İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerinin başında konuşması yani bir söze sahip olması gelmektedir. Elbette her canlının kendine özgü ve aralarında iletişimi sağlayan bir dili vardır. O dil sayesinde de hayatiyetlerini devam ettirmekte ve yaratanı da anmaktadırlar. Burada kastettiğimiz durum, yaratılmışların en şereflisi olan insanın öne çıkan özelliğidir. İnsanoğlu sahip olduğu özellikler sayesinde tarih boyunca dili etkin bir şekilde kullanarak ve geliştirerek onu iletişim noktasında önemli bir araç haline getirmiştir. En eski kitabelerden bugünkü modern araçlara kadar sözü ve dolayısıyla dili kullananların amacı; deneyimlerini, düşüncelerini ve inançlarını sonraki nesillere aktarmaktır ki bu da oldukça doğaldır. Bilim, sanat ve teknolojideki gelişmeler bu nesilden nesle yapılan aktarımların sonucu gerçekleşmiştir.
Tarih boyunca sözü güçlü bir şekilde kullananlar, toplumları yönlendirmede başarılı olmuşlardır. Sözün gücünün farkına varanlar onunla neleri başarabileceklerinin bilinciyle hareket ederler. Belgesellerin, reklamların başarısı metin yazarlarının ifade becerisine bağlıdır. Yine iyi bir film yapmanın ön koşulu iyi bir senaryoya sahip olmaktır. Siyasetçiler de seçim süreçlerinde bu gücü kullanmak için özel birimler oluşturup onların desteğini de alarak rakiplerinin önüne geçmeye çalışırlar.
Hal böyleyken özellikle de sorumluluk sahiplerinin sözlerini sarf ederken oldukça dikkatli olmaları gerekmektedir. Sözün gücünü insanları yanlışlara sürüklemek için kullanmaları toplumsal huzursuzluğa yol açar. Bir süre, özellikle de ebedi hayatı düşünecek olursak oldukça kısa bir süre, devam edecek olan bir saltanat için olmayacak sözler vermek kişilik bozukluğunun göstergesidir kanaatimizce. Hem ekonomik hem de sosyal açıdan gelişmemiş toplumlarda bireyleri yönlendirmek niyetiyle verilen sözler, sözü verenlerce ve söz verilenlerce de çok çabuk unutulmaktadır. Hukuk kuralları doğru işleyen, ekonomisi düzgün, insani ilişkileri yerinde olan ülkelerde ise bütün bunlara ihtiyaç dahi duyulmamaktadır. Bütün bunlar hayatın normal devam ettiği zamanlar içindir tabii ki ve olağanüstü durumların olağanüstü kararlar alınmasına sebep olduğunun elbette farkındayız.
Sosyal medyanın, kameraların, internetin hasılı görsel ve dijital medyanın bu kadar yaygın olduğu bu dönemde herkesin, hepimizin ağzımızdan çıkanlara son derece dikkat etmesi gerekir. Düşüncenin canı olan söz, öyle kolayca harcanacak bir şey olmamalı. Özenilmeli, dikkat edilmeli, en nadide mücevher gibi davranılmalı ona. Elbette ki ‘’ Bir insanın ne söyleyeceğini bilmesi yeterli değildir, nasıl söyleyeceğini de bilmesi gerekir.’’ diyen Aristoteles’e de katılmamak elde değil. Üslubun haklı olmaktan daha öne çıkması gerektiğini de buraya not edelim ve tam yerine gelmişken Elbert HUBRARD’’ın şu sözünü de aktaralım: ‘’Çok defa söylediklerimiz yüzünden kazandığımız düşmanlar, yaptıklarımız yüzünden kazandığımız dostlarımızdan daha fazladır.’’
Herkesin herkesi kırdığı, nezaketin yerlerde süründüğü, hatır gönül kavramlarının sürgüne gönderildiği bir süreci yaşıyoruz maalesef. Bu süreç; sözlerimizi, davranışlarımızı ve sonrasında da karakterimizi olumsuz yönde etkilemeye başlamıştır. Bizdeki değişiklikler çocuklarımızı ve bir şekilde hayatımızda yer alan diğer insanları da etkiler hale gelmiştir.
Bizler dikkat etmedikten sonra karşımızdakilerin olumsuz tutum ve davranışlarından şikâyetçi olma hakkımızın olmadığını düşünüyoruz. Kendi nefsimizden başlatmadığımız olumlu değişimleri başkalarından nasıl bekleyebiliriz ki? Hele hele eğitim süreçlerinden hiçbirinde dikkat etmediğimiz hususları ve davranışları beklemek oldukça boş bir beklenti olur.
‘’Bir toplum kendi özünü değiştirmedikçe Allah onların konumlarını değiştirmez.’ ’ ilahi yasanın bahsettiği öz kavramı sözü de içerir dersek çok yanılmış olur muyuz bilemiyorum. Ancak bildiğimiz bir şey var ki yukarıda da ifade ettiğimiz gibi söz, düşüncenin canı *dır ve onu öldürmekten kaçınalım.
EYYUP YÜKSEL
*Düşüncenin Canı/ İbrahim TAŞEL/ Final Kültür Sanat Yayınları
Güzeldi dostum