Makro ekonomide, Tasarruflarla yatırımların eşitliği şeklinde oluşturulmuş genel bir kabul vardır. Bu S=I olarak ifade edilir. Bunu basit bir ifadeye taşırsak; halk olarak harcamalarımızı kısarak paralarımızı bankaya götürmemiz tasarrufları oluşturur. Bankalar bu tasarruf edilmiş paraları, siz yatırımı beceremediğiniz için, aracılık yaparak büyük yatırım firmalarına satarlar. Buna kredi denir. Firmalar toplumun genel ihtiyacı olan yatırımları da bu kredilerle yaparlar. İşte tasarrufların yatırıma gitmesi bir eşitlik olarak kurularak, ekonomik kararları etkileyen temel kabuldür.
Tasarrufların hiç bir zaman yatırımlara eşit olmadığını, kurgunun devam edebilmesi için bunun bir var sayım olduğunu, bu varsayım üzerinden dengeler oluşturulduğunu söyleyebiliriz. Hatırlarsanız Bakan Mehmet Şimşek, sık sık Türkiye’de yatırım eksikliğinden bahsederek tasarrufların arttırılması gerektiğini, dünya ortalamasının %25 olup Türkiye’de bu %13-15 arasında olduğunu söylemişti. Sayın Mehmet Şimşek tasarruf yatırım eşitliği üzerinden bunu ifade ediyordu. BES de ki başarısızlık, tasarrufları teşvik edici bir amaç olarak Şimşek tarafından lanse edilmiş ve topluma sunulmuştu.
Bu eşitliğin yalan olduğunu göstermek için çok basit bir örnek vermek istiyorum. Diyelim ki halk 100 TL tasarruf ederek harcama yapmayarak paralarını bankaya götürdü. % 10 faiz aldı. Banka da bunu % 15’le yatırımcıya sattı. Tasarruf faizi ile 110 TL olurken, yatırıma bu yansıtılmamış karla 115 TL mal olmuştur. 110 TL, 115 TL eşit midir? Böyle bir eşitlik söz konusu değil çünkü arada faiz var. Faiz bu eşitliği bozar. Burada tasarrufların bankaya götürülmesi ile piyasada ilk etkisi halkın küçük birikimlerinden mahrum edilen esnaf ve kobilerdir. Buralarda harcanacak para, bankalara çekilerek ticaret hacmini daraltmıştır. Aylık rutin giderleri olan esnaf ve kobiler piyasadaki bu ticaretin daralması oranında yoklukla karşı karşıya kalacaktır. Bu tasarrufların piyasada oluşturduğu ilk olumsuz etkidir.
Bankaya götürülen paralara belli vadelerle faiz verilerek bağlanır. Bu kısa vadede 1 aydan 12 aya kadardır. İkinci aşama olarak bankalar; mevduat sahiplerine verdiğinden daha fazlasını alarak krediye ihtiyaç duyurtulan yatırımcıya sunulur. Kabul edilmiş kamusal geçerliliği olan paraya ulaşmada yatırımcının önünde başka bir çıkış yolu yoktur. Tıpış tıpış bankaya gidecek, bankanın önerdiği faiz oranlarını kabul edecek, yatırımlarını bu sermaye maliyeti diyebileceğimiz faizli para tedariki ile yapacaktır.
Bu yatırımların gerçekleşme sürecinde, halkın ihtiyaçlarını karşılamada orta ve uzun vadede oluşan tasarruflardan dolayı bir darlık oluşacak. Üretimi yapan yatırım sahibi eğer hacizle banka tarafından henüz ele geçirilmediyse, aldığı kredinin toplam maliyetini ürettiği mala veya hizmete yansıtacaktır. Bunu da halk satın alacak. Oysa halkın tasarruftan dolayı alım gücü azalmıştı. Faizli maliyetlerle yapılan yatırımları alamayacaktır. Satılamayan yatırımlar geri ödenemeyen krediler olarak banka takibine girecektir.Böylece bankalar ikinci hamleyi yaparak, hacizlerle yatırım yapan şirketlere veya üretilenlere el koyacaktır.
Oysa S=I eşitliği ile söylenilen yatırımların gerçekleşmesi için tasarrufların zorunluluğuydu. Ama gerçek tasarruf yapıldıkça yatırım yapılamaz hale geldi.Yani artması için tasarruf yaparak bankalara faize verdiğimiz paralar, yatırıma kredi olarak giderken, hedeflenen malların ve hizmetlerin artmasıydı. Faiz döngüsü içerisinde bunun böyle olmadığını görüyoruz.
Bu eşitliğin geçersizliğinin temel nedeni her ikisini de bağımlı hale getiren faizdir.Faiz olmasa yatırımın gerçekleşemeyeceği kabulü yanlıştır.Yatırım, tasarruftan bağımsız bir hamle olabilir. Yatırım için tasarruf şart koşulamaz. Bu ancak mevcut borca dayalı para kredi sisteminin kanunudur. Biz bu borca dayalı para sisteminin kurguladığı formüllere mahkum değiliz. Model değişikliği paradigma/değersayım değişikliği ile bu olumsuzluklar kaldırılabilir. Sadece milli bir irade gerekir. Bankalara, paralarınız artsın diye verdiğiniz model olan S=I eşitliği demek ki döngü sonunda malları hizmetleri artırmıyormuş. Artan fiyatlar daralan ticaretmiş. Faizle başlayan bir tasarruf, faizle devam eden bir yatırım enflasyona neden oluyor, sizde o yüksek fiyatlarla tekrar tüketiyorsunuz.
Yatırımı tasarrufla arttırma yalanı ile, bankaların işsizlik ve kalkınmaya olumlu katkısı diye kredi vermesi, sürecin faizli başlamasından ve sürdürülmesinden kaynaklanan bir durum olarak maliyetleri şişirmiştir.Yani tasarruf yatırım eşitliği söz konusu değildir. Bu koca bir yalandır. Bu yalanı müfredatlarda imanın şartı gibi öğretilmesi onu doğru kılmaz.
Bu konuyu özetleyen şu ayettir;
İnsanların malları içinde artsın diye faizli ödünç verdikleriniz Allah katında artmaz… (Rûm: 39)
Ayette, bankaların uyguladığı S=I eşitliğini sağlama aracılığı malları arttırmaz. Yani yatırımı arttırmaz. Mevcut durumda bu gerçeği haber veren Kur’an’ın tespitini ortaya koymuştur.
Selam ve dua ile…
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi