TAĞÛTLARDAN KAÇINMALIYIYZ

Yakup Döğer Kardeşimizin  Mirat Haberde yayınladığımız Kavramların İhyası yazısının mutlaka okunmasını tavsiye ederim. Aşağıda ki paragraf adı geçen makaleden:

Okuyup düşünen, yazıp çizen, gelecek için Allah rızasını gözeten Müslümanlar olarak kavramlarımızı yeniden ihya etmeliyiz. Dünya zamane firavunlarının, müstekbirlerinin, hak yiyicilerin, tagutlarının, sahte ilahların eliyle sonu belirsiz bir serüvene sürüklenmekte. Sessiz kalan herkes cezasını çekecek. Bu sessizlikte sadece fert olarak iyi olmak, çekilecek cezayı önleyemeyecek. Öyle bir fitne geliyor ki, sadece zulmedenlere gelip çatmayacak. Sessiz kalan, itiraz etmeyen, yanlışa yanlış, taguta tagut, zalime zalim, haine hain, hakka hak, batıla batıl demeyen kim varsa bu yıkıntının altında kalacak.”

Kavramlarımızı azaltarak kullandığımızı fark ettim. Bu sebeple Tağut’lardan Kaçınmalıyız başlıklı yazımızı sunuyorum. 45 yıl önce Süleymaniye Camii minberinden hutbe formunda sunduğumuz bu ve benzeri hutbelerle günümüze geldik. Değişen pek bir şey yok. Tağut’lar egemenliğini sürdürüyor. Allah sonumuzu hayreylesin.

 İSLAM VE TAĞUT

Yüce Rabbimiz Hayat Nizamı’mız Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurur:

«And olsun ki biz her ümmete Allah’a kulluk edin, Tâğut’tan kaçının diyen bir Peygamber göndermişiz­dir...» (1)

İlk şerîatını tebliğ eden Hz. Âdem’den, son ve mü­tekâmil şerîatini tebliğ eden Hz. Muhammed’e kadar İslâm Dini’ni sunan bütün Peygamberlerin kaçınılma­sını ilân ettikleri Tâğut nedir acaba?

Kur’ân-ı Kerim’de sık sık geçen Tâğut, Kur’ân’a has bir kavramdır  ve şu mânalara gelir:

a) Arzuları ilahlaştırıla nefis Tâğût’tur.

b) Allah’ın emir ve yasaklarını tanımayan, İslâm Dini ile çatışan düzen ve düsturlara çağıran her fert ve önder Tâğût’tur.

c) Allah’tan başka zatında güç görülen eşya, insan ve putlar Tâğût’tur. Şeytan Tâğût’tur.

d) Allah’ın şeriatı ile çatışan bütün gelenekler, esas alınan bütün rejimler Tâğût’tur. (2)

Mahiyetini açıklamaya çalıştığımız Tâğût’u yani Allah’ın emirleri ve yasaklan ile çatışan nefsi, fertleri, önderleri, rejimleri ve ilkeleri red etmedikçe, hâkimiye­tin yalnız Allah’a ve O’nun düzeni olan İslâm’a  ait olduğunu tasdik etmedikçe İslâmî imanı sembolleştiren Tevhîd’in  kulpuna yapışılamaz. Tevhidi yaşama olan ibâdet gerçekleştirilemez.

Bu gerçeği Rabbimiz şöyle bildiriyor:

« Dinde zorlama yoktur. Artık doğru yol ile eğri yol birbirlerinden ayrılmıştır. O halde kim Tâğût’u tanıma­yıp da  Allah’a   îman ederse muhakkak ki, kopması (mümkün) olmayan en sağlam kul­pa yapışmıştır. Allah  çok iyi işitici ve bilicidir.»  (3)

Anlamını sunduğumuz âyet-i kerîmeden anlaşılacağı üzere İslâm insanı olabilmek için Tâğût’un şiddetle red edilmesi gerekir. Ancak Tâğût’un sözle reddi kâfi değildir. Rûhun derinliklerinde kasırgalaşan ve amelî hayatta neticeler doğuran fiilî bir red gerekir. Bunun için de Tâğût’la öncelikli olarak  kültürel yollarla ve yöntemlerle savaşmak lâzımdır.

a) Allah’ın emir ve yasaklarına tâbi oluncaya ka­dar Tâğût olan nefisle çatışmak,

b) Ferdî ve içtimaî hayatımızı Allah’a döndürme­mize mâni olan ve Tâğut olan cahiliyyet düzenleri ve fikir babaları ile çatışmak…

İslâm’da emrolunan cihad işte bu Tâğût’a karşı ve­rilmesi gerekli olan mücadeledir. Tâğût’la çatışmak, Hakk’ı getirmek Bâtılları gider­mek için olacağından din bilginleri, iktisatçılar, hukuk­çular, sosyologlar, tüccar ve esnaf öz ifadeyle bütün mü’minler Tâğût’la mücadele edeceklerdir. İs­lâm’ı daha iyi öğrenerek, öğrete­rek, yaşayarak, neşrederek ve üstünlüğünü ikna edici bir usulle, ince bir telkin edasıyla ortaya koyarak Tâ­ğût’la mücadele vereceklerdir. Bu, farz bir görevdir.

Bunun içindir ki, Yüce Rabbimiz, mü’minleri Tâ­ğût’a karşı kendi yolunun savaşçıları olarak takdim ediyor:

« (Yönetimin Allah’a ait olduğuna) îman edenler(politik, kültürel, iktisadî ve silâhlı) savaşı Allah yo­lunda yaparlar. Kâfirlere gelince, onlar da Tâğût’un yo­lunda savaşırlar…» (4)

Aziz Mü’minler!

Tâğût’a ve ondan yana olanlara karşı mücâdele vermeyenler mü’min kalamazlar. Bunun içindir ki Peygamberimiz, « Her kim(Tâ­ğût’a karşı) cihad etmeden ve onunla mücadele (ede­rek Hakk’ı hâkim kılma) arzusunu rûhunda duymadan ölürse nifaktan bir şube üzerinde ölür.» (5) buyurmuş­lardır.

Tâğût’u kalben reddetseler dahi onunla çatışmayanlar, amelî hayatın icabı onunla anlaşma ve dostluk kurma yoluna gitmeye mecbur kalırlar. Bu da Allah ve Tâğût dostluğunu bir araya getirmek olan ni­fakın ilk tezahürü olur.

Halbuki, Allah, Tâğût’a ancak kâfirlerin dostluk gösterebileceğini açık bir şekilde belirtmiştir.

«Allah iman edenlerin dostudur. Onları (Tâğût’un) karanlıklarından nura çıkarır.  Kâfirlerin dostları ise ancak Tâğut’tur. O da onları nurdan ayırıp karanlıkla­ra iletir. Onlar cehennemin yoldaşlarıdırlar.» (6)

Mü’minler!

Çok acıdır ki Müslümanlar bugün Allah ve Tâğût dostluğunu bir arada yaşatmağa çalışmak gibi sonu zulmet ve ateş olan çıkmaz bir yolun üzerindedirler.

İslâm Dini’nin namaz, oruç ve zekât gibi belirli emirlerini kabul etmekle ve hattâ îfa etmekle beraber, Onun asrımızın yaşayan ahlakî, iktisadî, sosyal… düzeni olmasını lü­zumlu bulmayanlar, bilmiyorlar ki Allah ve Tâğût ha­kimiyetlerini bir arada tanımış oluyorlar.

Örnekleri müşahhaslaştırarak deriz ki;

a) İslâm insanının yetiştirilmesini arzulayarak Hak dostluğu gösterenler, erkek çocuklarımızın bile teslim edilmeyeceği materyalist eğitim sistemi­ne mücadele etmeksizin rıza göstermekle, Tâğût dost­luğuna sine açıyorlar.

b) Ferdî mülkiyeti tanıyarak Allah hâkimiyetini tasdik edenler, faiz düzenini kaçınılamaz görmekle Tâğût ege­menliğine baş eğiyorlar.

c) Keza, ahlâk ve fazilet ölçülerinin yaşanması lüzumuna inanmakla, söz ve neşirle savunmasını yap­makla Hak dostluğu izhar edenler, ferdî çıkarları uğru­na, cemiyet menfaatlerini çiğnemekle ve çeşitli çirkin­likleri ve kötülükleri yapmakla da Tâğût dostluğunu açığa vuruyorlar.

Aziz Mü’minler!

Tağût’a onay olan bu durum kendisinden razı olundukça kâfirliğe açık bir sapıklıktır.  Zira Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

«(Ey Peygamber!) Sana indirilen Kur’ân’a ve sen­den önce indirilen kitaplara inandıklarını sananları görmedin mi? Tanımamaları emrolunduğu halde Tâğût’un önünde yargılanmak, (ve onun ölçülerine göre hayat prob­lemlerini çözmek)isterler. Şeytan onları Hakk’dan uzak bir sapıklığa saptırmak istiyor.»(7)

Ne acıdır ki, yaşadığımız toplum düzeni, putlaştırılan önderleri, cahiliyyet örfü ve sistemleri  ve sapıttırdığı öz nefsimizle bizleri kuşatmış, Tâğût’u hâkim ve dost ta­nımak sapıklığı ile karşı karşıya getirmiştir. Öyle ki, fert, aile, cemiyet, sanat, ticaret, memuriyet, eğitim ve siyaset hayatının her bölümü bir kavşak noktası olmuş­tur. Bu kavşakta bir tek yol İslâmi hayata, diğer yol­lar Tâğût’a gidiyor.

Bakınız Hz. Peygamber(s.a.)mucizevî hadisleriyle bu kavşağın krokisini nasıl çiziyor:

Abdullah b. Mesud anlatıyor: Hz. Peygamber (in huzurundaydık.) Bize bir hat çizdi ve sonra: «Bu Al­lah’ın yoludur» dedi. Bu merkezi hattın sağına ve solu­na da bir çok hatlar çizdi ve «Bunlar bir takım yollar­dır ki her biri üzerinde kendisine çağıran bir Tâğût var­dır.» buyurdu ve Rabbimizin şu mealdeki âyetini oku­du:

« İslâm benim dosdoğru yolumdur. Ona uyun. (Tâğût’a ait) yolları izlemeyin. Son­ra sizi Allah’ın yolundan ayırır. İşte Allah size bunları emretti ki, (Tâğût’un kötü­lüklerinden) sakınasınız.» (8)

Mü’minler!

Yolların ayrılış noktasındayız. Tam bir iman ve aşk­la Tağût’a  ve dostluğuna karşı tavır koyarak İslâm’a yönelmeliyiz. İslâm bizi nûra, sistikrara mutluluğa ve Cennet’e götürür. Allah’ın her bir emri, her bir yasağı ve Peygamberimizin her bir talimatı bizi bu yola ileten işaret levhalarıdır.

Tâğût’un yolu fânî bir saadet vadediyor gibiyse de aldanmamak gerek. Çünkü vadettiği mutluluk zulmet­ler,  bunalımlar ve ızdıraplar içermektedir. Sonu  da Cehennem olacaktır.

İslâm Dini’ne evet, Tâğût’a ve teklif ettiği düzenlere hayır diyenlere müjdeler olsun.

Hutbemizi bir âyet anlamıyla bitiriyorum:

«Tağût’dan kaçınıp da Allah’a yönelenleremüj­deler olsun. (Ey Peygamber! Bu Hak ve Halk insanı) kullarımı (Cennetlerimle) müjdele.» (9)

1.Nahl, 36.

2. Bak: Hak Dini, Kur’an Dili, Elmalı Hamdi Yazır, 2/869.

3. Bakara, 256.

4. Nisa, 76.

5. Muhtasar Sahih-i Müslim, Hafiz Münzirî, Hadis No: 103.

6. Bakara, 257.

7. Nisa, 60.

8. Mişkâtül-Mesâbîh, Hadis No: 166.

9. Zümer, 17.

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Recent Posts

  • Gündem

Uluslararası Ceza Mahkemesi, Netanyahu ve Gallant İçin Yakalama Kararı Çıkardı!

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…

43 dakika ago
  • Gündem

KUR’ÂN ARAŞTIRICISIYDI BEL’AM MI OLDU!

Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…

2 saat ago
  • Gündem

YALNIZCA VE SADECE MİLLETİMİZİN ASKERLERİNE MUHTACIZ

Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…

5 saat ago
  • Gündem

İBB Meclisi’nde İstanbul’da Suya Her Ay Zam Yapılacak

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…

6 saat ago
  • Gündem

Marmara’da Lodos: Deniz Ulaşımı Olumsuz Etkilendi

İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…

7 saat ago
  • Makale

Evrensel Bir Kişilik Profili: Ebu Leheb ve Karısı (1)

Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…

8 saat ago