Uzun süre bakanlık yapmış bir kardeşimizin de aralarında bulunduğu seçkin bir toplulukla Cuma namazı sonrasında yemekte bir araya geldik.
Müşterek dostumuzun mutat ikramı olan yemek sonrasında aydın olarak niteleyeceğimiz bir kardeşimiz iki de bir “her şey güzel, daha da güzel olacak” diyerek doğrudan ve de dolaylı olarak “siyaset ricaline övgüler” yağdırıp durdu.
Söz alma gereğini duydum. İfade edildiği gibi “Yapılan güzel şeyler olmakla birlikte mesela eğitimde, ekonomide, hukukta her şeyin hiç de güzel olmadığını; siyaset adamlarına böylesine övgüler yağdırmanın onlara dostluk olmadığını” onlara da, topluma da zarar verdiğini beyan ettim.
Görevimizi Övmek veya Yermek Değil
Âl-i İmran 104’ de açıklandığı üzere vazifemiz birliktelik oluşturup hayra çağırmadır, İslam dininin, ortak aklın ve bilimin onayladıklarını emretme ve yasakladıklarından sakındırmaktır. Böylece sözlü ve fiilî duacı olmak ve yapılması gereken konularda toplumsal talepler oluşturup siyasete yardımcı olmaktır.
Başta bakan kardeşimiz olmak üzere katılımcılar bana hak verdiler gibi görünseler de, onaylanmadığımızı sezinleyebildim.
Siyaset ricaline yalakalığa varan övgüler yağdıranlar aslında onlara dost olanlar değil, büyük ölçüde beklentileri olanlardır. Tarihi süreçlerde olduğu gibi iyi niyetli uyarıcılar nedense pek sevilmiyor. Ama bunu kime anlatabilirsiniz?
Övme Gibi Yerme de Yol Değil
Tamam, yöneticilerimize yalakalım yapmayalım da, yermekle yetinmek de yol değildir.
Siz hoca olarak, akademisyen olarak, iş adamı olarak hatta öğrenci ve emekli olarak hiçbir şey yapmayacak ama toplumsal çöküşten ızdırap duymaksızın hep eleştirecek ve beklenti içinde olacaksınız. Örneğin Cuma namazı dışında cami tanımayacak, çocuklarınızla ilgilenip örnek olmayacak, faizini topluma ödeteceğiniz kredi dilenciliğiyle sömürü düzenine katkı verecek, bütün meseleniz hırsla kazanıp yalnızca aile yaşantınızı iyileştirmek olacak, sonra da kalkıp siyaseti eleştireceksiniz…
Bize Öğretilen Dua
Yüce Rabbimiz, Kur’ân’da bize sevdiği kullarının yapmasını istediği bir dua öğretir:
وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّق۪ينَ اِمَامًا “Vec’alna lil-Müttekine İmama”
Kur’ân yorumcuları olan müfessirlerimize göre bu dua iki anlama gelir:
“ Ey Rabbimiz! Bizi muttaki olan insanlara önder-yönetici yap.”
“ Ey Rabbimiz! Bizi muttaki olan yöneticilere uyanlardan kıl.” (Furkan 74. Bak. Cevzî, Zadü’l-Mesîr; Şevkanî, Fethül-Kadir,)
Muttakiler İslam’ın iman ve yaşam kurallarına bağlı olan insanlardır.
a.) Muttaki olan insanlara yönetici olmak Allahtan isteyebileceğimiz bir nimettir ve böylesi erdemli insanlara önder/öncü olmak da şükür olarak canla başla hizmet etmeyi gerektiren bir değerdir ve başarılı olmanın da yoludur.
Muttaki olmayan kişiler imanlı, erdemli ve liyakatli yönetici seçemez, seçilen yöneticiye de katkı veremez. Bir diğer anlatımla ne derece samimi, gayretli ve iş bilir olurlarla olsunlar yöneticiler ancak düzeyli veya Hak kurallara bağlılıkla düzeyli olmaya çabalayacak bir toplumun problemlerini çözebilir, gelişimlerini sağlayabilirler.
b.) Muttaki olan yöneticilere uyanlardan olmak da bir nimettir ve yönetilenlerin mutluluğudur. Bu nimet de şükür ister. Şükrü de Allah’a itaat nitelikli olan işlerinde ve toplumsal kalkınmayı gerektirecek atılımlarında onlara uymaktır. Muttaki yöneticilere uyuş dinen de vaciptir-farzdır.
Rabbimiz şöyle buyurur:
“Ey İman edenler! Allah’a itaat ediniz. Elçisi Muhammed’e ve sizden olup sizler gibi İslamî çizgide olan yöneticilere de itaat ediniz…” (Nisa 58)
Peygamberimizin ifadesiyle itaatimiz de Allah’a isyan nitelikli olmayan işlerde yani Maruftadır/ İslamî, aklî ve ilmî olan eylemlerdedir. (Buharî, Ahkâm 4)
Oturup yalnızca yalakalık yapan, yıkıcı muhalefete yönelen, iyi güzel ve doğru olan işlerde vatandaşlık /dindaşlık görevini yapmayan ve daha da önemlisi zalim yöneticilere hakkı haykırmayan kişilerde hayır yoktur. Kendileri atılım içine girmeyen bu tiplerin yöneticilerden hayır bekleme hakkı da yoktur.
Açıkça anlaşılacağı üzere duanın her iki anlamına göre de yani yönetici ve yönetilen olarak görevliyiz.
‘Her şey daha iyi olacak’ deyip duran arkadaşımıza kendi bilgimizi, bilincimizi ve atılımlarımızı artırmadıkça; Kur’ânî emir gereği “bir işi bitirdiğimizde diğerine başlamadıkça” işlerin daha güzel olacağını söylemeye hakkımız olmadığını ısrarla dile getirdim. (İnşirah 7)
Rabbimizin Peygamberlerinin şahsında bize de verdiği hareket insanı olma emrini hatırlatarak yazımızı bitirelim:
“ Ey Peygamberlerim! Tertemizi olan helâl ve katıksız yiyeceklerden yiyin. Hareket insanı olarak Faydalı güzel işler yapın. Ben yaptıklarınızı bilirim.” (Müminûn 51)
ALİ RIZA DEMİRCAN