İnsanlığın ilk bilgileri Yaratan’ın ve ahiret hayatının varlığı ile canın ve malın dokunulmazlığı olmuştur.
Bir diğer anlatımla yüce Allah ilk insanı ilk peygamber kılmıştır. İnsanlığa yönelik ilk buyruklarıyla da canlara ve mallara tecavüzü yasaklamıştır. (Bak. Maide 27-28)
İstisnasız bütün Peygamberler canın ve malın savunucusu olmuş, insanın insan üzerinde egemenlik kurmasına ve insanın insanı sömürmesine karşı ve karşıt mücadele vermişlerdir. Değerlendirmek üzere okuyalım:
“ Hiç şüphesiz Biz, “Yalnızca Allah’a kulluk edin; Allah’ın otoritesini ve hükümlerini hiçe sayarak zulüm ve ekonomik sömürü sistemini yeryüzünde kurumsallaştırmaya çalışan azgın kâfirlere, yani tâğutlara kul köle olmaktan kaçının!” diye emrimizi iletmeleri için her topluma bir Peygamber veya Peygamberin mesajını tebliğ eden bir davetçi gönderdik. Elçilerin yoğun tebliği sonucunda, Allah onlardan bir kısmını doğru yola iletti, vahye teslim olan bu insanlar dışında bir kısmı da kötülüğü tercih ettiği için sapıklığı hak etti. Bunun canlı örneklerini görmek istiyorsanız, yeryüzünde gezip dolaşın da, ayetlerimizi inkâr eden güçlü toplumların, medeniyetlerin sonu nice olmuş, bir görün! ” (Nahl 36)
Ancak genelde Peygamberimiz Hz. Muhammed (s. a. ) ve özelde Hz. Şuayb ekonomik sömürüye karşı mücadelede daha derin izler bırakmışlardır.
Şuayb Peygamber Kur’ân’da namazı ve ekonomi eksenli çağrılarıyla anılır. Onun, Allah’ı inkâr ve ekonomik sömürüyle mücadelesi namazla bütünleşmişti. Toplumu, onu Tevhide/Allah’ı birlemeye, namaza ve sosyal adalete çağrılarıyla tanımış, namaz ibadetine derin vurguları sebebiyle ekonomiye ilişkin çağrıları namazıyla irtibatlandırılmıştır.
“(Kavmi Şuayb’a) şöyle dediler:
–Ey Şuayb! Atalarımızın tapar olduğunu putları/ilkeleri bırakmamızı ya da mallarımızı dilediğimiz gibi kazanıp kullanmaktan kaçınmamızı sana Namazın mı emrediyor?”
ZARAR VERMEDEN KAZANIP ZEKAT VERMEK
Peygamberlerin ekonomi ile ilgili çağrılarının özünde toluma zarar vermeden kazanmak ve kazancın bir kısmını acizler, engelliler, yetimler, işsizler ve yeterince kazanamayanlar gibi sosyal yardım bekleyen kesimlere vermek yani zekât vermek i olmuştur. Bu sebeple Peygamberlerin insanlara çağrılarının başında iman edilmesi ve namaz ile birlikte zekât verilmesi olmuştur. (Örnek olarak bak. Beyyine 5)
Asrımızda olduğu gibi insanlık hayatından namaz çekildikçe haksız yollarla kazançlar çoğalmış, sosyal yardımlar da azalmıştır.
Bu da bize namazsız yani Yaratan ile ilişkiye girmeden sosyal adalet mücadelesi yapılamayacağını göstermektedir.
Zalim mi zalim olan faiz sömürüsü ile ilgili ayetlerin arasında namaz ve zekâta yer verilmesi de, bu amaçla yani faiz kaynaklı ekonomik sömürü ile mücadelenin ancak namazla ve zekâtla yapılabileceği içindir. (Bakara 277)
Allah’ın Kur’ân’da andığı ve anmadığı bütün Peygamberler bizim de inanmakla yükümlü peygamberlerimiz olduğu için onların çağrıları ve mücadelesi de ayrıca bizim çağrılarımız ve mücadelemiz olmalıdır.
Konumuz Hz. Şuayb’ın Kur’ân’da yer alan çağrısıyla bağlayalım:
“Ben sizden bir karşılık da beklemiyorum; benim hak ettiğim karşılığı âlemlerin Rabbi verecektir.
Ölçüyü (her zaman ve herkese karşı) tam tutun; (başkalarının hakkını düzenbazca) eksilten kimselerden olmayın.
(Tarttığınız zaman) şaşmaz bir teraziyle tartın.
İnsanları hak ettikleri şeylerden yoksun bırakmayı. Mallarının değerleri ile oynamayın ve yeryüzünde sömür yollarına saparak ve bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.
Sizi de, sizden önceki nesilleri de yaratan Allah’a, karşı sorumluluk bilinci taşıyın!” (Şuara 180-184)
Ali Rıza Demircan
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ