Bilinen tarihçilerimizden Erhan Afyoncu’nun Sabah gazetesinde yayınladığı 19 Mayıs 2024 tarihli ve “Osmanlı’nın tarikatlarla ilgili kırmızı çizgileri ” başlıklı yazısının özeti şöyle:
[ Osmanlı İmparatorluğu’nda sosyal hayatın önemli bir unsuru olan tarikatlar, devlet tarafından himaye edilmişti. Ancak, tarikat şeyhlerinin devlet idaresi ve idarecileri aleyhindeki söz ve fiilleri, mensuplarının artmasıyla potansiyel bir tehlikeye dönüşmeleri ve marjinal dini yorumlarla halkın inancına tesir etmeleri durumunda fiilleri yapanlar ağır şekilde cezalandırılmıştı.]*
Tekke cami gibi Kur’ân temelli bir kurum olmadığı gibi tarikatlar da dinimizin gerektirdiği bir dini yapı değildir.
Ne derece alim olursa olsunlar tarikat şeyhlerinin de diğer İslam alimleri gibi dinen bir ayrıcalığı yoktur.
Tarikatlar, başta görgü kuralları olmak üzere insanları İslamî ölçülere göre sohbet yoluyla eğiten maddi ve manevi yardımlaşma kurumları olarak görülebilir. Hat ve mûsiki gibi bazı güzel sanatlara da merkez olmuşlardır.
Şeyhle müritleri arasındaki ilişki, müritlere yapmaları görev olarak yüklenen Allah’ı zikir ve O’na duaya ilişkin görevleri takip ve yönlendirmedir.
Tarikatların İslami eğitim başarısı şeyhlerin bilgi seviyeleri gayretleri ve samimiyetlerine bağlı ola gelmiştir.
Tarikatları bu günün anlayışıyla sivil toplum örgütleri olarak da görülebilir.
Tarikatlar genelde Vakıflar şeklinde örgütlendikleri için maddi ihtiyaçlarını bu yolla karşılıyorlardı. Günümüzde gelir getirici yan kuruluşlar edinme gereğini duymaktadırlar.
İnsanın var olduğu her yerde doğru yoldan sapmalar olabilir veya doğru yaşamlar kayma şeklinde görülebilir. Bu sebeple tarikat şeyhi gibi bir kaynaktan gönül rızasıyla emir alabilen insanların bir araya gelerek güç oluşturması hayırlar gibi şerlere de vesile olabileceğinden onların şeriat ve idari otoriteler tarafından denetlenmesi gerekirdi.
Osmanlı da bunu yapıyordu. Tarikat şeyhlerinin müritlerinden ve saygı gördükleri dış çevrelerden aldıkları güçle devlet idaresi ve idarecileri aleyhindeki söz ve fiilleri takibata uğratılıyor sürgün ve ölümle cezalandırılabiliyordu.
Tarikatların sayısal olarak büyüyerek siyasi bir güç olarak temayüz etmeleri de müdahaleyi gerektirebiliyordu.
İslam’ın genel kabul gören inanç ve yaşam kurallarına aykırı olup toplumsal bölümlenmelere sebep olabilecek görüşlere da onay verilmiyor, cezayî önlemler devreye sokuluyordu.
Tarikatlar dün vardı bu gün de var. Düzeltilecekleri yerde yasaklanıp kapatıldılar. Kökleri asırlara dayandığı için varlıklarını korudular fakat ama seviye kaybına uğradılar. Şimdilerde çoğunluğu İslam’ın ruhundan ve amacından uzaktır. Kur’ân ve Sünnet bilmez insanların yönetimindedirler. Laik düzenin payandası olmuşlardır. Ama yerlidirler ve alkol kumar ve fuhuş gibi iptilalardan koruyucudurlar ve milletimizin güvenilir unsurlarıdırlar.
Onlar yasaklanamaz demokratik örgütlerdir. Kapatılamazlar ama denetlenebilirler.
Laik bir devlet olan Türkiye, İslam açısından denetlenmeye muhtaç olan Diyanet ile onları denetleyemez.
Tarikatlar da diğer sivil örgütler gibi mali ve güvenlik açısından bir şekilde incelenmelidirler.
EYMEN ERDEMLİ
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
· İsmail Kaya Osmanlı Devletinde Devlet-Tarikat İlişkilerini şöylece özetlemektedir:
Osmanlı Devleti’nin gerek kuruluş ve gerekse de yükselme dönemlerinde bazı hak ve ödeneklerle devlet tarafından desteklenen tarikatlar, özellikle Osmanlı Devleti’nin modernleşme dönemlerinde yoğun bir denetime tabi tutulmuştur. Tarikat faaliyetlerine yönelik olarak Osmanlı Devleti, Tanzimat öncesinde önemli düzenlemeler yapmış ve Evkaf Nezareti’nin oluşturulması ile başlayarak Tanzimat dönemi ile devam eden bu zaman diliminde tarikatlar önemli bazı ayrıcalıklarını bir süreliğine kaybetmiştir.
19. yüzyılla birlikte değişen dünya şartları ve Osmanlı Devleti’nin bu yeni durum ve şartlara uyum sağlama çabası içerisinde, tarikat ve onların faaliyet merkezleri olan tekkeler devlet tarafından eski rahat ve bir bakıma özerk konumlarını kaybetmişlerdir. Modernleşmenin veya dönüşümün her alanda kendini gösterdiği bu yüzyılda, devletin tekkelere bakışında da birtakım değişimler söz konusu olmuştur. Dolayısıyla bu yüzyılda çıkarılan fermanlarla faaliyet alanları kısıtlanan tekkeler, daha fazla devlet kontrolüne girmiştir.
Tarikatların devlet kontrolü altına girdiğinin önemli ve bir başka göstergesi de Meclis-i Meşayih’in açılmış olmasıdır. Bir yandan bürokratik ve toplumsal hayatta Batılılaşma yaklaşımları devam ederken diğer yandan Şeyhülislamlık tarafından kontrol edilen tekkeler, 1866 tarihinde Şeyhülislamlık’ın bir alt dalı olarak kurulan Meclis-i Meşayih kurumunun yönetimi altına girmiştir.