Fransa’nın ev sahipliği yaptığı 2024 Paris Olimpiyatları’nın 26 Temmuz’da yapılan açılış törenine sanat yönetmenliğini yürüten Thomas Jolly sahne gösterisi damgasını vurdu. Sahne, Hıristiyanlığa hakaret içerdiği gerekçesiyle din otoriteleri ve uluslararası kamuoyu tarafından tepkiyle karşılandı, çünkü sahne pek de yoruma mahal bırakmayacak açıklıkta Leonardo da Vinci’nin Hz. İsa’nın havarileri ile yediği yemeği konu alan “Son Akşam Yemeği” tablosunun bir kopyası gibiydi.
Hz. İsa’nın gerçek hayatta havarileriyle son akşam yiyip yemediği açık değil. Kur’an-ı Kerim, bir sofradan bahseder: Maide! Hatta sıralamada 5. Sureye verilen isimdir.
Hıristiyanların “son akşam yemeği”, dediği konu Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılır:
“Havariler: “Ey Meryem oğlu İsa, Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi?” demişlerdi. O da: “Eğer inanmışlarsanız Allah’tan korkup-sakının” demişti. (Bu sefer Havariler🙂 “Ondan yemek istiyoruz, kalplerimiz tatmin olsun, senin de gerçekten bize doğru söylediğini bilelim ve buna şahitlerden olalım” demişlerdi. Meryem oğlu İsa: “Allahım, Rabbimiz! Bize gökten bir sofra indir, öncemiz ve sonramız için bir bayram ve Sen’den de bir belge olsun. Bizi rızıklandır, Sen rızık vericilerin en hayırlısısın” demişti. Allah demişti ki: “Şüphesiz ben bunu size indireceğim. Artık sonra sizden kim inkâr ederse, ben onu gerçekten âlemlerden hiç kimseyi azaplandırmadığım bir azapla azaplandıracağım.” (5/Maide, 112-115)
Roma’nın pagan ve zalimane dünyasında tebliğini yapan, İsrailoğullarının sinsi ve öldürücü komplolarına karşı ayakta durmaya çalışan Hz. İsa’ya yardım etmek, ona destekçi çıkmak üzere havariler Allah’ın yardımıyla iman etmişlerdi (61/Saff, 14). Havariler, Hz. İbrahim’in “kalbinin mutmain olması” amacıyla yaptığı gibi (2/Bakara, 260) sanki inançlarının daha da pekişmesi için ondan olağanüstü taleplerde bulunmuşlardı: Allah onlara gökten bir sofra indirmeliydi. Havariler iyi niyetle hem kendileri yakîn bir imana sahip olmak ve ilahi bir gıdayı tatmak, hem belki başkalarına bunu mucizevi bir kanıt olarak takdim etmek istiyorlardı.
Havarilerin istediği bildiğimiz çeşitli lezzetli yemeklerin olduğu somut bir sofra mıydı? Ebu Ubeyd, Arapların “bağış”a sofra ismini verdiklerini söyler. “Hoşnut-güzel bir yaşama imkânı ve tarzı” (101/Karia, 7) ayetinde olduğu gibi. Kelimenin aslı “memiydetün” yani sahibine verilmiş bağışı ifade eder. Bundan hareketle, Roma’nın baskısı ve Yahudilerin komploları altında zor ve sıkıntılı günler yaşayan havarilerin “Ey İsa, Allah’a yalvar, bize kolay, bereketli hoş bir hayat bağışlayıp ihsan etsin” şeklinde bir niyazda bulunmuş olmaları düşünülebilir mi?
Sözün gelişinden bu talebi Hz. İsa’nın pek makul ve makbul karşılamadığı anlaşılıyor, onları “Allah’tan korkmaları”nı öğütlüyor. Talebin maddi-somut bir yemekli bir sofra olduğunu düşünenler, doğru olarak, iman için olağanüstü olaylara gerek olmadığını, kişinin selim aklı, vicdanı ve temiz fıtratı sayesinde iman edebileceğini söyler ve bu elbette makul bir açıklamadır. İman için akıl, vicdan ve fıtrat birer nimet ve avantajdır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v), muhatapların akıllarını, vicdan ve temiz fıtratlarını harekete geçirerek seslenmişki. Ama sofra talebinin geçimi kolay, hoş bir hayat olduğunu düşünenler, bunun sınavsız bir dünya nimeti olduğunu, dünya hayatının ise çetin sınav ve musibetlerle geçtiğini, insanların kumaş kalitelerinin ancak söz konusu sınavlardan geçmeleri durumunda ortaya çıktığını söyleyip, bunun Hz. İsa tarafından pek makbul karşılanmadığını öne sürebilrler. Böylesine kolay bir hayat ihsan edilir de karşılığında gerektiği kadar şükür ve ibadet edilmeyecek olursa cezası hayli ağır olacaktır.
Sofra talebinde bulunan havarilerin amacı ondan “yemek”ti. Hz. İsa’nın talebe ilişkin duasında sofra, yani bağış ve ihsan “öncekiler ve sonrakiler için bir bayram” ve Allah’tan bir belge (ayet) olarak tanımlanmakta, arkasından bir ‘rızık’a vesile olması istenmektedir. Yani Hz. İsa, her defasında insanı Allah’ın birliğine, imanın vereceği manevi lezzete ve kulluğun ihlasına döndürecek “bayram” temennisinde bulunmakta; maddi geçim, rahat maişet talebini ikinci sıraya yerleştirmektedir. Anlam ve amaç maddi zenginlik ve bedensel hazların (iştah ve şehvetin) önünde ve üstünde görülmeli, ahiret dünyanın önüne geçmemelidir.
Bu çerçevede “bayram” tam olarak ne ifade ettiğine bakmakta yarar var:
Kur’an-ı Kerim’de “bayram (ıyd)” kelimesinin geçtiği tek ayet budur. Eldeki tarihi bilgi ve bulgulardan anlaşılıyor ki, vahiy tarafından teyit edilsin edilmesin, her toplumun şenlikler yaptığı özel günleri, kutladığı bayramları vardır. Kur’an-ı Kerim, eski Mısırlıların özel şenlikler düzenlediği bayramlarından (ziyne) söz eder: “(Musa) Dedi ki: ‘Buluşma zamanımız, (ülkenin mahalli) bayram günü ve insanların toplanacağı kuşluk vakti (olsun).”(20/Taha, 59). Vahiy nokta-i nazarından devletlerin veya siyasi ve askeri liderlerin bayram olarak ihdas ettikleri günlerin herhangi bir değeri, manevi bir üstünlüğü yoktur, bereket veya kutsallıkla ilişkili değildir. Çünkü bu özel bayram günleri, ya hakim güç odaklarının iktidar ve saltanatlarını yüceltme veya pagan adet ve gelenekleri kutlama amacıyla düzenlenir. Müslümanların da bu tür günlere özel bir önem atfettikleri söylenemez. Çünkü Efendimiz (s.a.v)’in buyruğuyla Müslümanlar sadece iki bayramı kutlamaktadır: Kurban Bayramı ve Ramazan (veya Fıtır) Bayramı: (Ebu Davut, Salat, 245; Nesai, İdeyn, 1).
Hz. İsa’nın, Allah’tan dilediği şey, gökten indirilecek sofra ile manevi bir kutlama yani bayramdır. Buradaki bayram bildiğimiz sevinç ve kutlama yanında bir tür şölendir. Esasında bayram dendiğinde, akla gelen manevi bir sevinç, kutlama ve şölen havasının hem insanın iç dünyasında yaşanması hem sosyal çevresinde tezahür etmesidir. Bayram, anlam çerçevesine inanan herkesin açıkça müşahede ettiği ve ruhen iştirak ettiği manevi bir tezahür, kutsal bir atmosferin vücuda gelmesidir. Bayram, Allah’ın ikramıdır.
Havariler sofranın indirileceği günü bir toplanma, kutlama, sevinç ve bereket, yani “bayram günü” ilan etmek istiyorlardı. Bugün inananlar bir araya gelecek, Allah’a şükredip sevinçle ibadet edecek, bir sonraki yılın huzur, sağlık, bereket ve bol rızıklı geçmesini dileyeceklerdi. Böylelikle bayram Allah’tan bir nişane olacaktı.
Havarilerin talep ettiği gök sofrası indirildi mi?
Mücahid ve Hasan Basri, böyle bir sofranın indirilmediğini söyler. Havariler, sofranın bedelini öğrenince korkup isteklerinden vazgeçmişlerdir. Müfessirlerin büyük bölümü ise indirildiğine kaildirler. Yüce Allah’ın Hz. İsa’ya “Şüphesiz ben bunu size indireceğim“şeklinde buyurması, sofranın indirildiği fikrini kuvvetlendirmektedir. Bu konuyu açıklığa kavuşturan güvenilir/sahih hadis de mevcut değildir. Bir ihtimal havariler bu isteklerinden vazgeçmiş de olabilirler, çünkü yüce Allah, her ne kadar sofrayı indireceğini söylüyorsa da, arkasından bir şart koşup onları tehdit edip korkutuyor: “Artık sonra sizden kim inkâr ederse, ben onu gerçekten âlemlerden hiç kimseyi azaplandırmadığım bir azapla azaplandıracağım.”
Hıristiyan kaynaklarında da böyle bir sofradan söz edilmeyip, iki İncil’de (Markos, Bab: 6; Luka, Bab:9; ayrıca bkz. Resullerin işleri: 10: 5-16) Hz. İsa’nın beş bin kişiye beş yufka ve iki balık doğrayıp dağıttığı yazılır. Bu kalabalık topluluk hepsini yemiş, doymuş, yine de artmıştır. Maturidi, sofra pazar günü indiğinden, bugünün Hıristiyanlarca kutsal kabul edildiğini söyler.
Gelecek hafta Olimpiyatların açılışında sofra temasından hareketle pagan-putperestlik ve insanın cinsiyetsizleştirilmesi mesajını veren gösteri üzerinde durmaya çalışacağız.
ALİ MEHMETOĞLU
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-