ve ahlaki bir grubun sistemi çok yönlü ve sistemli bir şekilde denetlemesi gibi hayati bir ihtiyaç kendini hissettirmektedir. Çünkü; bir toplumda adaletin ve dürüstlük hakim olmadan, o toplumda sistemin doğru bir şekilde çalışması mümkün değildir. Böyle bir kitlenin de, modern siyasi şemada etkin bir rolü bulunmamaktadır.
Maalesef günümüzde, adalet ve iyilik, kişi ve grupların insiyatifine bırakılmıştır. Evet, toplumdaki idare ve siyaset erbabının gayret ve rolleri, toplumun gelişmesinde önem taşımaktadır. Fakat, aynı şekilde; toplum ve o toplumdaki dinamik grupların da, bu lider ve siyaset adamlarını takip edip, değerlendirerek; topluma rehber olma durumları, ihmal edilmeyecek bir fonksiyondur. Yani, bir toplumun geleceği; bir kişi veya gruba teslim edilmeyecek kadar, önemli bir görevdir. Özellikle, bizim insanımız dediğimiz kişilerin çeşitli alanlardaki, kontrolsüz ve hesap vermeksizin, kendilerine güvenilmesini istemeleri, birçok probleme yol açmakta ve güven faktörünü herhangi bir kurala bağlanmasını engellemektedir. Bu yüzden, “bizim insanımız” kelimesi, çoğu zaman sadece siyasi değil, iktisadi münasebetlerde bile ciddi sıkıntı ve tehlikelerin de kaynağı olabilmektedir. Belli bir görev ve sorumluluğu alan kişilerin, artık; sadece güvene değil, sistem ve sorumluluklara dayalı bir şekilde “hesap verebilir olması” gerekmektedir. Yoksa; toplumların sorumluluğu, sadece siyasilere değil, halkın da vebali olarak manevi bir mesuliyet getirecektir.
Prof .Dr. Sami Şener
“Güç ve iktidar vardiya usulü bir azınlığın ekinde dönüp durmasın ..”der Ayeti Kerime ..Ama islamcılar Kuran okumuyorlar okusalar da Emevi taassubundan maalesef ayrılamıyorlar..
Bizde Devlet toplum ilişkisi Din Devlet ilişkisi zaman zaman da olsa yanlış bağlamlarla dahi tartışılır ancak Bilgi Bilgin -İktidar Devlet ilişkisi ve burada oluşan patronaj hiç tartışılmaz..seçmeni ve siyasetçiyi siyaset kurumunu bilinçlendirecek asıl odak bu tartışmaların kamusal alanda fikri hür vicdanı özgür irfanı hür şekilde yapılabilmesi ile olur..Hürmet Selam Ediyorum..