İbrahim, gözünü açtığında saat 16.23’ü gösteriyordu. Başında bir damacana ağırlığı vardı. Akşam içkiyi fazla kaçırdığında böyle uyanıyordu. İkindi ezanı okunurken yatakta sigarasını yaktı. Mutfağa geçtiğinde sevgilisi Gökçe makarna sosunu yapıyordu.
İbrahim, babasıyla görüşmüyordu. Babası Niğde’de imamlık yapıyordu. Ergenlik döneminde saçından, dinlediği müziklere kadar her şeyine karışan babasına öfkeliydi. Bütün bu despotluğu yaparken camide, kahvelerde insanlara nasihat vermesine dayanamıyordu. Annesi ise tartışmalarında orta yolu bulmak için kendisini heba ediyordu. Ama artık babasıyla konuşmadığı için annesinin yükünün de hafiflediğini düşünüyordu. Üniversiteye gitmek, onun için bu kaostan çıkış biletiydi.
İbrahim, hayalini kurduğu Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nden mezun olalı 3 yıl olmuştu. Haftada 4 gün Taksim’de Bro Pub’ta şarkı söylüyordu. İçmeden kendini şarkının akışına bırakamıyordu ama şarkı söylediği günün ardından başı çok ağrıyordu. Bu yüzden, artık sahne dışında içmeyeceğine dair kendine 9. Kez söz vermişti.
İbrahim, yöneticilerin dini değerleri sömürmesine karşıydı. Babası gibi insanlar kandırılıyordu. Herkes, dinini kendi içinde yaşamalıydı. Hem muhafazakâr hükumetler dönemlerinde NATO adına Kore’ye asker gönderilmiş, serbest piyasa ekonomisine geçilmiş, memleketteki fabrikalar dış güçlere satılmıştı. Artık çağ dışı inanışları bırakılmalıydı ama yine de herkes dinini yaşamalıydı. Din, toplumsal meselelere müdahil olsa bile o kısımları alınmamalıydı. Çünkü din, Allah’la kul arasındaydı, Allah’la toplum arasında değildi. Müslümanlar, samimi değillerdi. Hem İslam’a inandıklarını söylüyor, hem de onun ahkâmını değil kapitalist ahkâmı kabul ediyorlardı.
Yemek yerken Gökçe’yi süzdü:
‘’Ellerine sağlık aşkım,’’
Gökçe gülümsedi
‘’Afiyet olsun… Yine uyanacağın saati tahmin ettim.’’
İbrahim, Gökçe’ye âşıktı. Gökçe, orijinal fikirleri olan çok güzel bir kadındı. Kapitalist sistemin, insanları nasıl sömürdüğünü ondan öğrenmişti. Ona hayrandı. Gökçe, Bro Pub’ta satın alma müdürüydü. Mekâna alınacak içeceklerden, bardaklara, koltuk minderlerine kadar her şeyin alımından o sorumluydu. Annesi ve babası o küçükken boşanmışlardı. Bir süre annesiyle yaşadıktan sonra ayrı eve çıkmış, oraya da İbrahim taşınmıştı. Gökçe’nin annesi, her ne kadar Atatürkçü olsa da onda uslanmaz bir sosyalizm aşkı vardı. Emek vardı, eşit ücret vardı, sosyal devlet vardı. Annesi yüzünden Atatürkçülerden soğumuştu. Annesi ve annesinin arkadaşları birbirlerini hiç sevmez, arkalarından konuşurlardı. Yüz yüze gelince de birbirlerini sevgi gösterilerine boğarlardı. Fikri dünyaları da garipti Gökçe’ye göre. Bir cenahı gericilikle itham ederken, kendileri de yakın tarih gericisiydi. Onlara göre 100 yıl öncesinin ideallerine dönmeliydik. 1400 yıl öncesine değil. Ama önemli olan tarihler değil fikirler olmalıydı diye düşünüyordu Gökçe.
Gökçe, yaklaşık 9 aydır uyuşturucu bağımlısıydı. Zaman zaman esrar kullanırdı. Bir süredir İbrahim’le oturup, sırayla döndürüyorlardı. O sıralarda İbrahim’le uzun uzun sohbetler eder, çok eğlenirlerdi.
Bugün evde takılmak istemişlerdi. Yemeğin ardından balkona geçtiler, birer sigara yaktılar.
‘’Ne düşünüyorum biliyor musun?’’ dedi İbrahim.
“Biz bu yaptığımız işlerle sermaye sahiplerini mutlu ediyoruz. Burada bir tutarsızlık yok mu? Yani işçisini sömürerek kazandığı parayı adam geliyor bize ödüyor ve eğleniyor.’’
Gökçe: ‘’Hayatım, biz davamız için güçlü olmak zorundayız, para kazanmadan olur mu? Lenin babasından kalan altınlarla devrim yaptı. Babası emperyalistti. Onların silahlarıyla silahlanmamız lazım. Onları ancak böyle yenebiliriz’’ dedi.
İbrahim: ‘’Tamam da biz ay sonunu zor getiriyoruz. O da ev annenin, kirada olsak geçinemezdik bile.’’ dedi.
Gökçe: ‘’Aslında bir yolu var bu işin. Ben de ondan bahsedecektim. Bi dakika bekle.’’ dedi
Gökçe çantasından bir poşetin içinde kristale benzer maddelerin olduğu bir şeffaf poşet çıkardı.
‘’İşte bununla bu döngüden çıkacağız’’ dedi.
İbrahim bunun bir çeşit uyuşturucu olduğunu anladı.
‘’Torbacı mı oldun sen?’’ dedi gülümseyerek.
Gökçe gülerek karşılık verdi: ‘’Öyle de denebilir, ama biz elit torbacılar olacağız’’ dedi ve ekledi: ‘’Normalde sattığını kullanmamak lazım ama çok merak ediyorum.’’
İbrahim: ‘’Ya bunlar bence ot gibi değil, ürkütüyor beni.’’
Gökçe: ‘’Bi denesek ya?’’ deyip kristalleri ufaltmak için harekete geçti.
‘’ Meşhur metamfetamin bu işte. Walter White’ın ürettiğinden pardon Heisenberg.’’ dedi.
İbrahim: ‘’Ooo, Say may name’’ dedi. Gülüştüler.
Gökçe kristalleri hazırlamıştı. Burundan bir fırt aldı. Bir iki dakika İbrahim’e baktı. Etrafı pembeleşti balkonun demirleri birer birer kayboluyordu. ’’Her yere Suriyelileri doldurdular’’ dedi. Bambaşka bir âleme doğru yola çıkıyordu sanki. ‘’Taliban, sosyalizme daha yakın bence’’ dedi.
Onu görünce İbrahim de davrandı. O da fırt alınca birden kalbi patlayacak gibi oldu. Birkaç dakika içinde annesinin ağlamasını, babasının Fatiha suresi okumasını duydu. Etrafında birileri koşuyormuş gibi ayak sesleri duymaya başladı. Ve daha da önemlisi kemiklerini çevreleyen etler dökülecek gibi oldu. Gökçe, İbrahim’in koluna dokundu. İbrahim, Gökçe dokunur dokunmaz kolundan etinin düştüğünü gördü. Sadece kemik kalmıştı. Hemen ayağa kalktı.
Gökçe ‘’Ne oluyor?’’ dedi kahkahayla.
İbrahim, Gökçe’den bir an aşırı nefret etti. Kendisini parça parça öldüreceğini düşündü. İçeri doğru hızla hareket etti duvardan geçmeye çalıştı. Geçemedi. İbrahim duvara çarparken Gökçe sırtına dokundu. Sırtının etleri dökülüyordu.
İbrahim, ‘’Gökçe sen beni öldürüyorsun’’ dedi.
Gökçe, ‘’Sen de beni öldürüyorsun aşkım’’ dedi.
Bu arada İbrahim, mutfağa kapıdan girmeye karar verdi. Gökçe, bu arada teması arttırmıştı, temas arttıkça İbrahim azalıyordu.
Nihayet mutfağa vardı, bıçağı alıp Gökçe’ye sallamaya başladı. Gökçe, uyuşturucunun etkisiyle kahkaha atmaya başladı. İbrahim, bıçağı isabet ettirmeye başladı. Birçok darbe vurdu.
‘’Beni öldüremeyeceksin’’ dedi İbrahim.
Gökçe’nin vücudundan kanlar akıyordu. Yere yığılıverdi. Aşık olduğu kadının vücudu soğumaya başlayınca ayıldı ama artık çok geçti. İbrahim, elindeki bıçağı yere bırakıp Gökçe’nin yanına oturdu. İbrahim’in etleri yerine gelmeye başlarken Gökçe’nin cansız bedenini seyre daldı. Babasının okuduğu Fatiha Suresi bitmiş ve amin sesini duymuştu.
Abdulaziz Güven
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…
View Comments
Şimdi bu neyi anlatıyor?
Yahu böyle başlık ve böyle hikaye mi olur?
Şiddet var saçma sapan yorumlar var.
Insan biraz ciddiye sahibi olur.
Bu site seviyeli habercilik yapıyordu. Gündeme geleceğiz diye böyle garip seyler paylasmayin.
Zaten milletin canı burnunda