Sosyal Medya, iletişim devriminin toplumlara getirdiği yeni bir “güç ve imkan” olarak karşımıza çıkmıştır. Güç olmuştur; çünkü, hızlı bir şekilde bilgi, ses ve fotoğrafların nakledilmesini gerçekleştirerek, kitleler üzerinde önemli etkiler meydana getiriyor. İmkan olmuştur; insan ve gruplar, bilgiyi ve tecrübeyi en çabuk ve kolay bir şekilde aktarmak suretiyle, yeni beceri ve imkanlara yol veriyor.
Görüldüğü gibi, sosyal medya ne tam olarak faydalı ve ne de bütünüyle zararlı bir vasıta olarak değerlendirilebilir. Onu kullanan düşünce ve zihniyete göre şekil alan bir araçtır. Çünkü, sosyal medya; insanların hareket alanlarını belirleyici sosyal ve psikolojik etkiler ile gelişen ve kendi mecrasında akarak etkisini gösteren bir “bilgi ve kültür empoze platformu” olarak görev yapmaktadır.
Sosyal medya’daki bilginin niteliği:
Günümüzde bilginin varlığı, o bilginin alabildiğine çok fazla dile getirilmesi ve tekrar edilmesi ile orantılı olarak devam etmektedir. Herhangi bir olay veya konu, ne kadar çok ve ne kadar cazibeli (ses,görüntü, müzik) sunulursa; o kadar güçlü olmakta ve insanlar üzerinde etkisini devam ettirmektedir. Dolayısıyla, günümüzde ne kadar liberal ve kuralsız hayat anlayışı; kapitalist, sosyalist ve nihilist (inançsız) ve pragmatist cereyan varsa, sosyal medyada bu bilgi ve anlayışlar işlenmekte ve kişileri, ait oldukları herşeyden bağımsız hale getirmektedir. Bir diğer ifadeyle sosyal medya; din, ahlak, gelenek, kültür, aile, dost vb insanı kendi değerleri ile yüzyüze getiren kural koyucu, eğitici ve yönlendirici sistem veya mekanizmaya aykırı birçok konuyu gündeminde tutmaktadır.
Günümüz gençlerinin tutum ve eğilimlerine baktığımızda birçoğu; sosyal medyada kendilerini eğlendiren, yönlendirilmiş duygularını tatmin eden, basit ve ölçüsüz davranışlara sevkeden bir etki ile karşılaşmaktadırlar. Aile, toplum ve hatta, insanlık adına birçok kural, sosyal medyada yer almaz ve değerli kabul edilmez ve hatta, tepkilere hedef olur. Tek kelime ile sosyal medya, “kuralsız bir dünyanın insanı” nı hazırlama çabasındadırlar.
Bu örnekleri çoğaltmak ve dolayısıyla ne kendimizi ümitsiz, ne de bu gençlerin dünyasını olumsuz ve karamsar bir ortama sokmak istemiyorum. Ama, olayın gerçek bir tespitini yapmak ve ona göre hareket etmek zorunda olduğumuzu düşünüyorum.
Sosyal medya ile yaşamak:
Olayı yerli yerine oturtmak noktasına gelince, öncelikle çocuk ve gençlerimize eğilmek ve onları sosyal medyanın etkilerine açık bırakmamak zorunda olduğumuzu söylemek istiyorum. Çünkü problemin kaynağına eğilmeden ve onun niteliği kavramadan çözülme imkanı olmamaktadır. Bu yüzden, çocuk ve gençlerimizi içinde yaşadığımız, daha doğrusu inandığımız ve doğru bildiğimiz kültür ve hayat tarzını benimsetmek zorunda olduğumuzu anlamamız gerekiyor. Bu işlemi de, onların psikolojik, sosyal dünyalarına cevap verecek tarzda yapmamız gerekiyor. Yani, işin özünü bizim tercih ettiğimiz; metodu da onların sevip anlayacağı tarzda gerçekleştirmek durumundayız.
Aslında burada önemli bir konuya işaret etmek istiyorum: tam olarak inanıp, önemini bilmediğimiz bir kültür ve hayat tarzını onlara kazandırmak imkanımız yoktur. Yani, çocuk ve gençler; reel, gerçekçi hayat içerisinde kendilerine doğru bir şekilde benimsetilmeyen ve iyi öğretilmeyen bir dünyayı kabullenemezler. Bunun yolu da, Anne ve Babaların, öğretmenlerin kendi kültürlerini önce seven, sonra bilen ve çocuklarına da bunu öğreten insanlar haline gelmeleridir.
Sosyal medya’nın, toplumların gerçek ve kurallı hayatına alternatif bir dünya ve yaşama mantığı sunduğunu bilmek zorundayız. Birçok kimsenin zannettiği gibi, hayata ve sosyal dünyaya yaşanan kültür ve hayat anlayışına katkı sağlayıcı bir fonksiyonu bulunmamaktadır. Sosyal medyayı, ihtiyacımıza kısmen cevap veren; fakat, bize ait birçok değer ve geleneği ortadan kaldıran ve bizleri tüketime yönelten bir Pazar hadisesi gibi görmek durumundayız. Bu bilgi panayırı ve görsel pazar, yaşama kültürümüze ve değerlerimize zarar vermeden, onun teknik yönünden ihtiyacımız olduğu ölçüde faydalanıp, onun kültür dünyasına teslim olmamak durumundayız. Yoksa, bizi;sahip olduğumuz birçok iyi ve faydalı niteliklerden uzaklaştırıp, bayağı ve zararlı tutum ve davranışlara alıştırabilir. Çünkü “insan; ne ile meşgul olursa, onun karakterini alır” diye önemli bir sosyal kuralı dikkate almalıyız.
Prof. Dr. Sami Şener