İnsanın imtihan sorumluluğu, sosyal hadiselerin ibresini değiştirebilecek önemli bir şuur davranışıdır. Sosyal değişme kavramı, sosyoloji’de üzerinde çok fazla durulan bir konudur. Batılı sosyologlar, sosyal değişmeyi; önemli ölçüde iktisadi, siyasi ve teknoloji ile bağlantılı bir şekilde ele almışlardır. İnsan ve toplumu da, bu faktörlerin etkisinde ve güdümünde hareket eden gerçekler şeklinde düşünmüşlerdir.
Sosyal dünyanın açıklanması:
Her sosyal düşünce, o toplumun hayal, kültür ve inanç dünyası ile ortaya çıkar. Sosyal ilimleri, batı’nın kaynakları ve teorileri ile anlamaya çalışanlar, insan ve topluma dönük bu iç ve derinlemesine gerçekleri dikkate almazlar. Çünkü onlar, sosyal hayatı; maddi ve fiziki dünyanın bir parçası gibi ve o dünyanın kuralları ile hareket eden bir “eklektik” bir gerçek olarak düşünürler.
Uzun yıllar içinde, batı kaynaklı sosyal ilimler, çoğunlukla toplumları derinden etkileyememiş, sadece “toplum mühendisliği” görevini yerine getirerek iktidar ve iktisadi güç merkezlerinin istek ve beklentileri etrafında fonksiyon görebilmişlerdir. Dolayısıyla batı dünyasındaki bu duruma karşılık, İslam dünyasında El buruni, Farabi, İbni Haldun gibi sosyal bilimciler; sosyal olayın insanların manevi dünyaları ile birlikte ele alınmasını; iktisadi ve fiziki faktörlerin ise, sosyal dünyayı kısmı olarak etkileyen bir özellik olarak dikkate alınmasını dile getirerek, farklı bir bakış ve metot ile olaylara bakmışlardır.
Batılı sosyal teorilerin tek boyutluluğu:
Sosyal olayların iktisadi ve teknik açıklaması, sosyal ilimlerin de insanın ruhi-organik ve fiziki çerçevede bir bütün olarak değerlendirilmesini ihmal etmesinden dolayı, batı tarzı nesnel sosyal ilimler, toplum ruhu ve yaşama felsefesiyle bir türlü kaynaşamadı. İnsanı ve toplumu kendi tek boyutlu çerçevesine anlamaya çalıştı, toplum ve onun dinamizmine sebep olan dini ve ahlaki duyguları incelemeye yönelmedi. Sosyoloji’yi, psikoloji ve din ilimlerinden ayıran düşünce; aynı zamanda insan ve toplumu bir maddenin parçaları gibi ayrı ayrı inceleyerek, onun hayatını oluşturan “parçacı yaklaşım” sebebiyle sosyal ilimleri birbirinden ayırdı.
Sosyoloji, her toplumun kendi inanç, düşünce ve ahlaki sistemiyle şekillenen bir hayat ilmidir. Bu yüzden o, insanı ve hayatı keşfetmeye çalışarak; onun dinamiklerini, yapısını ve gelişim kanunlarını bulmaya çalışır. Bu noktada insanın, hayata ve yaşayış felsefesine bakışı ile sosyolojik teorinin büyük ölçüde bağlantısı olduğunu söylemek durumundayım.
Sosyal sistemde imtihan kavramı:
İnsan; sahip olduğu dini, fikri ve ahlaki değerler ile hayata bakar ve davranışlarını da bu yaşama felsefesine bağlı olarak oluşturur. İmtihan kavramı; müslüman insanın, hayatı ve olayları yaşarken, her davranış ve hareketinin kaydedildiği düşüncesiyle açıklanır. Bu durum, onun; ben merkezli olmasının önüne geçer ve başkalarını da kendisi gibi düşünmeye sevkeder.
İmtihan düşüncesi, insanın sonu olduğu ve yaptığı hareketlerden sorumlu olacağı düşüncesiyle sosyal davranışlarını belirli “değer ve normlar sistemi”ne göre düzenlemesini gerektirir. Bu tavır, sadece şahsi hareketlerini düzenlemekle kalmaz; sosyal sorumluluk alanı ile ilgili siyasi, iktisadi ve hukuki alanda değerler dünyasına aykırı her türlü yapı, fonksiyon ve sistemlere itibar etmemesini ve onları, kendi değerler sistemine göre yeniden düzenlemesi için çalışmaya ve çaba sarfetmeye sevkeder. Bu durum, onun değişimi hazırlayıcı bir hedef içerisinde olmasını sağlar.
Böylece imtihan şuuru, Müslüman insanın; hayatını adadığı yaşama felsefesi ve onun değerler sistemini muhafaza etmek üzere rol ve sorumluluk almasının yanında; değerlerini yaşayamadığı yerde, yanlış değer sistemlerinin etkisiz hale getirmek üzere çaba göstermesini ve değişimi sağlayan bir aktör olmasına yol açar.
İnsanın bir “değişim aktörü” olarak varlığı, onun doğru ve iyi değerler ile bir hayatı şekillendirmek; yanlış ve zararlı değerlerle kurulmuş bir yapıyı da, geçersiz kılmak gibi sorumluluk duygusuna sahibi olmayı sağlamasıdır.
Öyle sanıyorum ki, batı sosyolojisi ve düşüncesinden farklı olarak; inanç ve düşünce dünyamızın temel prensipleriyle sosyal olaylara daha farklı ve derinden analizler getirebilme imkanımız bulunmaktadır. İmtihan şuuru ile, hayata bakış ve değerlendirmelerimizin, batı ve diğer kültür anlayışlarına yeni açılımlar getireceğine inanıyorum.
Prof. Dr. Sami ŞENER