Öğretmenler ve rehberler çocukların gelişimini bazı hedef ve kazanımlarla değerlendirirler. Bu kazanımlardan biri de henüz anaokulu çağında hedeflenen “çocuğun sorunlarını fark edebilmesi ve çözüm yolları bulmasıdır”. Ben öğretmen olduğum dönemde çok önemserdim bu hedefin çocuklara kazandırılmasına. Uzun uzun anlatırdım velilerime. Ama bazı velilerim “e bunu her çocuk yapar hocam” der gibi bakarlardı yüzüme. Ne yazık ki anaokulu çağında kazanılması gerekli bu becerinin bırakın çocuklarda bir çok yetişkinde bile olmadığını üzülerek görüyorum. Evet çözüm üretemiyoruz sorunlarımıza. Hatta çözüm üretmek bir yana sürekli sorun buluyoruz, şikayet ediyoruz.
Sakın Koşmaktan Vazgeçme!
Bu yaz oğlumla birlikte hem dayısını ziyaret etmek hem de gezmek için Tunus’a gittik. Uçaktan inipte henüz eve girmişken oğlum bir kaza geçirdi, heyecanla koşarken fark edemediği cam kapının içinden geçti. Hatırladıkça çok kötü hissettiğim süreçlerle birlikte akşamı hastanede geçirdik. Yusuf ameliyathaneye girmeden önce çok korktu ve ağladı. İlk cümleleri de “Keşke Tunus’a gelmeseydik, keşke koşmasaydım” oldu. Sonrası da “Ben niye böyle kötü bir şey yaşıyorum anne”. Ah dedim işte insan fıtratı hemen isyana yöneliyor, pes ediyor, vazgeçiyor ya da küsüyor.
Ona ilk cümlem “Sakın koşmaktan vazgeçmeyesin” oldu. Koşmadan olur mu hiç, sadece daha dikkatli olmalısın, bu gün bu yaşadığın daha temkinli olmayı öğretir sana. Keşke diye de bir şey yok güzel oğlum. Geldik ,bunu yaşadık evet keyifli değil üzücü farkındayım bende korktum ve üzülüyorum. Ama hayat yalnızca eğlence değil ki.. yaşam böyle bir şey, başımıza zorluklar gelebilir gelecekte zaten, önemli olan bu zorlukları kaldırabilmek ,dayanabilmek, güçlü olabilmek…bak çok şükür tehlikeli bir batık yok ve ben yanındayım…diye devam ettim. Oflamadım, puflamadım, görüyor musun başımıza geleni demedim, bir suçlu aramadım. Yusuf’ ta güçlü olsun istedim. Ağlasın ama isyan etmesin, ders çıkarsın ama vazgeçmesin, sorunlar karşısında çözümler üretebilsin ve her daim şükretmeyi bilsin istedim..
Evet çözüm üretemiyoruz sorunlarımıza. Hatta çözüm üretmek bir yana sürekli sorun buluyoruz, şikayet ediyoruz. Şükür mü? Hak getire….insanları dinliyorum, hep şikayet. Çocuklar laf dinlemiyor, eşler anlayışsız, kayınvalideler hep kötü. İki veli bir araya geldi mi öğretmen kötü, öğretmene sor veli zor. Eğitim kötü, tv programları kötü, medya kötü ama takipçisi çok. Hava çok bunaltıcı, ekonomi kötü, bir kaç ay sonra yağacak lapa lapa beyaz karın adı bile “kara kabus”. Dilimiz öyle alışık ki şikayet etmeye, suçlu bulmaya. Çocuklarımız da bunu görüyor. Sahip olduklarına değil de eksik kalana odaklanıyor. Nasıl çözerim ben bunu demiyor da suçlu biri arıyor.
Oğlum sürekli konuşuyor, hiç durmadan soru soruyor. Bir şey söylicem diye başlayan cümleleri bitmiyor. Söyleyecekleri soracakları biterse de yüksek sesle galatasaray marşı okuyor. Bazen “ hiç susmuyor bu çocuk” diyecek oluyorum, sonra hemen susuyorum. “Rabbim susturmasın, sesine hasret bırakmasın” diyorum. Çünkü düşünceler sözümüz olur, sözümüz dua , duamız ise kaderimiz…
ŞEYMA DEMİRCAN NAMAZCI
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ