Süleymaniye Camii Minberinden
İnsanları yaratan ve yeryüzünde kulluk denemesine tâbi kılan Yüce Allah, onlar için uyulması gerekli yasalar koymuştur. Allah, koyduğu yasalarını da insanlar içinden seçerek görevlendirdiği peygamberlerle bildirmiştir.
Peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Muhammed diğer bütün peygamberler gibi kendisine vahyolunan ilâhî emirleri ve yasakları tebliğ etmeye başladığı zaman Mekke’de egemen olan putperest sömürücülerin lisanî ve fiilî saldırılarına uğradı.
Bu zalimlerin zulümlerini giderek artırdıkları ve peygamberimizle birlikte ilk müminleri çok yönlü bir baskı ve terör altında ezdikleri Mekke döneminin ilk yıllarında Peygamberimiz ve ilk müminler iyice bunalmışlardı.
İlâhî bir yardımın beklenildiği böyle bir vasatta Allah Zülcelâl, Peygamberine gücünün bütün varlıklara geçerli olduğunu filen açıklamak, tebliğ ettirdiği gerçekleri kafa gözüyle göstermek ve müminleri yeni bir denemeden geçirmek için İsrâ ve Mi’rac mu’cizesini gerçekleştirdi.
Rabbimiz İsrâ sûresinin birinci âyetinde “İsra ve Mi’rac” olayının İsrâ bölümünü ve nedenini şöyle açıklar:
« Bütün yüceliklerle vasıflı ye tüm eksikliklerden beri olan Allah, kulu Muhammedi bir gece Mekke’deki Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz (Kudüsteki) Mescid-i Aksa’ya yürüttü. O’na âyetlerimizin, bir kısmım gösterelim diye (O’nu yürüttük.)Gerçekten Allah işiten ve görendir.»
Yüce Mevlâmızın Necm suresinde Mi’rac bölümüne de değindiği bu Mukaddes olayı Peygamberimiz ayrıntılarıyla anlatmıştır.
Kısmen de olsa aydınlanabilmek için hutbemizde Peygamberimizin açıkladıklarından özetin özetini sunmakla yetineceğiz.
Müminler!
{ Hz. Peygamber a.s Kâbe’nin bitişiğindeki Hıcir mevkiinde bulunuyorken Cibril a.s. gelerek Peygamberimizin göğsünü yardı. Kalbini, içi irfan dolu bir kapta yıkadı, sonra yerine yerleştirdi.
Böylece Peygamberimiz İsrâ ve Mi’rac için bedenen de hazırlatıldı.
Peygamberimiz, adımlarını gözün görüş alanının nihaî noktasına atabilen Burak adlı bir binit ile ve Cibril’in refakatinde Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya getirildi.
Beyt-i Makdîs (Mescid-iAksa) da namaz kıldı. Misali vücûdlarıyla hazır bulunan Peygamberler de onunla kıldılar.
Peygamberimiz namazın akabinde, insanların ruhlarının dünya semasına çıkarıldığı pek güzel bir araç olan Mirac’la dünya semasına çıkarıldı.
Bu birinci gökte Peygamberimiz Hz. Adem A.S. ile merhabalaşıp görüştü.
Sonrada kendisine müminlerden günah işleyenlerin kabirde hangi suça ne şekilde ceza görecekleri gösterildi.
Peygamberimiz,zulmederek yetim mallarım yiyenlerin deve dudakları gibi olan dudakları arasından ağızlarına ateşten korlar sokularak azab edildiklerini ve bu korların aşağılarından çıktığını gördü.
Faiz yiyenlerin, eve benzeyen karınları içindeki dıştan görülebilen yılanlarla azâb olunduklarını müşahede etti.
Peygamberimiz insanların gıybetini yapanların derilerinden kesilen parçalar ağızlarına tıkılarak azaplandıklarını, zinakâr kadınların da göğüslerinden asılarak cezalandırıldıklarını gördü.
Zina eden mümin erkeklerin pek güzel kebapların bulunduğu bir sofrada önlerine konulan leşlerden yedirilerek azâb edildiklerini de gören Peygamberimiz, daha sonra yine Cibril refakatinde ve melekler tarafından ikinci semaya çıkarıldı.
İkinci semâda Hz. İsa ve Yahya Peygamberlerle merhabalaşıp görüşen peygamberimiz, sırasıyla çıkarıldığı üçüncü semada Hz. Yusuf’la, dördüncü semada Hz. Idris’le, beşinci semada Hz.Harun’la, altıncı semada Hz. Musa ile merhabalaşıp sohbet buyurdu. Peygamberimiz yedinci semada Beyt-i Ma’mur’da da Hz. İbrahim’le görüştü.
Her gün 70 bin melek tarafından ziyaret edilen Beyt-i Ma’mur’a giren Peygamberimiz burada namaz kıldı.
Peygamberimiz yedinci semadan sonra yine Cebrail A.S. la birlikte yaratılmış varlıkların nihaî hududunu teşkil eden Sidretül-Münteha’ya getirildi. Sidretül-Münteha bir süvarinin yetmiş yılda gölgesinin sınırlarını aşamayacağı ve bir yaprağı bu ümmeti bürüyecek büyüklükte bir ağaçtır.
Yakınında şehitler ve müttekilerin Cennet’i Cennetül-Me’va’nın bulunduğu Sidretül-Münteha’da Selsebîl adlı bir kaynaktan ayrılan Rahmet nehrinde yıkanan Peygamberimiz Selsebîl’in ikinci kolu olan Kevser’i takip ederek Cennet’e girdi.
Cennet’te hiç bir gözün görmediği, hiç bir kulağın işitmediği ve hiç kimsenin kalbinde tasavvur edemeyeceği nimetleri gören Peygamberimize daha sonra da bütün dehşeti ve azabı ile Cehennem gösterildi.
Bütün bu görüşme ve müşahedelerden sonra Peygamberimiz Refref adlı arac ile Şidretül-Münteha’dan da yükseklere çıkarıldı.
Kâinatın mukadderatını çizen ilâhî kalemlerin cızırtılarını işitecek makamlara erdirilen Peygamberimiz, zaman mekân ve yönün bulunmadığı Arş’a yaklaştırıldı.
Burada Rabbimizin «yaklaş» emrini alan Peygamberimiz zat-ı ilâhinin bir tür tecellisine Kur’ân ifadesiyle okun iki ucu misali yaklaştı. Daha da yaklaştı. Yaklaştı da Allah aracısız olarak O’na vahyedeceği sırları ve marifetleri vahyetti.
Bu safhası ancak, büyük Allah dostlarının sezinleyebileceği sırlar içinde geçen bu ilâhî vuslat da Peygamberimize ümmeti için namazın farz kılındığı da vahyolundu.
Peygamberimiz Mirac dönüşünde yükseliş yolunu takib ederek Beyt-i Makd’ise indi ve oradan Burakla Mekke’ye döndü.
Bütün bu İsrâ ve Mi’rac bölümlerini içine alan olaylar dizisi gecenin cüz’î bir vaktinde cereyan etti! }
Hz. Muhammed’e lutfedildiği için insanlığın bir dönüm noktasını teşkil eden ve on dört asır önce alıcı gönüllere geleceğin feza çağı olacağını hissettiren İsrâ ve Mi’rac olayını Peygamberimiz bu kutlu olayın sabahında inançlı ve inançsız bütün Mekkelilere duyurdu ve bu duyuru Mekke’yi derinden sarstı.
Mekke kâfirleri ‘ böyle bir şey olamaz’ diyerek inkâr ve alay cümbüşüne kalktılar, cinnet suçlamasını dillerine doladılar.
İmanın şuuru ve zevkine erememiş bazı zayıf inançlı müminler tereddüt karanlığında tökezlediler.
Allah için mallarını, ailelerini ve yurtlarım bırakıp Medine’ye hicret edebilecek ve kurulacak İslâm devletine kanıyla harç yoğurabilecek müminleri ortaya çıkarmak için ilâhî bir imtihan olan İsrâ ve Mi’rac imanla küfür arasında bir sınır oldu.
Kıyamet Günü’ne kadar gelecek müminler için de bir deneme olmaya devam edecektir.Rabbimiz bu gerçeği şöyle açıklar:
«… (Ey Peygamber!) Sana İsrâ ve Mi’rac gecesinde gösterdiğimiz o temaşayı… İnsanlar için bir (iman ve küfür) denemesi kıldık…»
Saygı değer Müminler!
Bütün varlıkları yaratan ve tabiî kanunları koyup sürdüren Mevlâmız değilmiş gibi Rabbimizin Peygamberimizi yücelttiği İsrâ ve Mi’rac’ı inkâr edenler sualler sormaya başladılar. Peygamberimiz şöyle anlatıyor:
« Kureyş bana (İsra gecesi) yaptığım geziden; (gördüğüm yerlerden)soruyordu’. (Özellikle Mescid-iAksa ile ilgili)öyle şeyler sordular ki ben onları tesbit etmemiştim. Belirlemediğim için de öylesine bunalıma düştüm ki böylesine bir sıkıntıya hiç mi hiç düşmemiştim. Bunun üzerine Allah benim için (mekân engelini) kaldırdı. Bana ne sordularsa Mescid-i Aksa’ya bakarak onlara cevabını verdim.»
Müminler!
Allah’ın koyduğu tabiat kanunları içinde ve O’nun verdiği akıl ve duyu organlarının rehberliğinde yapılan çalışmalarla uzayda ses ve resimlerin nakledildiği ve eşyanın nakline çalışıldığı dünyamızda biz imanımızla olduğu kadar ilmî bir mantıkla da inanıyoruz ki; İsrâ ve Mi’rac haktır. Kur’ân ve Sünnetin bildirdiği şekilde vâkidir.
Müminler!
Ruhu ve ruha ait değerleri zaman ve mekân dış, kılarak insana ruhî mi’raclar yolunu açan Hz.Allah, Peygamberimizin «Müminlerin nuru ve miracıdır» şeklinde vasfettiği namazı bu mübarek gecede farz kılmıştır.
İsrâ ve Mi’rac’ın bu yıldönümünde imanlarımızı İsrâ ve Mi’rac’la şuur. plânında yeniden tazeleyelim. Bu mübarek gecede farz kılınan ve müminlerin Mi’rac’ı olan beş vakit namaza devam kararını alalım.
Hutbemizi Mi’raç’ta vahyolunan ve biz müminlere yapmamız gereken bir duâ türünü öğreten Bakara Sûresinin son âyeti ile bitiriyorum:
«… Ey Rabbimiz! Unuttuk yahut yanıldıysak bizi tutup sorguya çekme. Ey Rabbimiz! Bize bizden önceki toplumlara yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Güç yetiremeyeceğimizi bize taşıtma. Bizden (çıkan günahları) sil, bağışla, bizi yarlığa, bizi esirge. Sen bizim mevlâmızsın. Artık kâfirler güruhuna karşı da bize yardım et.» (**)
• Hazırladığım bu hutbeyi yaklaşık kırk yıl önce Süleymaniye Camii Minberi’nden bizzat sunmuş sonra da yayınlamıştım.
** İsra ve Mi’racla ilgili olarak hutbemizde gecen bütün hadisler Hamdi Yazır merhumun Hak Dini Kur’ân Dili tefsirinin İsra ve Necm sûrelerinde geçtiği gibi, İbn-i Kesir, Alusî ve diğer büyük tefsirlerimizde de geçmektedir.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi