islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4690
EURO
36,3690
ALTIN
2.962,53
BIST
9.277,71
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C

TAKVİM, HİCRET VE MUHARREM     

TAKVİM, HİCRET VE MUHARREM     
12 Temmuz 2024 09:30
A+
A-

Müslüman dünya, egemenlerin ticaret ve takvim sistemine entegre olduğundan beridir hicri yılbaşının toplumumuzda belirli bir kesim tarafından sadece sembolik bir şekilde hatırlandığını ve takvimi gösteren bazı uygulamalarda yer alan, pek çok kişiye göre de lüzumsuz bir bilgiye dönüştüğünü gözlüyoruz. Toplumları bir arada tutan, onları millet kavramı altında birleştiren unsurlardan birinin de ortak tarih olduğu bilinen bir gerçektir. Ve tarihin sınıflandırılma araçlarının başında da takvim gelmektedir. Yani aslında geçmişi bir şekilde hatırlamaya vesiledir. Hangi tarihte ne olduğunu takvim sistemi sayesinde öğrenebiliyoruz. Dolayısıyla takvim, bir bilinçlenme/ bilinçlendirme aracıdır.

Sistematik bir takvim uygulamasına geçilmeden önce; yaşanmış, hafızalarda yer etmiş önemli ve büyük olaylar üzerinden konular anlatılır ya da hatırlatılırdı. ‘’Fil vakası, sel felaketleri, depremler …’’ Anadolu’da takvim yaygın değilken özellikle köylerde yine olaylarla veya köy işleri ile zaman belirlenirdi. Birinin askere gidişi, askerden gelişi; hapse düşmesi, hapisten çıkması; harman ya da bağbozumu … gibi. Annem benim doğumumla ilgili olarak bana ’sen, üzüm zamanı doğdun oğlum’ derdi örneğin. Bu nedenle doğum tarihim olarak kayıtlarda geçen gün, ay ve yılın doğruluğu bende şüphelidir. Zaman zaman yaşımı soranlara belki biraz da yaşımı gizleme isteği ile İsmet Özel’den şu dizeleri sıralarım:

Ben İsmet Özel, şair, kırk yaşında.                                                                                      

Her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar                                                               

ben yaşarken koptu tufan                                                                                                  

ben yaşarken yeni baştan yaratıldı kainat                                                                       

her şeyi gördüm içim rahat              

Hasılı, zamanı bölümlere ayırma bir ihtiyaçtı ve insanlar tarihi süreç içinde bu ihtiyacı karşılamak için takvimler oluşturdular. Her takvim, içinden çıktığı toplumun kültüründen de izler taşır.

Bugün hemen bütün dünyada aktif olarak kullanılan ‘Julyen’ takvimi, yani miladi takvim; onu oluşturan kültürün bu takvimi kullananlara zaman içinde aşılanmasına sebep olmuştur. Tüm dünyada miladi yılbaşının bir karnaval havasında kutlanmasının bir izahı da bu olabilir. ‘Küreselleşen’ dünyada artık belki birkaç ülke başka takvimleri kullanmakta, diğerleri bu küresel takvime göre hareket etmektedir. Bu durum, diğer takvimlerin kendi içinde barındırdığı inançsal ve kültürel değerlerin zamanla unutulmasına neden olmuştur.

Düşünsenize geçmişte hicri yılbaşlarında akşamları ev ev dolaşıp oyunlar oynayan ve evlerden hediyeler toplayan çocukları artık gören, duyan var mı? Ya da hicri yılbaşını evinde dahi olsa özel bir etkinlikle hatırlayan var mı? Veya bu takvimin başlangıcı kabul edilen ‘hicret’ olay, kavram ve olgusu üzerinde duran var mı? Hicri takvimin ilk ayı olan muharrem ayının bir matem ayına dönüşünün ardındaki hazin vakanın üzerinde duran var mı? ‘Her gün aşura, her yer Kerbela’ kime neyi hatırlatıyor? Kullanmadığımız takvimin dinamikleri de mi bizi artık ilgilendirmiyor? Acaba zulmün ve cehaletin bütün bir İslâm coğrafyasında kol gezmesinin bu dinamiklerden uzaklaşmayla bir ilgisi yok mudur? Arif Nihat AsyaNaat’ şiirinde bu kültürel kopuşu ve farklı bir iklime savruluşu şöyle ifade ediyordu kanaatimce:

‘’Diller, sayfalar, satırlar                                                                                                     

‘Ebu Leheb öldü’ diyorlar:                                                                                                   

Ebu Leheb ölmedi, ya MUHAMMED;                                                                                 

Ebu Cehil, kıtalar dolaşıyor!’’                                                                                       

Yeni bir tarih belirleme aracı daha oluştu: Gazze. Buna, Gazze takvimi diyebiliriz. İnsanlık artık kendini Gazze’den önce ve Gazze’den sonra diye tanımlamalı. Nerede durduğunu, kimin tarafında yer aldığını netleştirmeli. Gazze takvimi, bir vicdan ve insanlık takvimidir.

Hicri yılbaşı nedeniyle zihnimde dolaşıp duranları ardı ardına sıralamak istiyorum: Karanlıklardan nura, zulümden adalete, kavgadan kardeşliğe, esaretten hürriyete, ataletten çalışkanlığa, durgunluktan eyleme, suskunluktan haykırışa, tüketmekten üretmeye, israftan infaka, egodan empatiye, her türlü savaştan barışa doğru hicret yolculuğuna çıkalım.               

Muharrem ayının mateme dönüşmesi, sadece tarihte kalan bir olay değil. Bugün, koca bir coğrafya Kerbela’ya dönmüş durumda. Aylardır artan bir zulme maruz kalan, buna rağmen ona destansı bir şekilde direnenler var. Ancak ne yazık ki onlar, aynı zamanda o Kerbela yalnızlığını da yaşıyorlar. Kuşatmayı ve soykırımı lanetlemekten dahi korkanlar var maalesef. O halde hicri yılbaşını, muharrem ayında aşurayı dile dolamanın bir önemi kalır mı? Gazze, aylardır bu olayı en yoğun şekliyle yaşıyorken aşurayı aşure tatlısına çevirmeden özümüze hicret etme gayreti içinde olalım. Hüseynî bir duruş sergileyen kardeşlerimize karşı Kûfelilerin tavrı ile karşılık vermeyelim.

Hicret, sadece mekân değiştirmek değil aynı zamanda tavır da değiştirmektir. Hicret, düşte olanı mümkün kılma mücadelesi içinde olmaktır. Hicret, kendin için istediğini kardeşin için de istemeyi bilmektir. Hicret, aşağıların aşağısından eşrefi mahlukat olmaya doğru yapılan yolculuktur. Selam olsun yola çıkanlara.

EYYUP YÜKSEL                      

MİRATHABER.COM -YOUTUBE-

YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ           

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.