Bugün, ellerine geçirdikleri televizyon kanallarını, Müslümanların tarih boyunca üzerine titredikleri değerleri, İslam’ın ana sütunlarını nişan alarak itibarsızlaştıran bir takım yeni yetme dâl ve mudıl/sapan ve saptıran hocaların durmadan hücum ettikleri ve seri atışlar yaptığı alan Rasulullah’ın Sünnetidir. İşlevsiz hale getirilmiş bir Peygamber ve Peygambersizleştirilen Kur’an’ın keyfi yorumu ile “uydurulmuş din” sultasından kurtulup “indirilmiş din” (!) aydınlığına ulaşma… Peh peh peh. Ne din ama!… Sahihliği kendinden menkul, çöpe atılmış görüşleri ısıtıp ısıtıp temcit pilavı gibi gündeme taşıyanların bidat ve dalaletleri…
Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma hocanın “Sömürü Ajanı İngiliz Misyonerleri” adlı eserinde verdiği bilgiye göre, İngiliz ajanları hükümete, Müslümanlarla ilgili yirmi yedi maddelik bir rapor sunarlar. Bu maddelerden biri “İslam’ı Müslümanların gözünden düşürmek için, İslam âlimleri itibarsızlaştırmalıdır.” Maalesef bugün bu proje tıkır tıkır işliyor. Bahsettiğim yeni yetmeler, İslamî bir konu ile ilgili bir görüş ortaya korken, öncelikle o konuda ictihad ortaya koymuş geçmiş âlimlerle ilgili “Onlar, Allah’a iftira etmişler, Peygambere iftira etmişler, Kur’an’a iftira etmişlerdir” diyerek, kafa sallayıp, salya sümük saçtıktan sonra başlıyor kendi doğrularını (!) sıralamaya… Cumhuriyetin tosuncukları da, dayattıkları devrimlerini halka kabul ettirebilmek için Osmanlıya etmedik küfürler bırakmamıştı ya, aynen öyle…
Kendi “uydurmalarınızı” güzel göstermek için, geçmişte söylenenleri “uydurma” ilan edeceksiniz ki, sizinki “indirilmiş” olsun. Bu konuda ayetleri de keyfi yorumladınız mı iş tamamdır. Bu güruh, geçmiş âlimleri itibarsızlaştırmayı bilerek yapıyorlarsa, İngilizlerin projesinin bir parçası olmaları hasebiyle hâindirler. Bilmeden yapıyorlarsa gâfildirler. Her iki durumda da İslam’a müthiş zarar vermektedirler.
“Geçmiş âlimler sorgulanmaz” iddiasında değiliz. Onların bir masumiyeti yoktur. İlmî usullerle eleştirilir, yanlışları kendine bırakılır, doğruları günümüze taşınır. Asırlar boyu bütün âlimlerin yanlış yapması, Kur’an’ı hep yanlış anlamaları ve sadece bu yeni yetmelerin doğru anlaması akla ziyan bir iddiadır ve bir akıl tutulmasıdır.İslam’ı direk hedefe koyamayanlar, O’na hizmet etmiş âlimleri örseleyip hırpalayarak dine zarar veriyorlar.
İşte günümüzün Sünnet düşmanları da aynı gayeye hizmet ediyor. Başta Buhari ve Müslim olmak üzere diğer muhaddisleri, seçtikleri ve bağlamından kopararak yorumladıkları hadisleri kullanarak itibarsızlaştırma yoluna gitmişlerdir. İlmî metotları kullanarak bir hadisin sahih olmadığını söyleseler başımızın tacıdır. Fakat hadis kitaplarını “Paralel Kur’an” diye vasfederek “Tarih boyunca dünyada hiç gazete yokken, bu coğrafyalarda, dünyanın en çok satan gazetesi ‘fısıltı gazetesi’ idi. Peygamberinin diline 1.5 milyon hadisi uydurup koyan tipi, sözlü kültür üretti”, “Ebu Hureyre, beşbin hadis yumurtladı” diyerek toptan Sünnete savaş ilan edip ihaneten veya gafleten İngiliz projesine hizmet etmektedirler.
Asrımızda köpürtülen bu Sünnet karşıtlığı fitnesi, onbir asır tarihin çöplüğünde idi. Çöplük kurtları ellerine eldiven takarak eşeledikleri çöplüklerden buldukları bar tutmuş görüşleri yaldızlayarak piyasaya sürmüşlerdir. İslamî alt yapısı olmayanlardan da müşteri bulmuşlardır. Bizlere düşen onları deşifre edip bu yanlış Müslümanların, onların etki alanından kurtulmalarına yardımcı olmaktır.
Günümüzde sünnetin işlevini inkâr ve reddedenler, geçmişteki yoldaşlarının pek çok düşünce ve görüşlerini taşımaktadırlar. Bu eskilerin, yeni neslin türemesinde büyük etkileri vardır. Bundan dolayı bu eskileri de, bugünü daha iyi anlamamız için, tanımamız gerekiyor.
Bu bağlamda sünnet inkârcıları, eski ve yeni olmak üzere ikiye ayrılır. Hicri ikinci yüzyılın sonuna doğru dini hükümlere kaynaklık yapma işinde sünnetin hüccet/delil oluşunu inkâr ve reddeden bir güruh ortaya çıktı. Bir kısmı da sünnetten mütevatir olanın dışındakilerinin delil oluşunu reddetti. Sünnetin eski inkârcıları; Hariciler, Şia ve Mu’teziledir.
Hariciler, hakem olayını kabul etti diye Hz.Ali’nin tarafında iken onu tekfir ederek ondan ayrılanlardır. İbadiye kolu hariç diğer Harici fırkaları sünneti reddederler. Onları bu anlayışa sürükleyen sebep, Hz. Osman döneminde ortaya çıkan ve Hz. Ali döneminde devam eden fitneden sonra rivayet edilen hadislerin ve fitneye katılan ravilerin rivayetlerinin reddi olayıdır. (Mustafa Sıbai, es-Sünnetü ve Mekanetüha fi’t Teşrii’l İslamiyye, s.132)
Şia ise Hz.Ali ve onunla sürekli ilişkide bulunanların yani Ehl-i Beyt’in dışında kalan diğer sahabileri önemsemezler. Bu önem ve değere layık gördüklerinin adedi ise bazı kaynaklara göre 3-15 arasında değişmektedir. Mezhepleri de sahabenin çoğunun rivayet ettiği hadisleri reddeder. Sadece Hz.Ali ile ona taraftar olanların rivayetlerini kabul eder. (Muhammed Tahir Hekim, Sünnetin Etrafındaki Şüpheler, s.32.)
Mutezile’nin sünnete bakış açısı üzerinde ise âlimlerden gelen nakiller farklıdır. Hâkim kanaat “bütün haberleri reddeden bir fırka oldukları”dır. (Bak:Mustafa Sıbai, a.g.e.s.134-135). Çünkü onlar her şeyi akıllarıyla halletmeyi prensip edinmişlerdir. Az bir kısmı da sadece Mütevatir olanları kabul eder.
Sünnete bakış açısı olarak Mutezile’nin konumu, Müslümanların cumhurunun/çoğunluğunun akidesine ters olan bir hal arzeder. Sünnet uleması/muhaddisler ile Mutezile’nin ileri gelenleri arasında hayli cefa ve ezaya yol açan bu aşırı konumdan dolayı, bu alanda karşılıklı ithamlarla atışan iki ekol ve fırka oluşturan Mutezile, muhaddisleri yalan yanlış ve sapık rivayetlerde bulundukları iddiası ile ve onların rivayetlerini “anlamayarak haber taşıyan develer” olmakla yererken; muhaddisler de Mutezile imamlarını dinde fısk, fücur ve bid’at çıkarmakla, Allah’ın hiçbir delil indirmediği şeylerin sözünü etmekle yererler. (M.Tahir Hekim, a.g.e., s.37).
İşte böyle geçmişte sünneti yeren bazı şahıs ve gruplar vardı. Ama zaman onları ikinci veya en fazla üçüncü asrın sonlarına kadar ulaştırdıktan sonra hezimete uğratıp eritti. Tarihin çöplüğüne attı.
Sünnetin yeni inkârcılarına gelince; İslam ümmeti onbir yüzyıl gibi uzun bir müddet boyunca bu sünnet inkârı fitnesinden emin olarak yaşadı. Bu hal sömürgecilik döneminin başlamasıyla son buldu. Sömürgeciler, İslami konum üzerine yetkin ve hâkim olmak için ve Müslümanları parçalayıp, düzenlerini yıkarak darmadağın etmekten ibaret olan emperyalist planlarının gerçekleşmesi adına çirkin düşünce ve fikir akımlarını yaymaya başladılar.
İşte bizim yerli uşaklar, bilerek veya bilmeyerek, ihaneten veya gafleten bu plana destek vermektedirler. Allah hidayet versin. Gençliğimizi bu sapkınlardan korusun.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi