islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,5077
EURO
36,4331
ALTIN
2.962,75
BIST
9.144,47
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C

Sosyolojik Olarak Değişen Türkiye’de Kadın Olmak

Sosyolojik Olarak Değişen Türkiye’de Kadın Olmak
11 Eylül 2017 08:42
A+
A-

Türkiye, sosyolojik olarak değişmekte ve kendine özgü bir değişim süreci yaşamaktadır. Bir taraftan modernleşme deneyimi yaşarken bir taraftan da sosyo-kültürel dokusuna uymayan değişimlere karşı kendini cevaplarını bulabilme çabası içerisindedir.Bu durumdan en derin ve niceliksel olarak da geniş anlamda etkilenen önce kadın sonra ailedir.

Kadına itlik mottosu ile yola çıkan modernleşme kadını ve erkeği insan olmaktan dolayısıyla kendiselliğinden uzaklaştırarak bu iki cinste hem psikolojik olarak hem de sosyolojik olarak ikilemler yaşatmaktadır. Böylece önce bireysel olarak kişinin kendi dünyasında sonra aile de ve nihayetinde toplumdaki harmoni bozulmaktadır.

Modern toplumda bu değişim uzun yıllardır bu şekilde tamamlanmışken Türkiye gibi bu değişim sürecine ayak uydurup uydurmama konusunda toplumsal tereddütü olan ülkelerde durum bölgeye, eğitim düzeyine, kültüre bağlılık seviyesine vb. bağlı olarak farklı düzeylerde ve hızda değişim yaşanmaktadır.

Toplumu oluşturan aile; Karı-kocanın evlikleri sonucu dünyaya gelen evlenmemiş çocuk/çocukları veya evlat edindikleri çocukları*, ya da karı ve kocanın birinin veya ikisinin daha önceki evliliklerinden dünyaya gelmiş çocuklarından oluşan en küçük sosyal birimdir. Aileyi oluşturan evlenme/evlendirme emirleri Kur’ân’da açıkça birer defa geçmekle birlikte bütün toplum hayatı aile üzerine oturtulmuştur.

Aile Toplum adı verilen üst sistemi oluşturan alt sosyal sistemlerinden biri olarak, toplumun sürekliliğini ve düşünce birliğini sağla­maktadır. Sosyologlar ve sosyal düşünürler her çağda ailenin sosyolojik ve psikolojik fonksiyonları üzerinde durmuşlar ve onu toplumun en önem­li kurumlarından biri olarak görmüşlerdir. Çoğu zaman sosyal huzursuzlukların teme­linde aile yapısında meydana gelen çözülme görülmüş ve görülmektedir.

Geç modernleşme yaşayan toplumlarda aile hayatında ve kadının hayatında hissettiği değişim biryana öte yanda globalleşen dünya da farklı da olsa kendi içinde sosyolojik ve psikolojik değişimler yaşanmaktadır. Ve bu değişimler hızlı şekilde global dünya da herkesi etkisi altına almaktadır.

Bu doğrultuda günümüz toplumunda bireyin özellikle kadının kendini olgunlaştırma ihtiyacı ve gerekliliği yerini kariyer yaparak sahip olma yeteneğini en üst seviyeye çıkarma güdüsü ile yer değiştirmiştir. Bu da mutsuzluğuna yol açacak şekilde kadının doğasıyla çelişmektedir. Artık ev, araba vb. eşyaya (yani maddeye) sahip olma duygusunun ötesine geçilerek, insani olma durumu kendini madde olma durumuna indirgeyerek fıtratını inkâr noktasına gelmiştir.

Bu noktada bireyin kadın ve erkek yaratılış sebebinin yerine getirilmesi yani kendini gerçekleştirerek olgunlaşması gerekirken bu durum ötelenmekte veya yok sayılmaktadır. Olgun insan olma, insan gibi yaşama değer üretme ve değerlere sahip çıkma her iki cinsin sosyal ve beşerî hayatta birlikte rol alabilmesi, aile kurumu vasıtası ile kadın ve erkek olma rollerinin gereğini yeni nesillere aktarması ile mümkünken her iki cinsin de sadece kendilerine ve sahip oldukları objelere odaklanmalarıyla ortadan kalkmaktadır.

Bunun yanısıra özellikle kadının kendi cinsine has özellikleri beşerî hayata yansıtamaması bir taraftan beşerî hayatın tek bakış açısı ile şekillenmesine sebep olmaktadır. Öte yandan beşerî hayatta yerini almaya çalışan kadınlar da erkeksi özellikler sergileyerek fıtratlarının uzağına düşebilmektedirler. Bu duruma düşülmemesi içindir ki Allah’ın son elçisi Hz.Muhammed kadınlaşn erkekler gibi erkekleşen kadınları da yermekte, onları, Allah’ın rahmeti dışına taşmakla nitelemektedir. Dolayısıyla insan kendi için yeryüzünü sosyal ve psikolojik açıdan yaşanılamaz bir yer haline getirmektedir.

• Ülkemizde laik yasalar evlad edinmeyi onaylıyor ise de İslâm Dîni onaylamamaktadır;bir diğer anlatımla Evladlık evlilik mahremiyyetini ortadan kaldırmadığı gibi evladlığı varis de kılmamaktadır.

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.