Sosyal medyada reyting yapmak ve binlerce tıklamaya erişmek için, pireyi deve yapan ya da asıl olayları ekseninden kaydırarak dramatize eden bir takım yeni yetme hatipler türedi. Eskiden bu işi “Kıssacı vaizler” yapardı. Cemaati coşturmak, onları heyecanlandırmak için hadisler uydururlar, olmamış olayları akla ziyan bir şekilde anlatırlardı. Geçmiş âlimlerimiz onlarla çok mücadele etmiş ve hadis diye uydurduklarını, sahih hadislerden arındırmak için kılı kırk yarmışlardır.
Günümüzde bu iş, sosyal medya kullanılarak yapılmaktadır. Rasûlullah’tan gelen sahih rivayetler, ekseninden kaydırılarak ve akıl almaz yalanlar katılarak anlatılmaktadır. İslamî alt yapıları olmayanlar da yorumlarda bu yalancı sahtekârlara dua ve methiyeler dizmektedirler. Bu yalancı sahtekâr uydurmacılardan birini burada deşifre edeceğim. Doğru haberi çarpıtarak ve yalanlar katarak şöyle anlatıyor:
“Hz. Cabir, Peygamberimizi evinde ağırlamak istedi. İmkânı olmadığı halde Peygamberi ağırlama şeref ve fırsatını yakalamak istedi ve Rasûlullah’ı evine davet etti. Bir koyun kesti. Evinde iki de oğlu vardı. Eşine yemekleri pişirip hazır etmesini söyledi. Kendisi de gidip Rasûlullah Efendimizi çağırdı. Peygamberimiz de daveti kabul etti. Davetin kabul edilmesine çok sevinerek eve geldi. Yemeğin hazırlanmasına yardım etmek istedi. Kestiği hayvanı kiler gibi bir yere koymuştu. Damlayan kanlar kapının altından akmaya başlamıştı. Evin küçük oğlu merak edip bunun ne olduğunu sordu. Büyük oğlan da babasının bir koyun kurban ettiğini, eğer merak ediyorsa ona gösterebileceğini söyledi. Çocukça bir duygu sevinciyle kardeşini yatırdı ve elindeki bıçakla kardeşinin başını gövdesinden ayırdı. Sonra ne yapacağını bilemedi, çok korktu. Bu arada Cabir b. Abdullah bazı eksikleri tedarik etmek için dışarı çıkmıştı. Hanımı, çocukların sessizleştiğini fark edince korktu. Sonra kilere yaklaştı, bir de baktı ki küçük çocuğu kanlar içinde yatıyor. Büyük oğlunun elinde de bıçak var. Can havliyle ve anne şefkatiyle çocuğuna sarılıp “oğlum ne yaptın?” demek için çocuğa doğru yöneldi. Çocuk korkusundan kaçtı, dama çıkıp kaçmak isterken kafası üzerine düştü ve kafası parçalanarak o da öldü. İki çocuğunu bu şekilde kaybeden anne şimdi ne yapacaktı? Akşam Rasûlullah yemeğe gelecekti. Sahabe, Rasûlullah’a karşı derinden sevgi beslerdi. Ona hitabederken “Anam, babam, malım, çocuklarım sana feda olsun ya Rasûlallah!” derlerdi. İşte bundan dolayı hıçkırıklarını içine gömerek çocuklarının cesedini kilere koydu. Sırf Rasûlullah o sofradan yesin diye acısını erteledi. Görüyor musunuz nasıl bir yürek bu? Gözyaşlarını silerek yemeği hazırlamaya gitti. Kocasına da bu olaydan bahsetmedi. Rasûlullah (sav) akşam teşrif ettiler. Hz. Cabir bir pervane gibi etrafında döndü. Rasûlullah sofraya oturdu ve “Ya Cabir! Evlatların nerede? Çağır onlar da gelsin” dedi. Cabir, hemen ya Rasûlallah! diyerek eşinin yanına gitti. “Çocuklar nerede? Rasûlullah istiyor” dedi. Eşi, “Onlar uyuyorlar. Rasûlullah başlasın yesin lütfen” dedi. Cabir de Rasûlullah’a gelerek; “Ya Rasûlallah! Evlatlarım uyuyorlar, siz buyurun başlayın” dedi. Rasûlullah, “Hayır! Uyandır gelsinler” dedi. Hz. Cabir tekrar eşinin yanına gitti. “Rasûlullah onlar gelmeden başlamıyor. Haydi, yavrularımızı uyandır da gelsinler” dedi. Eşi, çocuklar olmadan Rasûlullah’ın yemeğe başlamayacağını anlayınca Cabir’in elinden tutarak kilere götürdü. Cabir bir baktı ki çocukları cansız yerde yatıyorlar. O anda Hz. Cabir’in boğazına sanki yumruk oturdu kalkmıyor. O da hıçkırıklarını içine gömdü. Eşi ona, “Bu manzarayı anlatma, çok üzülür. Yemeği yedikten sonra anlat” diye tembihledi. Cabir, Rasûlullah’ın yanına gitti. “Ya Rasûlallah! Uyandıramıyorum. Ne olursun siz yemeğinizi yiyin lütfen” deyince Rasûlullah “Beni çocukların yanına götür. Madem sen uyandıramıyorsun bari ben uyandırayım” dedi. Cabir ağlayarak Peygamber Efendimizi kilere götürdü. Rasûlullah kilere girip çocukların üstündeki örtüyü kaldırınca çocuklar hemen kalkıp “Hoş geldin ya Rasûlallah!” diyerek Efendimizin boynuna sarıldılar. Çünkü Rasûlullah, Cabir’in evine gelmeden Peygamberimizi Cebrail (a.s); “Ya Rasûlallah! Bugün Cabir ailesi büyük bir imtihandan geçecek. Sakın çocukları yanına çağırmadan yemeğe başlama” diye tembihlemişti…”
İşte “Çınaraltı” logosunun altında ve hem de Kâbe’nin yanında çekilip yayınlanan videoda genç-yeni yetme bir hatip tarafından anlatılan uydurma olay bu. Hâlbuki Rasûlullah’ın böyle bir mucizesi yok. Hiç mi Allahtan korkmazlar. Eğer beslendiğiniz kaynaklar bu saçma uydurmalarla dolu ise yakın o kaynakları da ümmet kurtulsun.
Olayın doğrusu Buhari’de şu şekilde geçer:
Hendek kazan sahabiler, Peygamber Efendimize gelerek sert bir kayaya rastladıklarını ve onu kıramadıklarını haber verdiler. Üç gündür bir şey yemeyen ve açlıktan karnına taş bağlamış olan Efendimiz, hendeğe indi ve kazmayı vurduğu gibi o sert kayayı un ufak etti.
Bu sırada Hz. Cabir (r.a.) eve gitmek için Efendimiz’den izin aldı. Evde hanımına, Allah Rasûlü’nün açlıktan dayanılmaz hâlde olduğunu söyleyip:
–Evde yiyecek ne var? diye sordu.
Hanımı, biraz arpa ile bir de oğlak olduğunu söyledi. Hz. Cabir; oğlağı kesti, arpayı da öğüttü. Eti tencereye, ekmeği de fırına koydurup hemen Efendimiz’in yanına gitti.
–Ey Allah’ın Rasûlü! Biraz yemeğim var, bir-iki kişiyle birlikte bize buyurun” dedi. Efendimiz, yemeğin ne kadar olduğunu sordu. Cabir da olanı söyledi. Bunun üzerine:
–Oo, hem çok, hem de güzel! Hanımına söyle, ben gelinceye kadar tencereyi ateşten indirmesin, ekmeği de fırından çıkarmasın! buyurdu. Sonra ashabına:
–Kalkınız! dedi. Muhacirler ve Ensar hep birlikte kalktılar.
Hz. Cabir telâşla zevcesinin yanına varıp:
–Vay başımıza gelenlere! Rasûlullah yanında Muhacirler, Ensar ve beraberlerinde olanlarla birlikte geliyor, dedi. Hanımı:
–Sana ne kadar yemeğimiz olduğunu sordu mu? dedi. Hz. Cabir:
–Evet, sordu deyinde o firâsetli hanım:
–O hâlde telâşa gerek yok! diyerek kocasını sakinleştirdi. Çok geçmeden sahabeler çıkageldi. Efendimiz, ashabına:
–Giriniz, birbirinizi sıkıştırmayınız! buyuruyordu. Rasûlullah ekmeği koparıyor, üzerine et koyuyor ve her defasında tencereyi ve fırını kapatıyor, aldığını ashabına veriyordu. Onların hepsi doyuncaya kadar, ekmeği koparıp üzerine et koymaya devam etti. Neticede bir miktar yiyecek de arttı. Allah Rasûlü, Hz. Cabir’in zevcesine:
–Bunu ye, komşularına da ikram et, çünkü açlık insanları perişan etti! buyurdu. (Buhârî, Megâzî, 29).
Görüldüğü gibi uydurması ile gerçeği taban tabana zıt.
Tahrif ve uydurmanın bu kadarına da pes doğrusu.
“Her kim, söylemediğim şeyleri bana isnâd ederse cehennemdeki yerine hazırlansın!” (Buhârî,İlim,38) mütevatir hadisine rağmen, insanlara gaz vererek heyecanlandıracağım telaşıyla gerçekleri çarpıtarak peygamberimize dayandıranlar, din üzerinden geçinen din baronları, sahtekâr hokkabazlardır. Sansasyon kuklalarıdır. Bunların zararları, dış düşmanlardan daha çoktur. Bunların yaptıkları, İslam’ı içeriden itibarsızlaştırma ve hurafeleştirme operasyonudur. Sosyal medya bu tür bilgi kirliliği ile doludur. Din bir emanettir. Onu kimlerden ve hangi kaynaklardan aldığımıza dikkat edelim.
Musab SEYİTHAN