Siyaset sahnesinde iktidar ile muhalefet arasında yaşanan sert tartışmalar, “vatan haini” gibi ağır laflar, gayri ihtiyari olarak toplumsal barışımıza da zarar vermektedir. Birlikte barış, güven, adalet, sevgi ve hoşgörü içinde yaşama kültürümüzü önemli derecede kaybettik. Uzlaşabilme becerimizi de yitirdik. Bir görüş veya menfaat ayrılığını ortadan kaldırmak için, toplumun hemen her karesinde asgari düzeyde bile olsa bir anlaşmaya varmada zorlanıyoruz. Siyasî veya sosyal münasebetler çerçevesinde ortaya çıkan uyuşmazlıkların veya çatışmaya yol açabilecek eğilimlerin, tarafların sosyal sorumluluk ve fedakârlık göstermeleri sonucunda ortadan kaldırılmasına yönelik ya mekanizmalarımız yok, varsa da bunların etkisi artık işlevsel değil.
Dolayısıyla siyaset, iş ve toplum hayatında ve özellikle aile, akraba ve(ya) komşuluk ilişkilerinde düşmanlıkların ortadan kaldırılmasına yönelik yeni kurumsal yapı ve girişimlere ihtiyaç vardır. Küskünleri barıştırmak, boşanmayı düşünen eşlerin yuvalarını kurtarmak, ehliyetli ve tecrübeli kişilerin, haksız yere görevlerinden uzaklaştırmalarını engellemek, anlaşmazlıklarda yardımcı olmak, İNANÇ VE FİKİR ÖZGÜRLÜKLERİNİN hayatiyet bulması gibi uzlaştırıcı erken müdahale sistemleri oluşturmamız lazım.
Türkiye’de 2013 yılından itibaren faaliyetlerini sürdürmekte olan Kamu Denetçiliği Kurumu, mağdur durumda olan halkın avukatlığını bu bağlamda ne derece yapabilmektedir? Bu yedi yıl zarfında idarenin hizmet kalitesinin yükseltilmesinde, insan haklarının geliştirilmesinde, hukukun üstünlüğünün sağlanmasında ve özellikle hak arama kültürünün yaygınlaşmasında başarılı hizmetler verebilmiş midir? Şeffaf bir şekilde öz eleştiri yapabiliyor muyuz?
Peki, toplumda ve kamu görevlilerinde insan hakları bilincini geliştirmek ve özgürlüklerin kullanılmasının önündeki engeller ile hak ihlallerine yol açan sosyal, siyasî, hukukî ve idarî sebepleri incelemek ve bunların çözümüne ilişkin önerilerde bulunmak üzere 2003 yılından beri var olan İl/çe İnsan Hakları Kurulları, insan haklarının geliştirilmesi ve sosyal barışı temin etmekte noktasında başarı oldu mu?
28 Şubat Ruhu Yeniden Hortladı Mı?
Hak ve hukuku temin etmekle sorumlu ciddi kurumlarımızın varlığını inkâr etmek mümkün olmamakla beraber, bunların etkin ve fonksiyonel olduğuna dair somut emarelerin olmadığına özellikle 28 Şubat sürecinde müşahede ettim. Dönemin Rektörü, özel web sitemde birçok bilim insanın yanında Said Nursi’nin de birkaç vecizesini ekledim diye bana soruşturma açmıştı. Hakkımı aramak için vali yardımcısının uhdesinde olan İl İnsan Hakları Kuruluna müracaat etmek istediğimde vali yardımcısı, bana “boşuna böyle bir teşebbüste bulunma çünkü kurulda rektör de üye” demişti.
Peki şimdi durum değişti mi? Bakınız 26 Temmuz 2020 tarihinde Twitter hesabı üzerinden “Hilafet” etiketiyle Kelime-i Tevhid paylaşımı yapan İsmail Belindir isimli bir mahalle bekçisi hakkında Bursa Valiliği bir soruşturma açtı. Valilik tarafından konuyla ilgili yapılan açıklama, Atatürk’ün ölüm günü olan 10 Kasım gününe gelmesi, pek de tesadüfî sayılmaz. Şimdi bu vatandaşımız hakkını nerede arayacak? İl İnsan Hakları Kurulunun başında zaten Vali veya yardımcısı var. Peki, bu vatandaşımız, Kamu Denetçiliği Kurumu’na müracaat etse, soruşturmadan kurtulabilir mi? KHK’larla ihraç edilen kamu mensupları nasıl ki Kamu Denetçiliği Kurumu’nda haklarını arayamıyorsa büyük bir ihtimalle valilikçe açılan bir soruşturma da bu kurumun ilgi alanına girmeyecektir.
Fikir özgürlüklerin göreceli olduğu 28 Şubat sürecinde bir İslâm âliminin sözünü özel web sitesinde vermek ne kadar sakıncalı görüldüyse bugün de İslâmî değerleri içeren unsurların bir kamu personeli tarafından sosyal medyada paylaşılması, derin Kemalist devletin İslâm’ı halen bir tehdit olarak gördüğüne işarettir. Kemalizm, hukukun da temel unsurları arasında görüldüğü sürece, Kemalist düşünce sistemine aykırı gibi görünen her türlü görüş de sakıncalı görülecek ve şiddet içermese dahî inancına dair özel görüşlerini paylaşanların da kamu hayatından uzaklaştırılması söz konusu olacaktır.
Anayasamız, KEMALİZM ekseninden DEMOKRASİ ve HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ ilkesine everilmediği sürece gizli veya açık 28 Şubat süreci yaşamaya devam edecektir. Bu durum da adalete dayanan hukuk sisteminin askıya alınması ve sosyal barışın da tehdit edilmesi anlamına gelir.
Çare, ideolojilerden arındırılmış millî bir hukuk sistemi tesis etmek, toplumda toleransın, hoş görünün ve uzlaşma kültürünün yaygınlaştırılmasına vesile olacak bir sevgi iklimi oluşturmaktadır. Hayır ve bereket, kardeşlik ruhunu yeniden yaşatmaktadır.
Prof. Dr. Ali Seyyar