(Efza)
Şanı yüce Allah, “hoşlanmasanız dahi, eşlerinizi nikâhınız altında tutun. Belki birçok hayra ve faydaya nail olursunuz” tavsiyesinde bulunmaktadır. Ama erkek hoşlanmadığı karısını mutlaka bırakıp bir başkasıyla evlenmek istiyorsa, nikâh akdi sırasında ona verdiği mihri geri istemesin. Mihr nekadar çok olursa olsun, isterse yüklerle mal-para veya çuval dolusu altın olsa bile. (3/Al-i İmran, 14). Sebebi açık:
a) Belirgin bir kusuru olmadığı halde kadının yuvası dağılacaktır.
b) İktisadi geliri yoksa korumasız ve muhtaç duruma düşecek,
c) Toplumda boşanmış veya eşi tarafından terkedilmiş bilinecek.
d) İleride evlenip evlenmeyeceği belli değil.
e) Evlense dahi yeni eşinin iyi olup olmadığını bilemez.
f) Dahası aralarında geçen güzel-mutlu günlerin hatırı ve hatırası var. En çok eşler birbirine vefa göstermeli.
Yüce Allah, kadına mihr vermeyi farz kılmıştır. Kişi bunu geri isterse, sanki bu hükmü inkâr etmiş, büyük bir işe kalkışmış olur. Nikâh sırasında geri alınmak üzere mihr tespit ve takdir edilmez. Mehir kadının hakkıdır. Erkek aksine davrandığı zaman zulmetmiş olur. Bir başka anlamı da, kadına iftira atarak mihrini geri almaya çalışmak, iftiranın cezasını üstlenmeyi kabullenmektir. Malını geri almaya kalkışan, eşinin zımnen çirkin ve hayâsız bir fiili irtikâp ettiğini sanki anlatıyormuş gibi olur. Allah’tan korkan ve kendini bilen erkek böyle bir suçu irtikâp edemez.
Evet, dahası kaç sene evli kalmışlarsa, o süre içinde güzel ve mutlu günler geçirmişlerdir. Birbirine karılmış, katılmış, içli dışlı olmuş, aynı yatağı paylaşmışlardır.
“Feza (ifza)” kişinin bir başkasının boşluğuna girmesi, onun dünyasına katılması demektir. Ki, gerdeğe girmekle kadın ve erkek biri diğerinin dünyasına katılır. Hem bedensel hem duygusal olarak birbirlerine karılırlar. Kelimede karşılıklı iştirak, müştereklik anlamı vardır. Birinin diğerine ulaşması, kavuşması için kullanılan bu kelime, aynı zamanda kadın ve erkeğin ruhsal olarak iç boşluklarını birbirleriyle doldurduklarını ima eder. Evlilik sadece cinsel birleşme değil, bedensel temas/cinsel birleşme üzerinden ruhların da kenetlenmesidir. Aradaki boşluğun “öteki ben”le doldurulmasıdır. Ki, bu evliliğe beden yanında müteal bir boyut ve anlam kazandırmaktadır.
Evlilik akdi yapıldığında kadın erkekten “kuvvetli bir ahit” yani kesin bir güvence alır. Erkek eşi olacak, onu koruyacak, sorumluluklarını üstlenecek ve hayatı birlikte yaşayacak, birbirlerine yoldaş olacaklar. Bu güvence dolayısıyla kadın kendini erkeğine verir, en değerli varlığını ona sunar. Bu verilen güvenceye rağmen, eş değiştirmeye kalkışan bir erkek tabiatıyla kusurludur. Kusurlu olduğu yetmiyor gibi bir de eşine iftira atarak, bühtanda bulunarak onun hakkı olan mihrine veya malına sahip çıkmaya çalışması kabul edilemez.
Allah’ın Resulü (s.a.) “Veda hutbesi”nde şöyle buyurmuştu: “Kadınlar hakkında Allah’tan korkup sakının. Siz onları Allah’ın birer emaneti olarak aldınız ve Allah’ın kelimesi ile onların namuslarını kendinize helal kıldınız” (Müslim, Hac, 147; Müsned, V, 72).
Bu ayeti temel alan bilginler, kadına verilen mihrin “üst sınırı”nın olmadığını söylemektedirler. Genellikle kişiler kendi gelir seviyelerine ve sosyal konumlarına göre mihr vermekle yükümlü iseler de, gücü yetenin “yüklerle mal ve para” vermesinde sakınca yoktur. Kadın kendi mihrinin sahibidir, rızası dışında bir başkası mihrinde tasarrufta bulunma hakkına sahip değildir.
Burada cevabı aranması gereken bir soru var:
Kadına verilmesi istenen mehir, kadının iktisadi güvences midir, yoksa erkeğe sunduğu meta’ mıdır? Hakim görüş mehrin iktisadi bir güvence olarak takdir edilmi olması yönündedir. Böyle olmakla beraber Nisa, 24’te istimta’ın karşılığı “ücret” olarak da zikredilmiştir:
Bizim meal veya tefsirlerde parantez içine aldığımız mehir ayet metninde “ücret” olarak geçmektedir. Ve bu meal yanlış da değildir. Mehrin iktisadi güvence boyutu elbette görmezlikten gelinemez. Zira bir sonraki yazıda “meta’ ve istimta’” kavramlarını ele alırken göreceğimiz üzere erkek ve kadının cimaında meta/istimta’ tek taraflı değil, eylemde müşareke söz konusudur. Erkek kadından cinsel meta aldığı gibi kadın da erkekten meta alır ve esasında evlilik hayatının sağlıklı yürümesinin önemli, belki de en önemli unsurlarından biri eşlerin bu karşılıklı istimta’ıdır.
En doğrusunu Allah bilir!
İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed’e göre zengin kadın, fakir kocasına zekât verebilmektedir. Çünkü ailede kadın ve erkek, hukuken malî bağımsızlığa sahip iki ayrı varlıktır. Mezhebin kurucu ismi Ebu Hanife ise bu ayetten hareketle, zengin kadının fakir kocasına zekât veremeyeceğine kail olmuştur.
ALİ NALBANTOĞLU
MİRATHABER.COM – YOUTUBE