Sultan Abdülmecid’in büyük oğlu ve Padişah Sultan Abdülaziz‘in yeğeni olan V. Murat, 36 yaşındayken Masonik bir darbe ile 30 Mayıs 1876’da 33. Padişah olarak tahtta çıkmıştır. V. Murat, daha cülus günü gayri-tabiî haller göstermiştir. Biat merasimi dolayısıyla, patrikhane mensuplarının kendilerine mahsus kapkara elbiselerle topluca huzura girdiklerinde âni bir hareketle yerinden fırlamıştır. Dudaklarının uçuklaması sebebiyle korkudan hâsıl olduğu düşünülen bu anormal davranış biçimi, cülusunun 3. günkü Cuma selâmlığında da kendisini göstermiş ve illet-i dimağiyye (akıl hastalığı)’nin ilk belirtileri belirgin bir hâl almıştı.
Bir kısım tarihçiler, cinnet (delilik) alâmetlerinin birden bire belirgin bir şekilde ortaya çıkmasının sebebini, amcası Sultan Abdülaziz‘e karşı, kendisinin de içinde bulunduğu ve/fakat kendisine zamanında bildirilmeyen plan dışı darbe eylemine ve amcasının şüpheli olan âni ölümüne bağlamaktadır. Hâdise özetle şundan ibarettir: V. Murat, saltanat uğruna meşrutiyet yanlısı olan Yeni Osmanlılar ile işbirliğine girmiş ve özellikle serasker Hüseyin Avni Paşa, Adliye nazırı (mason) Mithat Paşa, sadrazam mütercim Mehmet Rüştü Paşa ve harbiye mektebi nâzırı Süleyman Paşa’dan oluşan “Erkân-ı Erbaa” (dörtlü cunta) adıyla anılan darbeci kadroya destek sağlamıştır.
Ortaklaşa varılan plana göre, Sultan Abdülaziz’e karşı yapılacak darbe 31 Mayıs’ta gerçekleştirilecekti. Ne var ki, tespit edilen tarih, 30 Mayıs gününe alınmış ve nasıl olduysa Veliaht Murat Efendi bundan haberdar edilmemişti. Darbe tarihindeki âni değişiklik, V. Murad’ın ruh yapısının önemli derecede zedelenmesine sebep olacaktı. Şöyle ki, 30 Mayıs gününün sabahın alaca karanlığında darbeci kadronun askerleri, Dolmabahçe Sarayının veliaht dairesine bastıklarında V. Murat, darbe teşebbüsünün amcası Sultan Abdülaziz tarafından ortaya çıkarıldığını ve darbeci kadronun bir destekleyicisi olarak kendisinin de tevkif edileceğini aklından geçirmişti.
Süleyman Paşa’nın güven verici sözleri üzerine biraz sakinleşmiş olan V. Murat, tahtta çıkarıldı lakin duyduğu endişe ve korkunun tesirinden halen kurtulamamış olan Sultan V. Murad’ın ruhsal rahatsızlığı, amcası Sultan Abdülaziz’in suikast sonucunda şehit edilmesinden sonra daha da artmıştır.
Kimseyle görüşmek istemeyen V. Murat, âdet olan “kılıç kuşanma” merasimini de icra edememiştir. O günlerin şokuyla olacak ki, V. Murat, Yıldız Sarayını inletircesine “Pâdişahlık istemem!…” , “Kan istemem!…” gibi sözler sarf etmek suretiyle, karmaşık ve endişe dolu kaygılarla bezenmiş halet-i ruhiyesini dışarıya yansıtmaktaydı. İntihara da teşebbüs eden Padişah, kendisini iyice içkiye vermişti. Asabî ve dengesiz hareketleri her geçen gün artar olmuştu. Buna binaen kılıç alayı ertelenmiş ve cuma selâmlıklarına çıkması da yasaklanmıştı. Devlet işleri validesi ve özellikle de darbeci kadro tarafından yürütülmekteydi.
Sultan Murad’ın İyileştirilmesine Yönelik Tedavi Çabaları
Kendisini iyice gösteren cinnet hâli, özel hekimi Dr. Kapolyon (Capoleon) tarafından iyileştirilmek istenmiş; ancak, uygulanan yanlış bir tedavi yöntemi neticesinde V. Murad’ın durumu daha da kötüye gitmiştir. Babı-âli’nin, yani hükümetin V. Murad’ın durumunu gizli tutmaya çalışmasına rağmen, halk arasında çeşitli dedikoduların yaygınlaşması üzerine, vükelâ tarafından Viyana’dan getirilen Dr. Leidersdorf isminde bir akliye uzmanı, V. Murad’ı muayene ettikten sonra, bir rapor hazırlar.
Raporunda, Padişahın asabî bir rahatsızlığın yanında dimağî ve ruhî bir depresyon mevcut olduğu ve Viyana’daki kliniğinde altı aya kadar tedavi görmesi halinde iyileşebileceği yazılıydı. Ancak, üzerinde halîfe unvanı olan bir pâdişahın bu şekilde yurt dışına gönderilmesi sakıncalı görüldüğünden, tavsiye edilen tedavisine sarayda başlatılmış ve/fakat umulan iyileşme gerçekleşmemişti.
Sultan Murad’ın Akıl Hastalığının Tescili ve Hal Edilişi
Sultan V. Murad’ın iyileşmesi mümkün görülmemesi üzerine, 31 Ağustos 1876’da vezirler, ulema ve devlet ricâli Topkapı Sarayı, Kubbealtı’nda toplanır ve Sadrâzam Mehmet Rüştü Paşa’nın hitabını dinlerler: Sadrazam, şunları söyler:
“Efendilerim! Sultan Murat Hazretleri melek huylu bir padişahtı. Lâkin cüluslarından 15 gün sonra bir illete uğradılar. Yani düşünce kabiliyetini kaybettiler. Yapılan tedavi fayda vermeyip, şeriatın bu gibi arızanın sona erişi hakkında tayin ettiği müddet geçtiği hâlde iyileşemediler. Şu hâlde şer-i şerifin icabı ne ise beyan buyurulsun !”
Bu sözlerden sonra, Şeyhülislam Hayrullah Efendi, fetvâ emini Kara Halil Efendi‘ye daha önceden hazırlatılan ve “Müslümanların İmamı ‘cünun-ı mutbık’e yakalanıp, bu vazifeyi ifa edemeyecek hâle gelirse, bu vazifenin uhdesinden kendiliğinden inhilâl edeceği (çözüleceği)” şeklinde yazılı olan fetvayı okutur ve bunun akabinde Vükelâ Heyeti, umumî ittifakla II. Abdülhamid’in tahta geçmesini kararlaştırır.
Böylece, 93 günlük bir saltanat döneminden sonra eskilerin “cünun-ı mutbık” (daimî cinnet, yani delilik) dedikleri bir akıl hastalığı dolayısıyla V. Murat, 31 Ağustos 1876’da hal’edilmiştir.
V. Murad, hal edildikten sonra Çırağan Sarayında muhafaza altına alınmış ve çok zaman geçmeden kendisinin iyileştiği biçiminde iddialar yayılmaya başlamıştır. Devletin düzenini ve huzurunu sağlamak maksadıyla Sultan II. Abdülhamid, Kapolyon, Mepyo, Monçero ve Atıf Paşa’dan oluşan bir doktorlar heyetini Çırağan Sarayına gönderir ve ağabeysini yeniden muayene ettirir. Doktorların raporuna göre, V. Murad’ın hastalığı devam etmekteydi.[1]
V. Muradın durumunun daha sonraki tarihlerde düzeldiğine dair bilgiler de mevcuttur. Nitekim Çırağan Sarayındaki yaklaşık 28 yılını şarkılar bestelemek, kitap okumak ve torunlarına ders vermekle geçirdiği rivayet edilir.[2]
V. Murad’ın oğlu Selahaddin Efendi hatıratında babasından bahsederken, onu koruma refleksi ile babasının hiçbir zaman aklî dengesini kaybettiğini kabullenmez. Bu durumu başka şekillerde ifade eder. Halsizlik gibi kelimeler kullanır. Ancak alkolün etkisinden hiç bahsetmez. Ama tarihçi Prof. Dr. Edhem Eldem’in tespitlerine göre V. Murad’ın alkolün kolaylaştırdığı manik-depresif türden bir rahatsızlığı olduğu yöndedir. V. Murad’ın hastalık vakası medikal anlamda çok iyi belgelendiği için, üzerinde tıp tarihçileri kolaylıkla çalışabilir. [3]
Nitekim psikiyatrist Prof. Dr. Sefa Saygılı’ya göre de Amerikan Psikiyatri Birliği’nin genel olarak dünyada kabul edilen DSM-V sınıflandırması belirtileri bağlamında Sultan V. Murad’ın psikotik özellikli bir depresyon geçirmiş ve bu açıdan tahttan indirilmesi Osmanlı Devleti için isabetli bir karar olmuş olduğunu teyit etmektedir.[4]
Büyük bir ihtimalle ileriki yıllarda yeniden iyileşip, şifa bulduğuna göre, V. Murad’ın hastalığının eskilerin tabiriyle “cünun-ı mutbık” niteliğini taşımaktan ziyâde, geçici psikoz türünden olduğu söylenebilir. V. Murat, 29 Ağustos 1904’de 64 yaşındayken şeker hastalığından vefat etmiştir.
Prof. Dr. Ali Seyyar
[1] Seyyar, Ali; Meşhur Ruhsal Özürlüler; Hayat Yayınları; İstanbul; Mayıs 2006.
[2] Enver Ziya, Karal; Osmanlı Tarihi; 7. Cilt; 3. Baskı; Türk Tarih Kurumu Yay.; Anakara; 1983.
[3] Şarman, Kansu; Mahpusun Sesi (Prof. Dr. Edhem Eldem ile Röportaj); Atlas Tarih Dergisi; Sayı 62; Ocak-Şubat 20210; ss. 62-63.
[4] Saygılı, Sefa; Psikiyatrist Gözüyle Sultan V. Murad’ın Amansız Hastalığı; Derin Tarih Dergisi; Sayı 78; Eylül 2018; s. 86.
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…
Önceki yazımızda Yûsuf 12/76 ayetini kısmen ele almıştık. Bu yazımızda ise ayetin ele almadığımız yönleri…
Eksikleri Varsa da Doğruya Yakın Bir Görüş Mirat Haber olarak, İslam'a aykırı olmadığı müddetçe, her…