Bir miladi yılın daha son günlerini yaşıyoruz. Beklentiler, umutlu bekleyişler, hayaller… Yeni, yepyeni bir duruşa başlama düşüncesi oluşuyor pek çok insanda. Oysa aynı duyguları bir önceki yıl, ondan önceki yıl ve diğerleri için de beslemişti insanlar. Ne değişiyor? Rakamlar. Herkes rutinini yaşamaya devam ediyor. Rüyadan uyanıp kendi gerçekliği ile yeniden yüzleşiyor.
Rakamlar değişiyor, dedik. Takvim yenileniyor. Kelime olarak Arapçadan dilimize yerleşmiş olan takvim; sözlüklerde “doğrultmak, düzeltmek; değerini belirlemek” anlamlarına gelir. Terim olarak ise “bir olayın belli bir başlangıca göre akıp giden zaman içerisindeki yerini, boyutlarını verme” ve “bunu veren belge” demektir. Söz konusu boyutlar yıl, ay, gün sayısı ve gün adı şeklinde belirlenmiştir. Burada takvimin tarihi gelişimi üzerinde durmak niyetinde değilim. Takvim demişken, neredeyse her kurumun hatta zaman zaman mahalle bakkalının bile bastırdığı, üç yüz altmış beş sayfalık o eski takvimlerin hayatımızdan çekilmesi uzun zaman önce oldu. Ama hala bir özlemi ifade etmek için ısrarla onları bastıran kurumlar var. Onlara gerçekten saygı duyuyorum. Bir de ajandalar var. Her yıl nice hedeflerle alınan, sonra üç beş gün geçince birkaç sayfası hariç boş bırakılan ajandalar… Onlar da ayrı bir yazı konusu olsun.
Burada asıl üzerinde durmak istediğim durum şu: Evrenin yaratılışından bu yana bir takvim işliyor. İlk insan Hz. Âdem’in yeryüzü serüveni başladığından bu güne de insanlığın takvimi işliyor. Bu takvime insan olarak müdahale etmek mümkün değil. Ancak bir de bizim doğumumuzla başlayan kişisel/ferdi bir takvimimiz var. Peki, bu takvimde kendi seçimlerimizle bazı değişiklikler yapmamız / müdahale mümkün olabilir mi? Zor soru bence. Aslında ,yine söyleyeyim, takvimlerde sadece rakamlar değişiyor ve hepimiz ‘yaklaşmakta olana’ doğru hızla ilerliyoruz. O yüzden değişen rakamlara takılmamalı, onları sadece gerektiği kadar önemsemeliyiz. Tarih değişikliği, bir tüketim çılgınlığına dönüşmemeli; dönüşüyorsa kapitalizm, o topluluğu pençesine almış demektir. O topluluğun helvasını yeme zamanı da gelmiştir. Öyleyse şimdi nefis muhasebesi…
Bunları söylerken yazıyı okuyanlara sanki haksızlık (mı) ediyorum.(?) Kerim olan kitabımızda ‘takvim’ kelimesi sadece bir yerde geçmektedir: Tin suresi dördüncü ayet. ‘’Muhakkak biz insanı en güzel surette ( fi ahseni takvim) yarattık.‘’ İnsan, en güzel şekilde düzenlenmiş, ona en güzel şekil verilmiştir. Ona zarar vermek yaratana karşı suç işlemektir. Son zamanlarda bu suç, pek çok coğrafyada ve özellikle Gazze’de ne kadar çok işlenmektedir? Ve maalesef bu suçu durdurmak mümkün olmamaktadır. Evet, biliyorum söz yine döndü, dolaştı, Gazze’ye geldi. Ama aklımdan çıkmıyor bir türlü. Takvimden, takvim yapraklarından satırlara düşenler bunlar. Yenilenmek, yeni başlangıçlar yapmak çok önemli. Daha da önemlisi onu karalılıkla sürdürmektir. Yoksa herhangi bir şey değişmeyecektir.
Son söz: Kişisel ve toplumsal tarihimiz tekerrür edecekse takvimler değişse ne olur, değişmese ne olur? ‘Bireysel ve toplumsal değişmenin yasaları ise bellidir: ‘’Bir toplum kendi özündeki nitelikleri değiştirmediği sürece, Allah onların durumunu —ister iyilik, ister kötülük yönünde olsun— değiştirmez.’’( Rad suresi 11)
EYYUP YÜKSEL
YAZARIN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ
MİRATHABER.COM – YOUTUBE