Mirat Haber sitemizin kıymetli yazarlarından Necmettin şahinler, Okuyucuları ile buluşuyor. Taksim Camii Konferans salonunda gerçekleşecek imza günü, 11 Şubat 2024 pazar Günü saat 14.oo’da.
Necmettin Şahinler, okuyucusuyla buluşarak “Son Sohbet” kitabının tanıtımını yapacak.
Kıymetli okurlarımıza, Kitabın tanıtımını kısaca yapmak adına Önsözünü yayınlıyoruz.
Mevlâna’nın Mesnevî’sinde anlattığı bir hikâye vardır: “Bekçiden kaçan Âşık” hikâyesi. Âşığın biri bir bekçiden korkarak kaçıp bilmediği bir bağa girmiş. Tanımadığı bu yerde bir hayli zahmet ve sıkıntı çekerek yürümüş. Meğer âşık olup aşkıyla tam sekiz yıldır yanıp tutuştuğu sevgilisi o bağda değil miymiş? O kadar mutlu olmuş o kadar sevinmiş ki; sonunda kendisini korkutan bekçiye neşesinden hayır duâlar edip durmuş. Ve arkasından Kur’ân’dan şu âyeti okumuş: “…mümkündür ki nefret ettiğiniz bir şey sizin için iyi olabilir ve yine mümkündür ki hoşlandığınız bir şey de sizin için kötü olabilir. Allah bilir, ama siz bilmezsiniz.”[1] Anlaşılıyor ki; olumsuz/şer gibi gördüğümüz bir durum/olay, sonunda insânı mutlu edecek bir hakîkate ulaştırabilir. Eline batan, gözünden yaş getiren bir diken, bir iki adım sonrasında seni gül bahçesine taşıyabilir.
Merhum Prof. Dr. Ahmed Yüksel Özemre hocam ile tanışmam da tıpkı bu hikâyeye benziyor. 1986 yılının mayısına kadar ismini hiç duymamıştım ve devletteki görevinin de ne olduğunu bilmiyordum. Ve o yıllarda Trabzon’da arkadaşlarımızla “Trabzon Kültürevi” adında bir dernek kurmuştuk. Bu çatı altında çok etkin bir kültürel hizmetin içerisindeydik. O günlerin en önemli olayı da 26 Nisan 1986 tarihinde Çernobil’de bugüne kadar meydana gelmiş en büyük nükleer kazalardan birinin gerçekleşmiş olmasıydı. Bu bölgenin doğu karadenize yakınlığı ve yine bu bölgenin fındık ve çay gibi iki stratejik ürününün olması herkesi tedirgin etmiş ve radyasyon serpintisinin etkileri/yansımaları üzerinde büyük bir tedirginlik oluşturmuştu. Bu gelişmeler üzerine TAEK başkanını Trabzon’a davet ederek bir konferans düzenlemeye ve sağlıklı bilgileri ilk ağızdan ondan öğrenmeye karar verdik. İşte o zaman TAEK başkanının Prof. Ahmet Yüksel Özemre olduğunu öğrendim ve kendisiyle ilk defa 10 Mayıs 1986 günü karşılamaya gittiğimiz havaalanında tanıştım.
O gün başlayan tanışıklığımız yıllar içinde muhabbetli bir dostluğa dönüştü ve 25 Haziran 2008 tarihinde Hakk’a göçünceye kadar 22 yıl kesintisiz devâm etti. Üstelik bu dostluğun mânevî bereketinin/feyzînin bugün bile canlılığını koruyarak hem bende, hem ailemde ve hem de çevremde artarak sürdüğünü görmek de ayrı bir mutluluk vesilesi oldu. O zaman anladım ki; Allah’ın kaderi ve ezelî senkronizasyonu eğer iki insânı bir araya getirmek üzere hikmetlice plânlanmışsa, hiç beklenmedik bir anda doğal veyâ insân kaynaklı teknolojik afetler perdesi altında çok derinden ve esrarlı itiliş sonucu farkında olmadan bu gerçekleşir. Nerden bilebilirdim ki; küçükken dilime takılan “Üsküdar’a gider iken aldı da bir yağmur” türküsündeki yağmurun/rahmetin ilerleyen yaşlarımda beni Üsküdar’da yeniden ıslatacağını ve hayatımda köklü bir mânevî değişim ve dönüşüme neden olacağını. Bu beni seçimim değildi. Belki de “Sadece susuzlar suyu aramaz, bazen de su susuzları arar” deyişinin bir yansımasıydı.
Hocam Prof. Dr. Ahmed Yüksel Özemre ile bu zaman dilimi içerisinde sayısız hatıralarımız ve sohbetlerimiz oldu. Bunların çoğunu kitaplaştırdık ve sevenleri ile buluşturduk. Elinizdeki bu çalışma ise vefatından önce sağlık sorunları yüzünden 3 Mart 2008 tarihinde yattığı Kadıköy Ferihan Lâçin Hastanesi’nin ikinci katındaki 211 no’lu odasında yapılan sohbetlerden oluşmaktadır. Hocamız bu hastanede 113 gün kalmış ve ardından da vefat etmiş olduğundan ve bu konuşmalar kendisiyle yapılmış son konuşmalar olduğu için bu çalışmayı “Son Sohbet” adıyla kitaplaştırdık. Elbette kayıt altına alınan bütün bu sohbetleri düzenlemek ve bilgisayar ortamına aktarmak kolay olmadı. Bu konuda birçok kardeşimiz yardımcı oldular. Bu nedenle hepsine içten teşekkürü bir borç biliyorum. Dileğim bu “Son Sohbet” sevenlerinin/özleyenlerinin hasretini bir nebze de olsa dindirmesine vesile olur.
Bir gün müstear adıyla yazdığı bir nefesini bize okumuş ve şöyle demişti: “Mevtimden sonra acep, anlaşılır mı kadrim?/Cebbâr ve settâr idim hayatta, hem de kerîm;/Mücellâ olsam dahi, lûtf-ı ilâhî ile,/Hamdolsun ki bînişân, Ganiyy ve fakîr bir erim.” Arkasından da “Kimler kılacak bir gün cenâze namâzımı?/Kim idrâk edebilir Rab’bime niyâzımı?” diyerek konuşmasını noktalamıştı. Bugün şahsım adına kendisi ile hayatında tanışmamın ve kabımca kendisini biraz idrâk edebilmiş olmamın şükrünü yaşıyorum. Bu imkânı/nimeti bana lütfeden Allah’a sonsuz hamd ediyorum. Niyâzım odur ki; “kişi sevdikleriyle beraberdir” yüce sözünün sahibi Hz. Peygamber’in müjdesi doğrultusunda, bakî olan âhiret hayatında O’nunla tekrar birlikte olur ve bitimsiz/doyumsuz sohbetlerine orada da devâm ederiz. Allah, ne Hz. Peygamber’in ne de hocamızın huzuruna utanılacak bir davranışla çıkmaktan bizi “El Hafîz” ismi ile korusun.
Bu vesile ile merhum Prof. Dr. Ahmed Yüksel Özemre hocamıza tekrar sonsuz rahmet diliyoruz. Himmeti sevenlerinin/özleyenlerinin üzerine olsun.
[1] Bakara/216
YAZARIN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ
MİRATHABER.COM – YOUTUBE