Soner Yalçın’ın (sonery@odatv.com) 07 Mayıs 2024 tarihli yazısını okuyunca bildiğim hikayeyi hatırladım:
İki büyük kumarcıdan biri kumarhaneden çıkar, diğeri de girerken, çıkan girene kumarhaneden kovulduğunu söyler. Giren de ona şöyle der:
Soner Yalçın, kendi ifadesiyle “Allah ile uyandıran din “olan İslam ile barışık olmayan Kemalistlerden biridir. Doğruya en yakın yanlışları olan adamıdır. Onun diliyle bile İslam adına yerilen insanların gidecekleri yer ne ola ki? Bunu Diyanetçiler, Menzil ve İsmailağa’yı sömüren riyakârlar düşünsün.
Soner Yalçın’ın savunduğu Kemalizm, dış dünyadan aldığı güçle ve tercüme kanunlarla şeriatini yasakladığı İslam’ı Allah ile uyuyan ve uyutan seküler bir dünyaya tezgahladı. Ha, biz liyakatimizi yitirdik, echel Kemalistler de sebep oldu, o da ayrı bir konu…
Soner Yalçın kurucusu olduğu odatv’de,- merkez medya yetmiyormuş gibi- muhteris, saldırgan ve lüks delisi Cübbeli gibilerle iş tutarak da eleştirdiği tarikat yapılarına çanak tutu ve tutuyor. Odatv Cübbeli’nin şeyhliği kaptırış feryatlarını yansıtmaya devam ediyor.
Diyanet’i Jokoben laik devlete tabi anayasal bir kuruluş haline getirip işlevsizleştirerek ülkemizin yarınlarına kilit vuran Kemalistler değil mi? Şikâyet etmeye değil hatadan dönmeye ihtiyacımız vardır.
Hulâsa içeriğine itirazlar edebileceğimiz noktalar varsa da Soner beyin makalesini iktibasta fayda görüyoruz.
{ Hangi din… Gösterişe inanıyorlar
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın Türkiye’de ve Suudi Arabistan’da kullandığı lüks otomobiller tartışma konusu oldu.
Daha kötüsü; bir din adamının ihtişamdan–gösterişten utanmaması!
Gündemdeki diğer konu, Menzil cemaatindeki mal-para kavgası…
Hz. Muhammet’in sözünü hatırlatmalıyım:
– “Benden sonra bir kavim gelecektir ki çeşitli nefis yemekler yiyecekler, çeşitli elbiseler giyecekler, güzel kadınlar alacaklar, kıymetli atlara binecekler, onların içi az şeyle doymayacak, çok şeye de kanaat etmeyecekler. Onların bütün gayreti dünya olacaktır, dünyaya tapacaklar, her şeyi dünya için yapacaklardır. Bu sebeple benden vasiyet olsun ki! Sizin çocuklarınızdan onları kim görürse onlara selam vermesin, hastalarını sormasın, cenazelerinin arkasından gitmesin, onların büyüklerine hürmet etmesinler, bunları yerine getirmeyen kimse İslam dinini yıkmakta onlara ortak olur…”
Gerek Erbaş gerekse Menzil bu sözü bilmez mi?
Bilirler ama yenik düşmüşlerdir ruhsal açlığa/şekilciliğe.
Bir tartışma açmak zorundayız:
****
Hz. Muhammet veya Hz. Ali niye servet içinde yüzmedi? Niçin mülksüzleştiler ki itibariyle niye hiç miras bırakmadılar?
Erbaşlar “Lehü’l Mülk” (mülkiyet halkındır) sözünü unuttular/unutturdular! 21’inci yüzyılda Ebu Cehil ve Ebu Süfyan düzenini sürdürüyorlar. Oysa:
Allah’ı bir kişi ya da kurum temsil edemez. Allah insanların tamamında tecelli ettiği için “mülkiyet Allah’ındır demek, mülkiyet herkesindir” demektir.
Maalesef günümüzde mülkiyet, din sınıfının ve bunlarla irtibatlı kapitalizmin! İslam tarihinde fıkıh ve tefsir daha çok zenginlerin/devletin eline geçtiği için kitabı, hadisi kendilerine yontarak yorumladılar/yorumluyorlar!
Ortaya şu gerçeklik çıkıyor: Hangi din?
Ali Şeriati’nin dediği gibi iki din var:
Temelde birbirine muhalif olup tarih boyunca birbirleriyle savaşmış ve halen de savaşan iki dini birbirinden ayırmak gerek.
Biri din adamlarının tekeline aldığı din ve diğeri ise hakiki din.
Biri şekilciliği öne çıkarırken, diğeri “La İlahe İllallah” diyen din. Allah’tan başka ilah/otorite yoktur manasına gelir. “Sadece Allah’ı kabul ediyoruz” demek şudur:
****
Allah dünyada görülür nesne olmadığı için, ayetleri, evren yasaları, tarihin- hayatın diyalektik kanunları, gönüllü sözleşmelerden doğan yükümlülüklere uyma manasındadır: “El kitabi el mübin.” (Tastamam aslının aynı olan O kitap.)
Hakiki din, “biz sadece bu kurala uyarız onun dışında bir otorite tanımıyoruz” anlamındadır. Öyle olmasa:
İslam coğrafyasında Zenc, Karmatiler, Ebu Müslim Horasani, Babek Hürremi, Hasan Sabbah, Babailer, Şeyh Bedreddin, Muhammira/Kızıllar, Celaliler gibi egemenlerin oluşturduğu dine karşı çıkan isyanlar olur muydu?
Devletlerin kurumlaştırdığı fıkıh, kelam, akaid ve tarih kaynaklarından bakıldığında bu isyan hareketleri, milletin can-mal-ırzına göz dikmiş İslam’dan çıkmış dinsizlerdi ve bunlarla savaşmak devlet ve dinin selameti için farzdı. Yalan!
Bahsi geçen tüm isyanlar ayrımcı-köleci egemen bir sınıfın/vergi, baskı ve keyfiliklerine başkaldıran, emeğine sahip çıkan, karısı ve kızını köle olmaktan korumak isteyen ve efendilerin bahşettikleri ile yaşamaya mahkûm edilen kalabalık halk kesimlerinin çığlıkları idi…
Kur’an ezberlemek değil anlamak için var. Tarihin tek değişmez gerçeği, ezen-ezilen/müstekbir – mustazaf çatışmasıdır.
Doğuşu itibariyle devrimci/protest olan din, kurulu düzenlerin güvenlik aygıtına indirgendi! Allah ile uyanan bir dünya, Allah ile uyuyan bir dünya haline getirildi.
31 Mart seçimi de “resmi ruhbanlık sınıfın” temsilcisi Ali Erbaşlar düzenine karşı atılan çığlıklardır.
Diyanet, Vatikan oldu!}
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-