Yüce Allah Kur’an’da genel hükümler kor, ayrıntıya girmez. Fakat nikâh, talak/boşanma ve miras konusunda ayrıntıya girer. İslam, evliliklerin kalıcı olması ister. Pazara kadar değil, mezara kadar sürmesini ister. Hatta ölümle bütün ameller kesildiği halde, iman ve nikâh ahirette de devam eder.
Evli çiftler, iki parçanın bir araya gelen bütünleri olarak “Dinlerini yarı yarıya tamamlamış” bir şekilde “cennet yolculuğuna” çıkmışlar demektir. İslam’da yuva bu amaçla kurulur. Yani evlilikle oluşan yuvada, eş ve dünyaya gelen çocuklarla cenneti kazanacak ameller yapılır. Eşler ve çocuklar arasında Allah’ın rızasına uygun sorumluluklar yerine getirilerek yuvamız, dünyadaki cennetimiz olur. Allah’ın istediği şekilde yuvasını cennetleştirenlere de Mevla, ahirette hakiki cenneti lütfedecektir inşallah. Onun içindir ki, “Evlilik, bir cennet yolculuğudur” diyoruz, tabii becerip hak edenlere.
Bütün bunlara rağmen evliliği cennet yolculuğuna dönüştüremiyor, yuvamızda cehennem manzaraları yaşayacak şekilde kırılmalar oluyorsa, eşlerin de dünyalarını zehir etmemeleri için Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de, -anlaşamayan eşler medenî bir şekilde ayrılsın diye- otuz üç tene boşanma prosedürü içeren ayet göndermiştir. Dolayısıyla İslam’da “evlenen çiftler ayrılamaz” şeklinde Katolik bir anlayış yoktur. Evlilik devan edemeyecek bir hâl almışsa, bu otuz üç ayet ışığında eşler medenice ayrılırlar. İslam, medenî bir aile ve toplum yapısı önerir. Ayrılırken kılıçlar çekilmez, İslam’ın ortaya koyduğu hukuk çerçevesinde eşler, haklarına sahip çıkarak ayrılrlar.
Boşanmış kadınlarla ilgili olarak Yüce Allah şöyle buyurur: “Boşanmış kadınların, hakkaniyet ölçülerinde (kocalarından) menfaat sağlamak haklarıdır. Bu, Allah korkusu taşıyanlar üzerine bir borçtur.” (Bakara:2/241)
Boşanmış kadınlar için, şer’î bakımdan ve gelenekler açısından uygun şekilde bir mal, bir intifa/faydalanma hakkı vardır ki, verilmesi, Allah’tan korkanlara, takvanın en geniş manasıyla müminlere vaciptir. Ayrıca mihri verilmemişse boşamadan önce onu da vermelidir. Koca bunları vermezse, Müslümanların hâkimleri alıvermelidir. Bu mal, gerdeğe girmiş olanlar için iddet nafakası, girmemiş olanlar için de bir mut’adır/bağıştır. Bunun geleneklere uygun olanı da kocanın gücüne göre, kadının durumuna uygun olmasıdır. “Hiç bir kimse, gücünün yettiğinden başkasıyla mükellef tutulmaz.” (Bakara:2/233), “Eli geniş olan kendi gücüne göre, eli dar olan da kendi gücüne göre verecektir.” (Bakara:2/236).
Bu saydıklarımızın dışında kadın kocasından başka bir mal veya para talep edemez. Dolayısıyla bugünkü mahkemelerin boşadığı kadınlar, bir başkası ile evlenmedikleri sürece, boşandıkları kocalarından ölene kadar nafaka almaktadırlar. İslam hukukuna göre bu meşru değildir. Yüce Allah; “Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda, karşılıklı rızaya dayanan ticaret hali olmaksızın haksız yollarla yemeyin.” (Nisa:4/29) ayeti ve “Bir Müslümanın malı başkasına, onun gönül rızası olmaksızın helal değildir.” (Şevkânî, Neylü`l-Evtâr, V, 316) hadisi bu hükmün delilidir.
Eğer eski koca, “Çocuklarımın anasıdır, ben ölene kadar ya da başka birisi ile evlenene kadar nafaka vereceğim” diye gönül rızası ile veriyorsa bu meşrudur. Çünkü kişi malından istediği kişiye bağışta bulunabilir. Eşini boşayan kişinin gönül rızası ile eski eşine vereceği bu nafaka da, bağış hükmündedir.
Yeni medeni kanuna göre kocanın evinin yarısını da almaktadırlar. Bu da gayr-i meşrudur. Eğer kadın kendi parasından evin alınmasında katkıda bulunmuşsa, katkısı kadar evin hissesine ortaktır. Ancak onu alabilir.
Eğer boşanma olayında erkek kusurlu ise ve kadın da mağdur olmuşsa, bir kısım ulema bu durumda kadının tazminat alabileceğini söylemişlerdir.
Kısaca ifade edecek olursak; boşanmış kadının iddet müddetince yani boşandığı andan itibaren üç ay harcamaları ve kadının mihrini henüz vermemişse hemen vermesi boşayan kocaya aittir. Bunun dışında kadının, kocasından mal talep hakkı yoktur. Üç ay sonra ilişki tamamen bittikten sonra nafaka adı altında, kanun zoruyla alınan para gasptır, zulümdür.
Seçim öncesi nafaka ile ilgili kanunu değiştireceğini vadeden hükümet, artık bu zulme seyirci kalmamalı ve Katolik anlayışı içeren mevcut kanunu kaldırarak, değerlerimize uygun bir kanun çıkarmalıdır.
Ama işin garibi mevcut nafaka uygulamasını sahiplenerek zulme çanak tutan, din karşıtlarından daha ziyade, bizden birileri diye bildiğimiz ve Ak Partiye yakın ve onun politikalarında etkin olduğu söylenen KADEM denen kadın kuruluşudur. Bu konuda yazar Sema Maraşlı ilginç iddialar ortaya atmıştır. Yazar Maraşlı bu konuda yazdığı son yazısında şunları dile getirmiştir:
“Artık din düşmanlarının savunduğu davaları başörtülü kadınlar savunuyor, hem de dernekleşerek, sistemli bir şekilde. Ve bu kadınlar Müslümanlara, din karşıtlarından daha fazla zarar veriyorlar.
Sistemleşen, çoğunluğu başörtülü kadınlardan oluşan, siyasette de etkili olan dernek KADEM’dir. KADEM, kurulduğu günden beri “kadın hakları” adı altında feminizme hizmet eden, Ak Parti’ye yakınlığı ile bilinen fakat din düşmanı, PKK’lı feminist kadınlardan daha fazla ülkeye zarar veren bir dernek oldu.
KADEM nedense aile kurumuna zarar veren bütün projeleri ve kanunları destekliyor. Eşcinselliğin yayılmasına ve aile kurumundan kadını alıp tanrılaştıran İstanbul sözleşmesini ve 6284’ü de destekliyor. Pek çok mağduriyete sebep olan, dinen de haram olan eski eşe süresiz nafakayı savunuyorlar.
Nafaka mağdurları Adalet Bakanlığı’na gittiklerinde, bakanlık yetkilileri açıkça “Gidin KADEM’i ikna edin gelin, istediğiniz kanunu çıkaralım.” demişler. Yani bakmayın memleketi erkekler yönetiyormuş gibi göründüğüne, memleketi Kösem Sultanlar, dişi diktatörler yönetiyor aslında. Bir taraftan da ülkenin sonunu hazırlıyorlar.
Zira KADEM her halükarda haksız da olsa kadının yanındadır. Gerçi süresiz nafaka yüzünden ikinci evliliklerini yapan erkeklerin yeni eşleri de nafaka konusundan mağdurlar fakat o kadınlar ve genç evli kadınların mağduriyetleri, gözyaşları KADEM kadınlarını pek ilgilendirmiyor. Onlar lüks binalarında, şık salonlarda, cici kıyafetleri ile devleti yönlendirecek daha doğrusu mecbur bırakacak çalıştay yapma derdindeler.
Velhasıl ülkemiz son yıllarda bu başörtülü diktatörlerden çektiğini dinsiz feministlerden çekmedi. Din ve devlet düşmanı feministler bugün bu kadar şımardılarsa sebebi hükumetin yanlış aile
politikaları ve bunlara destek olan başörtülü feministlerdir.” (Sema Maraşlı, cocukaile.net)
Eğer durum böyleyse, yani Milli İradeyle iktidar olan hükümete ve Adalet Bakanlığına “lüks binalarda, şık salonlarda çalıştaylar yapan cici kıyafetli” bu hatun kişiler yön veriyorsa, sözün bittiği yerdeyiz ve tuz kokmuş demektir. Adalet Bakanlığı bu iddialara açıklık getirmeli ve seçim sonrası değiştireceğini vaadettiği “süresiz nafaka” kanununu bir an önce değiştirerek bu zulme son vermelidir.
Musab SEYİTHAN
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi