Yeter artık bre, yeter!
Bıktık artık tarihin biteviye tekerrür edip durmasından!
Merhûm üstâd Mehmed Âkif de bıkmıştı bu fakîr gibi besbelli:
Geçmişten adam hisse kaparmış… Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
“Tarih”i “tekerrür” diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
Ediyor bre!
Bırakın ibret almayı, doğru-dürüst farkında olan bile yok!
Küçük bir hatırlatmada bulunmadan edemeyeceğim… Aslı Arabca olan ibret kelimesi/kavramı “insanları mânen ve zihnen bulundukları yerden alıp, daha ileri bir konuma ulaştıran bir ders almak” anlam boyutuna sahiptir.
* * *
“Sustun ama, aleyhinde bulunuldu!” dediler.
“Edepsizlik edene cevap vermek,
kötülük kapısının anahtarıdır!” dedim.
Şereftir, edepsizlik eden câhile, ahmağa karşı susmak;
hem de nâmusunu, haysiyetini korumak.
Görmez misin, susan aslandan nasıl korkulur!
Köpek ise ömrünce havlar, ama taşa tutulur!
Bilin bakalım bu şikâyet-tesbitte, kim, ne zaman bulunmuş?
Ya buna ne dersiniz?
Câhil bir alçak sövse bana, şerefimi yükseltir!
Asıl ayıp, ona kötü sözle cevap vermektir.
Eğer kendime saygı duymasaydım, bana söven, kötü söz söyleyen câhil alçaklarla dövüşmek için nefsime fırsat verirdim!
Edepsiz, o câhil alçak, bana hiç korkmadan, çekinmeden söven, kötü söz söyleyen.
İstemem ben ona karşılık vermek!
Onun edepsizliği artar
ona cevap vermedikçe ben;
benimse hilmim artar,
buhur dalı gibi, yandıkça güzel kokan!
Adına “sosyal medya” denilen gayyâ kuyusunun pis kokulu, zehir dolu bataklığında gönüllerince at koşuşturarak edebsizliğe zirve yaptıran o rezil güruh ve o güruha aynı olmasa bile benzer üslupta cevap verme gafletine düşmüş olanlar hakkında söylenmiş gibi sanki…
Ama…
Bu hikmetli sözleri söyleyen, “Kur’ân öğrenenin saygınlığı artar, fıkıhla meşgul olanın değeri yükselir, dil üzerine yoğunlaşanın tabiatı incelir, matematiğe yoğunlaşanın muhakemesi güçlenir, kendini korumayana ise ilmi fayda etmez!” buyurmuş olan büyük İslâm âlimi merhûm İmam Şâfii hazretleri!
Yaşadığı dönem milâdî takvime göre 767-819; Hicrî takvimimize göre de 150-204 yılları.
Günümüzde adına “sosyal medya” denilen gayyâ kuyusunun pis kokulu, zehir dolu bataklığında gönüllerince at koşuşturarak edebsizliğe zirve yaptıran o rezil güruh ve o güruha aynı olmasa bile benzer üslupta cevap verme gafletine düşmüş olanlar hiç mi zahmet edip bakmamışlar büyük İslâm âlimi merhûm İmam Şâfii hazretlerinin dîvânına?
Haberleri var mı o dîvânın varlığından ve de Türkçemize kazandırılmış olduğundan?
Yoksa mubârek Kur’ân’da 241 defa geçen ve Hakk ve Hakîkat’in ölçü, değer ve kurallarının hâkim olmadığı toplumsal ve ekonomik hayat şartlarının ama aynı zamanda da Hakk ve Hakîkat bilgisiyle aydınlanmamış bir zihnin kaçınılmaz bir şekilde yol açtığı “kargaşanın, karmakarışıklığın tetiklediği ya da yol açtığı yaygaracı bir telaş içinde ileri-geri-sağa-sola koşuşturma hâli içindeki insanlar” olma durumuna mı düşmüşler?
Bu gidişle daha çooooook tekerrür eder tarih ve haklı çıkartır merhûm üstâd Mehmed Âkif’i:
Geçmişten adam hisse kaparmış… Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
“Tarih”i “tekerrür” diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
* * *
MERAKLISINA NOT:
DİVAN – İmam Şafii‘nin Şiirleri
Türkçemize kazandıran: A. Ali Ural
Şule Yayınları (Ocak 2018)
EYVALLAH