islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,5209
EURO
36,4834
ALTIN
2.960,56
BIST
9.118,33
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C

SÜNNETİN İSLAM DİNİNDEKİ YERİ VE ÖNEMİ 

SÜNNETİN İSLAM DİNİNDEKİ YERİ VE ÖNEMİ 
20 Mart 2023 09:00
A+
A-

GİRİŞ 

Bazı kişiler, Allah’a inandıkları, Kur’an-ı Kerim’i kabul ettikleri halde, sünneti kabul etmediklerini anlatmaktadırlar. Zaman zaman bu tür düşüncelerle karşılaşmaktayız. Müslüman geçinen bazı arkadaşların, “Ben sünneti elimle şöyle bir kenara itiyorum” gibi sözler sarf ettiklerine şahit olmaktayız. Her kişinin inancına, fikir ve düşüncesine saygı göstermekle beraber, İslam inancında sünnetin topyekûn devre dışı bırakılmasının mümkün olmadığı kanaatindeyim. Sünnetin önemini kısaca ayet, hadis ve değişik rivayetlerle izah etmeye çalışacağım.

SÜNNETİN ÖNEMİ 

Kur’an-ı Kerim ve Hz. Muhammed’in (sav.) sünneti, İslam dininin iki ana temelidir. Hadisin de Kur’an-ı Kerim’in ardından önemli bir yeri vardır. Hz. Muhammed (sav.), bir hadiste bu hususta şöyle buyurmuştur:

تَرَكْتُ فِيكُمْ أَمْرَيْنِ، لَنْ تَضِلُّوا مَا تَمَسَّكْتُمْ بِهِمَا: كِتَابَ اللهِ , وَسُنَّةَ نَبِيِّهِ صَلى الله عَلَيه وَسَلم

Size iki şey bıraktım. Siz, bu iki şeye uygun hareket ederseniz, hiçbir zaman sapıtmayacaksınız. Bunlar, Allah’ın kitabı olan Kur’an ve benim sünnetimdir.”[1]

“Size Allah’ın kitabı olan Kur’an’ı ve sünnetimi bıraktım” anlamındaki bu rivayetin yanında, sadece “Size Allah’ın kitabını bıraktım”[2], ayrıca “Size Allah’ın Kitabını ve Ehl-i Beyti bıraktım”[3] anlamında farklı iki rivayet daha vardır. Bu farklı rivayetlerin, birbirini tamamlar nitelikte oldukları kanaatindeyim. Çünkü bu farklı rivayetlerden herhangi biri, diğerinin alternatifi değildir. Bu rivayetlerin üçünde de Kur’an-ı Kerim ana kaynak olarak gösterilmektedir. Bunda hiçbir tereddüt ve ihtilaf söz konusu değildir. Hz. Muhammed’in (sav.) söylediği sözlerden, yaptığı hareketlerden ve tasvip ettiği şeylerden oluşan sünneti,[4] İslam dininin Kur’an’dan sonra gelen en önemli kaynağı[5] ve Kur’an’ın tefsir ve açıklaması durumundadır.[6]

Kur’an ve sünnet, genel olarak İslâm kültüründe daima temel kaynaklar olarak kabul edilmişlerdir. Fakihler ona göre hüküm vermiş, müfessirler ona göre tefsir yapmış, kelamcılar ona göre yorumlarda bulunmuşlardır. İslâm âlimlerinin ölçüsü, daima Kur’an-ı Kerim ve sünnet olmuştur. Temel İslam Bilimlerinde yer alan bilim dallarının âlimlerinin yanında felsefeciler, tasavvufçular, edebiyatçılar ve benzeri âlimler de aynı ölçüyü kabul etmişlerdir. Örneğin Muhammed b. İdris İmam eş-Şafiî (ö. 204/819), Divân’ında yer verdiği bir şiirinde Kur’an ve sünneti, bir de onların ölçülerine göre yazılan fıkıh kurallarının esas olarak alınmasının gerektiğini dile getirmiştir: “Kur’an, hadis ve fıkıh ilminin dışındaki bütün ilimler, birer meşgaledir.”[7] Ayrıca İmam eş-Şafiî, er-Risâle adlı eserinde ilk olarak fıkıh usulünü yazmıştır. O, İslâm hukuk tarihinde ilk fıkıh usulünü ortaya koyan âlim olarak kabul edilmiştir.  O, bu konudaki açıklamalarında sünnetin dindeki yerini ve önemini çeşitli ayetlerden delil getirerek uzun uzadıya anlatmıştır.[8]

Bir de Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî (ö. 672/1273) de Kur’an’a olan bağlılığını şu şiirle ifade etmeye çalışmıştır:

 “Men bende-i Kur’anem eger can darem

Men hâk-i reh-i Muhammed muhtarem

Eger nakl kuned cüz in kes ez güftarem

Bizarem ez u vez an suhen bizarem”

 

“Ben yaşadıkça Kur’an’ın kölesiyim

Ben, Hz. Muhammed Mustafa’nın yolunun tozuyum

Biri benden bundan başkasını naklederse

Ondan da beriyim, o sözden de beriyim.”[9]

Uşşakî tarikatının kurucusu Hasan Husameddin Uşşâkî (ö. 1001/1559), “Uşşâkî Divânı” adlı eserinde ölçüsünün Kur’ân olduğunu şu ifadelerle dile getirmiştir:

Sırrı “Tâhâ” ile “Yâsîn”, eyledi bizde zuhur

Biz, maârif genciyiz, esrar-ı Kur’ân bizdedir.[10]

Ahmed b. Mela Muhammed el-Botî el-Cızîrî (ö. 1050/1640), divanında yazdığı şiirlerinde çok kere Kur’an ayetlerinin anlamına ve zaman zaman da ayetlerde geçen kelimelere yer vermiştir. Ayrıca kendisi, divanında yer verdiği şiirleri yazarken, Kur’an ve sünnet çizgisinin dışına çıkmadığını şu ifadelerle dile getirmiştir:

“Problemin varsa gel de bize sor ey âşık biziz aşkın müftüsü!

Çünkü bir elimizde sünnet diğerinde Kitap var.”[11]

Bediüzzaman Said Nursî (ö. 1379/1960) de, eserlerinin çeşitli yerlerinde ölçüsünün Kur’an ve sünnet olduğunu dile getirmiştir. O, sözlerinin Kur’an ve sünnete göre değerlendirilmesinin gerektiğini, bu mihenge uymayan ifadelerinin nazarı itibara alınmamasının icap ettiğini vurgulayarak anlatmıştır.[12]

Kur’an-ı Kerimde onlarca ayette, peygambere itaat etme emredilmektedir. Bu ayetlerden biri şöyledir:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَأَطِيعُواْ الرَّسُولَ وَأُوْلِيالأَمْرِ مِنكُمْ فَإِن تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللّهِ وَالرَّسُولِ إِن كُنتُمْتُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً

Ey İnananlar! Allah’a itaat edin, peygambere ve içinizden seçtiğiniz yöneticilerinize itaat edin. Eğer herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, Allah’a ve ahiret gününe inanmışsanız, onu/o problemi Allah’a ve peygambere götürün/Kur’an ve sünnete göre çözün. Bu, sonuç bakımından daha hayırlı ve daha güzeldir.”[13]

B ayette de dile getirildiği gibi, tüm problemlerin çözümü için Kur’an ve sünnete, özellikle Kur’an’a başvurma gerekmektedir. Çünkü ana kaynak Kur’an-ı Kerim’dir. Usul kitaplarında hadis, senet ve metin yönünden tenkit edilmektedir. Herhangi bir hadisi rivayet edenler arasında sıkıntı varsa, o hadis ona göre değerlendirilmektedir. Bunun yanında rivayet edilen herhangi bir hadisin metni anlam bakımından Kur’an’a, ilme ve akla uygun düşmüyorsa, o hadise itibar edilmemektedir. Söz konusu olan her hadisi ona göre değerlendirmek gerekir.

Bazı arkadaşlarımız hadisi kökten inkâr etmekte, Kur’an’ın tek başına yeterli olduğunu savunmaktadırlar. Herkes görüşünden hürdür, onun görüşü, kendisine aittir ve kendisini bağlamaktadır. Ancak yukarıda da ifade etmeye çalıştığım gibi yine Kur’an-ı Kerim’in çeşitli ayetlerinde Hz. Muhammed’e (sav.) itaat etme emredilmektedir. Kendisinden önceki peygamberlerde olduğu gibi kendisine kitap gelen her peygamber, Allah tarafından kendisine kitap gelen her peygamber, Allah’ın kendisine gönderdiği vahyi, tebliğ ve tebyin etmekle görevlidir. On göre Hz. Muhammed (sav.) Allah tarafından kendisine gönderilen Kur’an-ı Kerim’i hem tebliğ etmiş ve gerektiğinde onun ayetlerini de tebyin etmiş yani izah edip açıklamıştır. Ona göre hadis, bir bakıma Kur’an-ı Kerim’in tefsir ve açıklaması durumundadır. Onun zamanından bugüne kadar İslam âlimleri, hadis üzerinde durmuş, gerektiğinde kritiğini yapmış, şerh ve açıklamalarda bulunmuşlardır. Kur’an-ı Kerim’de yer alan çeşitli dini hükümler ve ahlaki kurallar, hadisle izah edilmiştir. Adamın biri Hz. Ayşe’ye Hz. Muhammed’in (sav.) ahlakının nasıl olduğunu sormuş. O da adama, “Sen Kuran’ı okumuyor musun?” diye sormuş. Adam, “Evet, okuyorum” diye cevap verince Hz. Ayşe ona, “Muhakkak ki Hz. Muhammed’in (sav.) ahlakı, Kur’an idi” diyerek cevap vermiştir.[14] Asırlardan beri bazı oryantalistler, hadisi ele alarak tenkit etmekte ve bunun üzerinden İslam’ı küçük düşürmeye çalışmaktadırlar. Bazı arkadaşlarımız da farkında olmadan aynı hataya düşmektedirler. Ders ve ibret almamız için örnek olarak Nabia Abbot’un (1897-1981) Kur’an ve sünnet hakkındaki bazı açıklamalarına yer vermek istiyorum. Abbott, İslâm dininin ana kaynağı olan Kur’an-ı Kerîm’in Allah’ın kelamı olduğunu şu ifadelerle anlatmıştır:

“Muhtevası ne olursa olsun, Kur’ân-ı Kerîm kesinlikle beşer ürünü değildir. Onun Allah’tan geldiğini inkâr etmemiz, Muhammed’i bizzat ilâh saymamız anlamına gelir.”[15] Kur’an-ı Kerim hakkında bu açıklamalarda bulunan Abbott, hadisin önemi hakkında çok çarpıcı ifadeler kullanmıştır. O, hadisin önemini ve değerini Müslüman bir âlim gibi anlatmıştır. Hatta pek çok Müslüman ilim adamı, onun bu konuda yazdıklarını dile getirememektedir. Onun bu konuda yazmış olduğu şu ifadelerini, dikkat çekici olarak bulmaktayız: “İslam’ın ilk döneminin herhangi bir aşamasını çalışan araştırmacı, başlangıçta, az okunan ama çokça mahkûm edilen İslami kaynak olan hadis külliyatı ile karşılaşır. Mahkûmiyet büyüktür, ama tümüyle hak edilmemiştir. Hadis doğrudur ama buğday tarlasında yaban otu da yetişir. Zararlı otlarla dikkatli bir uğraşma sonucu açıktır ki, bunlar temizlenecektir. Seçici bir göz, geride bir veya iki yabani ot toplama tehlikesine karşın, güzelce hasat edilmiş altın buğday tarlalarını görecektir. İnsanlık tarihinin kaynaklarını derleme çabalarının hangisi tümüyle tehlikeden uzaktır ki?  Bunların yanında bıktırıcı zararlı otları temizleme görevine karşılık, tedbirli biçici bir başka biçimde ödüllendirilir. Bu hadisler, konuşma ve anekdot damarından beslenen kayıtlar ile sıklıkla, tatsız, kuru, yavan yıllıklarda ve hacimli, düzenli hale getirilmiş derlemelerde kaybolan insani öğeleri korumuşlardır.”[16]

SONUÇ 

Yüce İslam dini, her yönüyle mükemmel bir inanç sistemidir. Ona inanan, onu gerektiği gibi öğrenerek Allah rızası için onu yaşamaya çalışan insanlar, dünya ve ahiretin huzur, saadet ve mutluluğuna ererler. Günümüzde çeşitli yerlerde İslam adına işlenen adaletten yoksun ahlak dışı bazı davranışlar, İslam’ın özüne, onun ana kaynağı olan Kur’an-ı Kerim ve Hz. Muhammed’in (sav.) sünnetine dayanmamaktadır. Onun için İslam’a samimiyetle inanan insanların, bu dini ana kaynağı olan Kur’an-ı Kerim ve Hz. Muhammed’in (sav.) sünnetinden öğrenmelidirler. Kur’an-ı Kerim Allah’ın sözüdür. Onu öğrenmek, anlamak ve yaşamak gerekir. Gerektiğinde onun ayetlerini bilimsel yönden incelememiz ve araştırmamız gerekir. Sünnet ise Hz. Muhammed’in (sav.) sözleri, fiilleri ve tasvip ettiği şeylerdir. Hz. Muhammed (sav.) adına çok hadis uydurulmuştur. Bilimsel yönden bu konuda incelemelerde bulunup sahih olan ve olmayan hadisleri öğrenmeye çalışmamız gerekir. Her konuda olduğu gibi, bu konuda da iyi niyetle ve bilimsel yönden değerlendirmelerde bulunmamız gerekir. Körü körüne hadis külliyatını top yekun inkar etmek, doğru değildir. Bakıyorsunuz bazı kişiler, sırası gelince bütün hadisleri bir tarafa iterek tamamıyla inkâr etmektedirler. Fakat aynı kişiler, hesaplarına geldiği zaman zayıf hadisleri bile kullanmaktan çekinmemektedirler. İyi niyetli olmak ve sağlıklı değerlendirmelerde bulunmak gerekir.

Herkese selam, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.

Prof. Dr. Nurettin Turgay 

Anahtar Kelimeler: Kur’an, sünnet, İslam, insan, önem.

[1] Muvatta, Kader,1, hadis no: 3. Bu hadis, aynı anlamda ancak farlı kelimelerle değişik kaynaklarda da geçmektedir. Bkz. Ebû Dâvûd, Menâsik, 56, hadis no: 1905; İbn Mâce, Menâsik, 84, hadis no: 3074; İbn Hanbel, III, 26.

[2] Muslim, Hac, 147, hadis no: 1218; Ebû Dâvûd, Menasik, 57, hadis no: 1905; İbn Mâce, Menasik, 84, hadis no: 3074.

[3] Muslim, Fedailu’s-Sahabe, 36, hadis no: 2408; 37; Tirmizî, Menâkib, 32, hadis no: 3786, 3788; Darimî, Fedailu’l-Kur’ân 1, hadis no: 3198; İbn Hanbel, IV. 366, 367.

[4] Bkz. Ahmed Hamdi Akseki, İslam, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 1981, s. 25; Muhammed Cemaluddin el-Kâsımî, Kavâidu’t-Tahdîs min Funûni Mustalâhi’l-Hadis, thk. Muhammed Behcet el-Baytar, Dârü’n-Nefâis, Beyrut 1987, s. 62, 64; Abdulkerim Zeydan ve Abdulkahhar Davud Abdullah, Ulûmu’l-Hadis, Muessesetu’r-Risâle, Dımaşk 2011, s. 13.

[5] Bu konuda geniş biki için bkz. Muhammed b. İdris eş-Şafiî, er-Risâle, thk. Abdullatif el-Hemim ve Mahir Yasin el-Fahl, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 2005, s. 107 vd.; Abdülğanî Abdulhalık, Hücciyetü’s-Sünne, trc. Dilaver Selvi, Şûle Yayınları, İstanbul 1996, s. 52 vd.; Muhammed Ebû Zehra, Usûlü’l-Fıkh, Dâru’l-Fikri’l-Arabî, Kahire tsz., s. 97 vd.

[6] Muhammed Hüseyin ez-Zehebî, et-Tefsîr ve’l-Mufessirûn, Dâru’l-Erkâm, Beyrut tsz. I, 32.

[7] Eş-Şafiî, Dîvânu’ş-Şâfiî, derleyen: Muhammed Afif ez-Zu’bî, Dâru’l-Cîl, Beyrut 1974, s. 88.

[8] Bkz. eş-Şafiî, er-Risâle, thk. Muhammed Seyyid Geylânî, Kültür Yayınları, İstanbul 1986, s. 43-54.

[9] Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Divan-i Kebir, Hazırlayan: Abdulkadir Gölpınarlı, Ankara, 2000, II/1331, rubai: 1341; a. mlf., Rubailer, çev. Nuri Gençosman, Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı, Ankara 1986, s. 216, rubai: 1052.

[10] Hasan Husameddin Uşşâkî, Uşşâkî Divânı, derleyen: Mehmet Kahraman, Uşşakiler A. Ş., Manisa 1994, s. 11.

[11] Abdülbaki Turan, Melâyê Cızîrî Divânı veŞerhi,  Nûbihar, İstanbul 2010, s. 8.

[12] Bediüzzaman Said Nursî, “Münazarat”, İctimâî Dersler, Zehra Yayıncılık, İstanbul 2004, s. 97.

[13] en-Nisa 4/59.

[14] Müslim, Musafirîn, 18, hadis no: 139, hadis no: 746.

[15] Yusuf el-Karadâvî, Kur’ân’ı Anlamada Yöntem, trc. Mehmet Nurullah Aktaş, Nida Yayıncılık, İstanbul 2015, s. 36.

[16] Nabia Abbott, Hz. Muhammed’in Sevgili Eşi Ayşe, trc. Tuba Asrak Hasdemir, Yurt Kitap-Yayın, Ankara 1999, s. 18.

 

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar