Muhterem Okuyucularım;
Prof. Dr. Sami ŞENER’in 18.06.2020 tarihli “Sosyal Değişim ve İmtihan Şuuru” yazısını okudunuz mu? Okumadıysanız kısa bir özetini burada yapmak isterim.
Hocamızın temel tespiti şudur: Bir insan, imtihan sorumluluğuna sahip ise veya bu duyguyu bilinçli olarak vicdanında geliştirirse sosyal hadiseleri değiştirebilecek manevî güce sahip olur. Burada ele alınan insan tipini, şuurlu Müslüman olarak değerlendirirsek, bu sosyal değişim, sosyal sistemin olumlu anlamda sadece iktisadî, siyasî ve teknolojik yönlerini değiştirmez aynı zamanda kültürel ve manevî unsurlarını da yeniden ihya eder.
Batı kaynaklı seküler sosyoloji, sosyal değişimi bütün nesne ve hadiselerin bir durumdan başka bir duruma geçişin her bir çeşidi, bir sosyal sistem, grup veya toplumun temel yapısındaki değişim olarak görmekle yetinir. Ancak her sosyal değişim, mutlak anlamda toplumsal barış ve huzur için katkı sağlamayabilir. Sosyal değişme, toplumları daha fazla sosyal bütünleşmeye, sosyal gelişmeye, orta sınıflaşma sürecine ve iktisadî refaha yönlendirebiliyorsa, müspet olarak değerlendirilebilir. Böyle bir sosyal değişme, aşağı seviyelerden daha üst seviyelere doğru akan sosyo-kültürel aşamalar silsilesidir. Menfî sosyal değişim ise, toplumların bozulmasına, sosyal gerilemesine, çözülmesine ve dejenerasyonuna sebebiyet verir.
İşte insanların vicdanlarında Allah’a karşı manevî bir sorumluluk duygusu yok ise yani imtihan şuurundan mahrum ise toplumsal sorumluluk sahibi olmaktan da uzaklaşır ve er veya geç toplumun sosyal gerilemesine sebebiyet verir. İşte ABD’de ırkçılık dalgalarının yayılması, güçlü olanların imtihan şuuru gibi manevî bir duygudan mahrum olmanın bir sonucu olarak sosyal sorumluluk anlayışının da uzaklaşmış olduklarının bir göstergesidir.
Öyle ise toplumda sosyal gelişmeyi saplayabilmek için, iktisadî büyümenin yanında halkın bütün fertlerine dengeli ve yaygın bir biçimde sosyo-ekonomik imkânlar sunmak, millî geliri sosyal adâlet esaslarına göre taksim etmek ve kardeşlik duygusunu hâkim kılmak gerekir. Sosyal barışı ve dayanışmayı temin eden kardeşlik duygusu da ancak Allah’a iman etmenin getirdiği manevî bilinç ile mümkündür.
Peki bu müspet sosyal değişim, kendiliğinden mi olmasını bekleyelim yoksa zorlayıcı/müdahale edici tedbirlerle mi gerçekleştirelim? Sosyolojide sosyal değişimin nasıl oluştuğunu izah eden bazı teoriler vardır. Serbest değişim teorisine göre toplumsal değişim ve dönüşüm, kendiliğinden oluşur. Yani bu değişmeler, toplumun iç dinamiklerinin tesiri ile ortaya çıkar. Zorlama yoluyla değişme yani sosyal değiştirme teorisinde ise tepeden tanzim edici ve topluma müdahale edici bir zorunlu değişim mevzu bahistir.
Yeni sosyo-kültürel unsurların toplumda yerleştirilmesi için, kanunlar tercih ediliyorsa, burada devlet eliyle bir sosyal değiş(tir)me söz konusudur. Müdahale ve baskı yoluyla değiştirme, genelde devrim (ihtilal-inkılâp) ile yani kişilerin hak ve hürriyetleri kısıtlanarak, anti-demokratik yöntemlerle meydana getirilmektedir. Mesela Kemalist devrimlerin bir yansıması olan “Şapka Kanunu”, halka rağmen halka dayatmayı öngören ve siyasî güce dayanan bir uygulamaydı.
Toplumun gönüllü isteğine uygun, faydasına, menfaatine olan ve sosyal gelişmesine katkı sağlayan o halde hangi yöntem tercih edilmelidir? Bu tartışmalı bir konudur. Ama bize göre Allah’ın emir ve yasakları, yani İslâm’ın dünya görüşü ve nizamı, hem toplumun faydasına, hem de sosyal gelişme için en fıtrî tedbirler paketidir. Ne var ki demokrasinin hâkim olduğu toplumlarda bunu uygulamak, insanların vicdanına kalmış bir konudur.
Ümmet şuuruna sahip olan bir Müslüman toplum, gönüllü olarak sosyal ve manevî dirilişin teminatı olan İslâm’ı bir bütün olarak yani bir sosyal sistem olarak tercih eder/etmelidir. Çünkü İslâm, en metafizik, manevî, fıtrî ve ahlâkî bir temelden başlayarak, tek kişinin hayatının en ayrıntı noktalarına kadar uzayan, toplumu bütünüyle kucaklayan, tarihin yönünü ve istikametini çizen ve değiştiren her türlü kişisel ve toplumsal oluşların, gelişmelerin ve ilerlemelerin tek adresidir. İslâm, toplumların sosyal ve manevî gelişimini sağlayan tek sistemdir. Müslüman toplumun manevî yönden ihya olması ve kendisini yeniden toparlayıp, millî birlik ve sosyal dayanışma içinde gelişmesi, ümmet bilincine ve küresel kardeşlik duygusunun varlığına bağlıdır.
İşte o zaman bir Müslüman toplumun kendi temel dinamiklerine ve manevî değerlerine bağlılık çerçevesinde kendisini yenilemesi, daha iyiyi ve daha güzeli yakalama adına geliştirme peşinde koşması, sürekli olarak derinleşmesi, güzel ahlâk anlayışına ve çağın sesine uygun olarak inançlarıyla ve aksiyonlarıyla kendi coğrafyanın dışında da insanlığa medeniyet muallimliği yapması mümkün olacaktır.
Türkiye’de ve dünyada yaşayan Müslümanların daha tutarlı ve daha kalıcı bir kültür anlayışına ve yüksek bir medeniyet seviyesine kavuşabilmeleri, dün, bugün ve yarına ait millî ve manevî değerleri birbirine feda etmeden bilinçli olarak ilerlemeleri, birbirleriyle çatışmayı bırakıp manevî kardeşlik ruhuyla birbirlerine yakınlaşmaları, kolektif işbirliği yaparak sosyal gelişmeyi sağlayabilmeleri için, hem dua edelim, hem de bunun için azamî gayret gösterelim.
Prof. Dr. Ali SEYYAR
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…