Bu yazıda kadını ve erkeği bir araya getirip yuva kurmalarını sağlayan ilişkinin iki önemli terimi üzerinde duracağız.
Bunlar da “meta’, istimta’, iffet ve mihr/mehir”dir.
Meşru ve makbul evliliğin üç maksadı a. neslin devamı, b. Tabii/fıtri cinsel arzuların tatmini, c. eşler arasında merhamet, sevgi ve şefkatın tesisidir ki, bu üç maksad bir evlilikte tahakkuk ettiğinde toplumsal hayatta barış huzur ve dayanışma tesis edilmiş olur.
Vahiy, söz konusu maksatların tahakkuku için evliliği referans alır, beşeri ilişki biçimi ve sosyal kurum olarak evliliğin anlam çerçevesini oluşturur. Bilinçli ve meşru çerçevede bir cinsellik bu üç boyutu içerir, içermek durumundadır. Dünyevi en yüksek derecedeki cinsel haz, hakikatte sosyal bir maksat olarak neslin devamı için erkeğe ve kadına fıtraten ihsan edilmiş bir ödüldür. Meşru ve sağlıklı bir cinsel hayat, yuvanın tesisi, nesillerin devamı olduğu kadar, cinsel arzu ve hislerin zayıfladığı ya da tamamen bittiği yaşlılık hallerinde de kadın ve erkeğin birlikte yaşamasını sağlar; böylelikle ihtiyaç çağına giren yaşlı insanın yalnız ve muhtaç kalmamasını sağlar.
Ancak elbette cinsel birleşme (cima’), sadece ve sadece çocuk doğurma amaçlı değildir. Başka bir ifadeyle kadın ve erkeğin, “Allah’ın emri ve peygamberin kavliyle” bir araya gelmesi de yeterli bir sebeptir. Elbette bir araya gelişin tabii yönelimi ve gayesi neslin devam etmesini sağlamaktır. Ama çocuk doğurma nasibi olmayan kadın ve erkekler vardır, bunlar da meşru çerçevede ailedir. Evliliği ve dolayısıyla aileyi sadece ve mutlak manada çocuk doğurmaya, eş ve çocuklara hasredecek olsak, çocuğu olmayanların “evlenmesi” veya “aile sayılması” mümkün olmaz.
Yine de salt şehvetin tatmini evliliğin yegane ve nihai gayesi değildir. Nasıl ki bilgi gücünü hikmet, gazab ve kuvvet kullanma gücünü adalet ilkesiyle dengelemek, dengede tutmak gerekliyse, bedensel şehvet ve iştahı da iffet ilkesiyle dengede tutmak gerekir.
Kur’an-ı Kerim, hukuk ve iffet mahiyeti olmayan salt şehvetin tatminini “sefh” der. Nisa (4) suresi 24. ayette “musafihin” olarak vasıflandırılan kişiler, cinselliğin birinci ve ikinci boyutlarını bir kenara itip sadece ve sadece bedensel zevk almak, sularını akıtmak üzere çiftleşmektedirler ki, bu aşkın/müteal anlamından koparılmış aşağı seviyede bir şehvet tutkusundan ibarettir. Kişiye salt şehvet tutkusu hâkim olunca, erkek ve kadın muhsan ve muhsana olma özelliklerini kaybeder, önüne gelen, canı çeken, cazip bulup hoşlandığı herkesle yatıp kalkmak ister. Bu “fuhuş”tur. Her önüne çıkanla yatan, zina ve fuhuş yapan erkek ve kadın “sifah”la insan tohumu olabilecek sperm ve yumurtalarını boşuna akıtıp duran, cinselliği asıl anlam ve amacından çıkarmış olur.
İffetine ve namusuna düşkün özgür insanlara yakışan, mihrlerini vererek kendileri gibi iffetli ve namuslu kadınları bulup onlarla evlenmeleri, mutlu bir yuva kurmalarıdır. İffet o kadar önemlidir ki, bazı durumlarda din birliğinin önüne dahi geçer; mesela Kitap ehli’nden Yahudi veya Hıristiyan bir kadınla evlenilecekse, bu evliliğin önemli şartlarından biri gelin adayının iffetli (muhsana) olmasıdır:
“Mü’minlerden özgür ve iffetli kadınlar ile sizden önce (kendilerine) kitap verilenlerden özgür ve iffetli kadınlar da, namuslu, fuhuşta bulunmayan ve gizlice dostlar edinmemişler olarak -onlara ücretlerini (mehirlerini) ödediğiniz takdirde- size (helal kılındı.)” (5/Maide, 5).
Bu ayette iffete atıf olan mushsana namuslu, fuhuşta bulunmamış ve gizli dost (metres) olmamış kadın demektir.
Mihr veya mehir’e gelince:
“Öyleyse onlardan hangi şeyle yararlandıysanız, onlara ücret (mihir)lerini tespit edildiği miktarıyla ödeyin.” (4/24) Bu ayette cinsel haz meta olarak nitelendirilmiştir. Metalanmak veya istimta’ tek taraflı olmayıp iki cins içindir. Bazı bilginler müeccel vey muaccel tespit edilen mihri kadının meatı görmüşlerdir.
Mihr başlık ve drahomadan farklı bir ödemedir. Başlık, erkek tarafının kadının ailesine vermek zorunda olduğu mal veya para; drahoma kadın tarafının erkek tarafına vermek zorunda olduğu mal veya paradır. Mihr/mehir ise erkek tarafının kızın kendisine vermek zorunda olduğu mal veya paradır.
Kadın hakkı olan mihrden dilediği gibi yararlanabilir. Ne ailesine ne kocasına vermek zorundadır. Mehir, kadının bedeninden yararlanmaya (istimta’) karşılık ödediği bir ücret olduğu gibi kadının da kendisinden yararlandığı bir metadır. O halde mihrin bir yüzü kadına diğer yüzü erkeğe bakar. Aralarında belli bir miktar üzerinde anlaşmışlarsa, karşılıklı anlayış ve hoşnutlukla (et terazi) bunun miktarını isterlerse arttırabilir isterlerse düşürebilirler. (Bkz. 2/Bakara, 237 ve 4/Nisa, 4.) Meta’dan emtia kelimesi iktisatta da kullanılır.
Evlilikte olduğu gibi mihrin tespit ve takdirinde de “denklik (küfüv)” önemlidir. Daha önemli olanı maksat mutlu bir yuva kurup kolaylık göstermektir. Duruma göre sahabe hanımların iki pabuç mihrle yetindiklerini göz önüne aldığımızda, kolaylığın ne kadar önemli olduğunu anlamış oluruz. Rivayete göre iki pabuç mihrle yetinen bir kadına Allah’ın Elçisi (s.a.) “Bu iki pabuca razı oldun mu?” diye sorunca o da “Evet” cevabını vermiş, o da bu evliliği onaylamıştır (Tirmizi, Nikâh, 22). Bazen bir avuç un veya belli miktarda yiyecek dahi mihr yerine geçer (Ebu Davud, Nikâh, 30). Bir şey vermek gerekir, bu “Bir demir yüzük olsa dahi” (Buhari, Nikâh, 14; Müslim, Nikâh, 76.) Hiçbir parası ve malı olmayan bir sahabeden Allah’ın Elçisi (s.a.) bildiği bir sûreyi kadına öğretmesi karşılığında evlendirmiştir (Müslim, Nikâh, 76).
Kısaca, mihr kadının hakkıdır. Bu “Allah’ın yazdığı farzdır”, yerine getirilmesi icap eden yükümlülüktür. Erkek takdir edilen mihri hemen (muaccel) ödemeli veya taahhüdünü (müeccel) mutlaka yerine getirmelidir. Kadına da düşen mümkün mertebede erkeği zorlamayacak, onu borç altına sokup ileride kendisini de zor duruma sokacak yüksek taleplerden kaçınmaktır.
ALİ NALBANTOĞLU
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-