Sosyal medya unsuru ve mesajın mecralaşması – 4

Sadık USLU

Mecrayı anlamlı hale getiren, mesajın kendisidir. İlk mesaj (vahiy), dünya mecrasına indiğinden bu yana, insan sürekli iletişim ve bir dönüşüm içerisindedir.

Örneğin; mesajın mecrası bir insanın ömrüyken; o insanın hayatı, onu konu alan bir romanın mesajı olmuştur. O roman ise; romanın tiyatroya uyarlanması durumunda farklı bir mesaja dönüşmüştür. Tiyatronun televizyonda yayınlanmasıyla, karşımıza yepyeni bir mesaj çıkacaktır. Tiyatronun televizyon yayınının kamera arkası programı da; farklı şekilde mesaj oluşturacak ve silsile böyle devam edecektir.

Mesajın zamanla, etkileşim ve teknik süreçle birlikte; mecra düzleminde tortulaşma oluşturduğu gözlemlenecektir. Mesaj ve mecra döngüsüyle oluşan medya kültürü; iki unsur arasındaki mesafeyi her an daraltmaktadır.

Dikkat çekmek istediğim husus şudur: İnternet teknolojisiyle birlikte günümüz medyasında; mecranın, hız olarak mesajı egale etme sürecine ulaştığını görüyoruz. Yeni medya unsurları devinimini bu yönde gerçekleştirmektedir. Toplumun kendini ifade ediş biçimi, sosyal medya tabanında güçlü şekilde regüle oluyor. Neredeyse her birey, kendini sosyal medya üzerinden gerçekleştirme yolunu seçmektedir. Sosyal medya üzerindeki etkileşimler, bireye toplumun bir parçası olduğu hissini yeterince içselleştirmekte ve aidiyetine hız kazandırmaktadır.

İnternetin icadı ile yepyeni bir çığır daha aşılmıştır. Nitekim yazının bulunuşu ya da icadı, tarihi bir kırılımın başlangıcı idi. Yazı ile sadece alış veriş kaydı gibi ihtiyaca dair şeyler değil, sözel kültür ciddi bir değişim ve dönüşüme uğramıştır. Sözlü kültürün, sanatsal anlatım biçimi, sesteki tonlamalar, aksan gibi güzellikler, yazının bulunuşu ile bir kısım sektelere uğramıştır. İnternetin icadı sonucu gelişen yeni iletişim biçimlerinin de; yazınsal iletişime aynı etkiyi yapması kaçınılmazdır.

İçinde bulunduğumuz yeni medya (sosyal medya) döneminde, mesaj ve mecranın eşdeğer biçimde aksiyon aldığını görüyoruz. Bu durum karmaşık bir süreci yaşatmakla birlikte, insanda merak duygusunun kullanımını da tetiklemektedir. İnsanlar, artık; mesajın ne olduğunu, neyi aradığını bilmeden sosyal medyayı kullanır hale geldiler. Süreç, konvansiyonel medyanın çalışma ve arz etme usulleri dışında işlemektedir. Sosyal medya kullanıcılarının; sürekli bir arayış içerisinde, her defasında daha farklı olanı görme isteği ve motivasyonunda olduklarını müşahede ediyoruz. Tablet ve telefon ekranları gibi elinden düşürmediği bu mecraların bağımlılığı yaşanıyor.

Mesaj ve mecra denkliği, aranan şeyin anlaşılamamasına neden olurken, aynı zamanda kullanıcılardaki merak duygusunun maksimize edilmesine de vesile oluyor. Parmak, sürekli aşağıdan yukarı doğru sürüklüyor içerikleri. Bir türlü durdurulamıyor. Aşağıdan yukarı doğru sürüklenen içeriklerin takibi, insanın ne aradığını bilmeden ki bu taklit, mesajın kendisi olmuştur artık. Dolayısıyla; esas mesajın, insanın kendisileşmekteki arayışı olduğunu görüyoruz. Bu kısır bir döngü tabi. İnsanı tüketecek, yapay zekaya teslim edecek bir alt yapı, güçlü istek ve güdülenmeye bağlı olarak satın alınmaktadır.

Hali hazırda, yapay zekalarla, sosyal medya vb. unsurlar üzerinden topluma dair ciddi istatistikler elde edilmektedir. Bir yandan pusulayı şaşırıp kaybettiği mesajın peşine düşen insanlığın içine düştüğü buhran, diğer yandan yapay zekaları, robotları üreten yepyeni bir aşağılık kompleksi…

Oysa; yapay zekalar birer araçtır. İnsana (ego ve nefse) tahakküm kuramazlar. Tıpkı; Ortaçağ’daki yapay zekalar (köleler) gibi. Zira; insanoğlu, benzer çalışmaları Ortaçağ’a gömerek, bu günlere ulaşmamış mıydı?

Kölelerin alınıp satılması, rızasına bakılmaksızın çalıştırılması, keyfi kullanılmaları vs. varlıklı, zengin insanları cezbediyordu. Bu konfor, kölelerin sahiplerine daha bir ayrıcalık ve saygınlık kazandırıyordu.

O dönemin kölelik sistemi, zihniyet açısından geri bir anlayış olsa da; zekanın tasarruf ediliş biçimi bakımından, günümüz yapay zeka çalışmalarıyla benzerlik gösteriyordu. Ancak; Ortaçağ ve öncesi kölelik sistemi başarılı olamamıştır. Çünkü; onlar kırbacı, ölümü göze alarak ayaklanmışlar ve özgürlüklerini istemişlerdi. Peki; günümüz yapay zekaları, açma kapama düğmelerine itiraz edebilecekler miydi? Bu açıdan, Ortaçağ’ın yapaylaştırılmış zekalı genetik makinaları (köleler),  günümüzdeki yapay zekalardan daha ileriydiler.

Recent Posts

  • Gündem

Uluslararası Ceza Mahkemesi, Netanyahu ve Gallant İçin Yakalama Kararı Çıkardı!

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…

4 saat ago
  • Gündem

KUR’ÂN ARAŞTIRICISIYDI BEL’AM MI OLDU!

Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…

5 saat ago
  • Gündem

YALNIZCA VE SADECE MİLLETİMİZİN ASKERLERİNE MUHTACIZ

Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…

9 saat ago
  • Gündem

İBB Meclisi’nde İstanbul’da Suya Her Ay Zam Yapılacak

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…

10 saat ago
  • Gündem

Marmara’da Lodos: Deniz Ulaşımı Olumsuz Etkilendi

İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…

11 saat ago
  • Makale

Evrensel Bir Kişilik Profili: Ebu Leheb ve Karısı (1)

Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…

11 saat ago