BU YAZI 27 Mart 2017 TARİHİNDE MİRAT HABER’DE YAYINLANMIŞTIR: BUGÜN KAMUOYUNDAKİ TARTIŞMAYA IŞIK TUTMASI İÇİN AYNEN YAYINLIYORUZ:
İslâm’ı bir hayat düzeni olarak anlayamadığınız, açık örnekler ve müşahhas sorulardan hareket etmediğiniz sürece tarihselcilere cevap veremezsiniz.
Meğer Tarihselcilerin Bazıları ‘İlmî Tartışma Adabı ve Ahlâkından’ da Yoksunmuş
Bismillah…
Bizim tarihselcilerimiz ne istemediklerini erbab-ı ilminanlayabileceği şekilde açıkça söylerler. Ama ne istediklerini tam olarak bilmezler. Bildikleri kadarını da halkımızın anlayabilecekleri şekilde söyleyemezler. İlmî kanaatime göre bunun sebebi Kur’ân’ı anlamadaki acelecilikleri ve amaçladıklarını açıklamadaki tedirginlikleridir.
İslâm’ı bir hayat düzeni olarak anlayamadığınız, açık örnekler ve müşahhas sorulardan hareket etmediğiniz sürece tarihselcilere cevap veremezsiniz.
Mustafa Öztürk
Kuramer’de kabul gördüğü ve zımnen tarihselcilerin sözcüsü konumuna getirildiği ve Ali Bardakoğlu ile birlikte aynı örnekleri verdikleri için bir ağabey şefkati ile “Mustafa Öztürk kardeş” ifadesini kullanarak muhatap almaksızınkendisinden alıntı yaptım.
(http://www.karar.com/yazarlar/mustafa-ozturk/bir-temcid-pilavi-olarak-tarihselliktarihselcilik-tartismasi-3290)
(http://www.karar.com/yazarlar/mustafa-ozturk/ilmi-tartisma-adabi-ve-ahlaki-3455)
Ben bir fikrin babası ortada iken “esir ile köleyi tefrik edemeyen, sorduğu “mameleket nedir” sorusuna verilecek cevabı bile dinleyemeyen ama çalışkan olduğu için olumsuzluğu içinde takdir ettiğim saygı yoksunu kardeşi rical-i ilimden sayarak alıntı yapmakla hata ettim. Hatamı itiraf ediyorum.
Yazımın yayınlanmasından sonra ülkemizin tanıdığı ileri yaştaki bir hocamız aradı. Yazımızın içeriği ile kullandığımız saygılı üslûbumuz için tebrik etti. Aynı hocamız verilen cevabı da “takbih” buyurdular.
İlmî iftira
Yazım ortada iken tarihselcileri “geleneksel yapıyı eleştirmekle suçladığım” iftirasını yapabilecek kadar irtifa kaybeden muharrif yazar kardeşe değil ama -bir defaya mahsus olmak üzere- iftiralara cevap verme gereğini duyuyorum.
Önce bu iftirayı delillendirelim. Ben Ali Bardakoğlu kardeşe hitaben yazdığım yazımın başında geleneksel yapıya yapılan eleştirileri ana hatlarıyla onayladığımı beyanla şöyle dedim:
“…Bana gönderme lütfunda bulunduğunuz “Kayıt Dışı Dîn Pazarı” başlıklı makalenize imza atabilirim. Bunlar benim onlarca yıllık görüşlerimin daha bir vukufla dile getirilmiş şeklidir. Allah razı olsun.
Siz geleneksel yapıyı eleştirmekle kalmıyor, gereğince anlamaya çalışmadığınız Kur’ân’ı da asliyetinden soyutlayarak bizce’ …belürsüz bir bakış açısıyla’ yorumluyorsunuz…”
Yazım ortada. Şimdi nasıl iftira edildiğini görelim:
“Sayın Demircan tarihselcileri ‘geleneksel yapıyı eleştirmek’le suçlamaktadır.”
Tahrifin böylesini yapabilen bir insan da ’ilmi tartışma adabı ve ahlâkı’olabilir mi? Üstelik tahrifle de kalınmadı.
“Kur’ân ve Sünnet Işığında Câriyeler ve Sömürülen Cinsellikleri “isimli kitabımda kullandığım usulü tam bir modernist, üslûbumu da çirkin bir ergen dili olarak niteleme saygısızlığı gösterildi.
Lafı Eğip Bükmeden Söylemek
Ben tarihselcilerin kısm-ı azamı gibi lafı eğip bükenlerden değilim. Benim için İslâm, Kur’ân ve onunla örtüşen Sahih Sünnnet’tir. Tarihi şartlar içinde oluşmuş dîn kültürümüze saygısızlık yapmam. Ama onu kutsallaştırmam da. ”Babalarımızı üzerinde bulduğumuz görüşler bize yeter” demem. Kurân ve Sünnet’in ruhuna uygun olanları alır diğerlerini fikir tarihi müzesine kaldırırım. Rahmetle andığım hakiki âlimlerimizin usulü de bu olmuştur. Eğer onlar seleflerinin görüşlerini dokunulmaz kılsalardı pek çok fıkıh mezhebimiz oluşur muydu?
Kur’ân’a Şartsız İnanmak
Ben Kur’ân’a Mustafa Öztürk’ün dediği gibi “Hz. Peygamber in vahiy sayesinde kendi diliyle formüle ettiği Kitap” olarak değil söz ve mana olarak maziyi hali ve istikbali bilen Âlemlerinin Rabbinin Kitabı olarak inanırım.
Kur’ân’ın mekasidi de içeren lafzî mûcepleriyle uygulanması gereğini bütün ruhumla kabul ederim. Ama Kur’ân’da ve bizi bağlayan Merî Sünnet’te yer almadığı için örneğin Recm’e, silahlı başkaldırıda bulunmayan mürtedin öldürülmesine ve kölelik – odalık sistemine de karşı çıkarım. Kısası ve Hırsızın elinin kesilmesinin savunurum. Kur’ân’da açıklanmadığı ve Sünnet de Kur’ân’a bağlı olduğu için Diyet’in dönemsel şartlara göre belirlenmesine, Hırsızlğın yeniden tanımlanması ve nisabının belirlenmesine taraftarım. Misaller çoğaltılabilir. Açıkça söylüyorum, işte ben buyum.
Modernist Olarak Nitelenmek
Cariyeler ve Sömürülen Cinsellikleri kitabım ortada. Kur’an ve Sünnet de elimizde. Yazarın bizi suçlarcasına kullanıp bize nisbet ettiği Modernizm buysa eyvallah, itirazım yok, ama ben Kur’ân’ın lafzî mûcepleri gereğince uygulanması gereğine inanan bir modernisti ne gördüm ne de duydum.
Ben tarihselcilerin neyi istemediklerini kesin biliyorum. Karşıt olduklarının yerine neyi ikame etme edeceklerini kendileri de iyi bilmedikleri için ancak sezinleyebiliyorum. Ama bu kesin bilgi değildir. Bunun için şöyle şöyle istiyorsunuz şeklinde asla suçlayıcı bir iddiada bulunmadan sorular yönelttim. Üstelik de şöyle şöyle mi istiyorsunuz şeklinde muhatap kiplerikullanmadım, böyle böylemi istiyoruz tarzında nefsimi mi de muhatap kıldım.Niyetleri ve amaçları açığa çıkaracak sorularıma cevap verecek yerde kendilerince sığınılacak tek yere yığınak yapılarak niyet okuması yapılıyor ve tam bir tahrifle konumuz mecrasından saptırılıyor.
Tekrar edeyim: Ne istiyoruz şeklindeki sorularımızda suçlama yok, açıklama beklentisi var. Ben Müslümanım, oryantalist değilim. Rabbimiz tarafından sorgulanacağıma inandığım için delillendirmeden iddiada bulunmam. Başkalarını küçülmek bizleri büyütmez.
Soru Formatında Sorduklarım
Soru formatında Kısas, Silahlı savaş, Celde cezası, Çok eşlilik, Seküler demokrasi, Hırsızlık cezası, Erkekle kadının boşama hakkı, Kadının şahitliği, Ergenlik öncesi evlilik gibi konularda sorular yönelttiğim gibi faiz, zina ve eşcinsellik konusunda da şöylece sorular yönelttim;
“Dünyamızın en azim sömürü aracı olan faizi mi helâl kılacağız?
İnsanlığın geleceğini ve insanlık ahlâkını tehdit eden zinayı mı, eşcinselliği mi meşrulaştıracağız? “
-Bütünü ve bir kısmı hakkında yanılmış olabileceğimiz kaydını koyarak ifade edeyim- tarihselcilerin faiz dâhil sorularımıza nasıl cevap verebilecekleri konusunda zann-ı galibim var. Var da zinanın ve eşcinselliğin helâl kılınmasını isteyecek kadar çılgınlaşabileceklerine binde bir ölçüsünde bile ihtimal vermedim. Vermem de. Çünkü böylesi ihtimallere yer vermek -Allah korusun- örtülü tekfir olur. Gerçi aralarından zinayı ve eşcinselliği meşrulaştırmadan faillerine özgürlük isteyeceklerin çıkabileceği de olasıdır.
Saptırma Örnekleri
a. Ben “Kıtal ve Ganimet için ne denilecektir” sorusunu cevaplama sadedinde şöyle dedim:
“Kıtalâyetlerini özetleyen Bakara 190; Nisa 91; Tevbe 36 ve Hac 39’ da emredilen Kıtal, bizimle savaşanlarla harb değil mi? Kıtal emrinde anlayamadığınız nedir? Mütecavizlerle savaşılmayacak mı? Ganimet’de anlaşılamayacak bir husus göremiyoruz? Savaş açanların sebebiyet verdiği zararları kim karşılayacak? Dünyamızda savaş tazminatı diye bir gerçeklik olduğunu bilmiyor muyuz?”
Konunun özünü veren ve cevaplandırılması gereken beyanlarımızı değil de yaşadığımız dünyadan verdiğimiz anlamı pekiştirici “Dünyada ordusu olmayan millet var mı? 20. asır iki dünya harbini yaşamadı mı? Emperyalistlerin Ortadoğu savaşı devam etmiyor mu? şeklindeki ifadelerimiz öne çıkarılarak konu özünden saptırılmaktadır. Verilen cevaba bakınız;
“Ayrıca Kur’an’da ve İslam fıkhında fey’, nefel, humus, seleb, sâfî gibi birçok boyutu ve sayısız fer’î ahkâmı bulunan kıtâl ve ganimet meselesini,
“Dünyada ordusu olmayan millet var mı? 20. asır iki dünya harbini yaşamadı mı? Emperyalistlerin Ortadoğu savaşı devam etmiyor mu?” gibi birkaç beylik cümleyle geçiştirmek ilmî açıdan herhangi bir anlam taşımakta mıdır?”
Kur’ân’da yer olan ve silahlı ve silahsız ganime anlamına Ganimet, Nefl ve Fey, apaçıktır. Ahkâmı da mübeyyendir. Seleb ve Feri ahkâm ise dönemsel şartlara ilişkin olup değişkendir. Önemsenebilir ama İslâm’ı bağlamaz.
b. Muharrif ve mütecaviz yazar şöyle diyor: Demircan, “Mücadele 12, Mümtehine 60 ve Nur 58 üzerindeki kavrayış yetersizliğine tarihî ricalimizden onay alma girişimlerinin zilletine ne diyeceğimizi bilemiyorum” şeklinde fiyakalı bir retorikle topu taca atmak yerineHz. Ali, İbn Abbas, İmam el-Mâtüridî gibi tarihî ricalimizin söz konusu yetlerdeki ahkâmın metruk olduğuna ilişkin görüşleri ne tür bir ‘eziklik’ sebebiyle dile getirdikleri meselesi hakkında da keşke birkaç kelam etseydi…”
Tahrifin böylesine ne demeli bilmiyorum. İlmi hayâsı azalan kardeşler için galiba sınır yok.
Biz kitap yazmadık, kısaltılması da istenen uzunca bir gazete yazısı yazdık. Ama tam olarak değinemediğimiz konularda topu taca atmadık.Bakınız herkesi sahaya nasıl çağırdık:
“Tarihselciliği de aşan görüşlerle Kur’ân Tarih müzesine kaldırılırken Mücadele 12; Mümtehine 10; ve Nur 58 üzerindeki kavrayış yetersizliğine tarihî ricalimizden onay alma girişimlerinin zilletine ise ne diyeceğimizi bilemiyorum. Onayınız ve davetiniz olursa İslâm Savaş Esirliği Sistemi ile birlikte bu konulara ilişkin Kuramer’de bir toplantı yapabiliriz.”
Aynı çağrımı yineliyorum. Ama bu defa tarafsız erbab-ı ilmin gözetiminde.
Burada bilvesile ifade edeyim: Tarihselcilerin Haram Aylar bağlamında “Kur’ân’ın Ahkâmının değinilen ayetlerdeki mensûh(yürürlükten kaldırılmış) ve mensûh olduğu için metrûk (terkedilmiş)olduğu” iddiasını, kimden gelirse gelsinkemal-i şiddet ile red ederim.
İbn-i Recep merhum gibi âlimlerimizi kendi dönemlerinin şartlarında bazı konuları kavrayamadıklarını açıkça söylerim. Onlara mı elimdeki-önümdeki Kur’ân’a ve Sünnet’e mi dayanacağım. Kur’ân, Kıyamet’e kadar yürürlükte kalacak İlah’i Kitap olduğuna göre önceki dönemlerde kavranılamayan konuların sonraki dönemlerde idrak edilmesinden daha tabii ne olabilir?
Ümmetimizin yıldızları olan İbn-i Abbas ve İmam Maturidi’nin yanılmaz masumlardan olduğunu iddia eden alimlerimiz var da biz mi duymadık.
Haram Aylar
Haram aylar bütün Peygamberlerin tebliğlerinde yer alan barış mevsimidir. Evrensel bir kurum olan haram aylara asrımız insanlığı her dönemden daha fazla muhtaçtır. Haram aylarda ancak mütecavizlere karşılık verilir. (Tevbe 36;Bakara 194)
Ülkemizde yaşanan bir felâket de Haram Aylar konusunu bile anlayamayan insanların meal yazmaya cüret edebilmeleridir.
Şu sözüm ona şahsımıza yöneltilen cevabi yazıdan da rahatlıkla sezileceği üzere ve de zann-ı galibime göre tarihselcilerin örtülü amacı, tarihten dilendikleri bazı görüşlerle Kur’ân’ın bütün ahkâm ayetlerinin mensûh ve metrûk olabileceği görüşünü kanıtlamaktır.
Açıklama İstenen Konular
Bizim için açıklama yapsaydı ya denilen konularla örneğin Nur 58; Mümtahine 10 ve Mücadele 12 ile ilgili olarak “Tarihselcilere İtirazım ve Sorularım 3” de cevap verdim. Talak 4 ve Haram Aylar konusunda ise daha önceleri yaptığımız çalışmaların linklerini veriyorum.. Bu çalışmalarımı tarihselcilerimiz için daha bir derleyip toparlayacağımı bildirmiş olayım.
NOT.. Bu yazı 6 Mart’ta Karar gazetesine gönderilmiştir. Ali Bardakoğlunun 7 Mart 2017 tarihli tecavüz yüklü utanç
Rio’da uzlaşma için görüş birliği sağlanamadı. Toplantı sonrası Rio’da başarısız bir darbe girişimi oldu. Dünyayı…
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…