Tavır olaylara, hayata bakışımız, yaklaşımımız, değerlendirmelerimiz; duruşumuzun, düşüncemizin yansımasıdır. Zihnimizdekiler dışarıya yansır. Yani küpün içinde ne varsa dışına sızan da o olur. Bunun olmadığı zamanlarda samimiyetten söz etmek mümkün olmamaktadır.
Yukarıdaki cümleleri kurma nedenim artık ‘elhamdülillah müslümanım’ diyenler için bir turnusol kâğıdına dönüşen Filistin meselesine yaklaşımlardır. Müslümanın ama Filistinliler de topraklarını satmasalardı. Müslümanım ama boykot listelerinde adı geçen firmaların ortaklarının önemli bir kısmı Araplardır. Ama saldırıyı ilk başlatan Kassam Tugaylarıydı. Müslümanım ama… Sonu gelmez ama’ların.
Nasrettin Hoca fıkrasında geçen ‘hırsızın hiç mi suçu yok?’ ifadesini hatırlatırcasına soruyorum: Katilin, işgalcinin, caninin hiç mi suçu yok? Masum çocuklar, mazlum kadınlar, mustaz’af erkekler suçlu; ancak katil, cani ve vahşi İsrail suçsuz öyle mi? İsrail’i canisine her türlü desteği verenler, onun yaptıklarına sessiz kalanlar suçsuz öyle mi?
İnananların bir duruşunun olması gerekir. Sağlam bir imanla onurlu bir tavır takınmalı insanlar. Takdir elbette Allah’ındır. Bugün Gazze’de yaşananlar, bana İtalyanların Libya’yı işgal etme girişimine karşı mücadele eden Çöl Aslanı Ömer Muhtar’ın İtalyan mahkemesindeki diyalogunu hatırlattı. Duruşun, tavrın niçin ve ne kadar önemli olduğunu hatırlatan diyalogu aktarmak istiyorum:
– İmanım için!
– Bu kadar az kuvvetle ve bu kadar az vasıta ile bizi Trablusgarp’tan atabileceğini ümit ediyor muydun?
– Hayır.
– O halde ne elde etmeyi ümit ediyordun?
– Hiç. Ben imanım için dövüşüyordum ve bu bana yetiyordu. Geri kalanı Allah’ın elinde idi.‘’
Şimdi başımızı iki elimizin arasına alıp derin derin tefekkür etmenin zamanı geldi sanırım. Dünyada Müslümanları ilgilendiren hususlarda nasıl bir tavır sergiliyorum? Üzerime düşeni kınayıcıların kınamasından korkmadan yapabiliyor muyum? Aslında daha net bir soru sormalıyım: Geri kalanı Allah’ın elinde olan bir tavır sergiliyor muyum?
Bu soruları kime soruyorum? Bu soruları bizi ilgilendiren insanlara soruyorum ki o insanlar Allah tarafından kendilerine verilen adı tanım olarak benimsemiştir. Ayette şöyle geçer: ‘’… O size hem daha önce hem de bu Kur’an’da “müslümanlar” adını verdi ki peygamber size şahitlik etsin, siz de insanlara şahitlik edesiniz. …’’ (Hac-78)
İman ettiğim Allah’ın bana verdiği isme yaraşır bir tavır içinde değilsem yeni bir başlangıç için yine O’na yönelmeliyim. Tevbe ederek tavrımda bir değişikliğe gitmeliyim. İsmet Özel, tevbeyi şöyle tanımlamaktadır: ‘’Tevbe, insanın bir önceki tanımını reddetmesi; kendisini yeniden tanımlamasıdır.’’ İslam’a giriş de önce eskiyi reddetmekle başlıyor ve yeni bir duruş sergileme kararını vermek demek değil midir?
Gazze’ye destek olmaya devam edelim. Boykota devam edelim. Orada yaşananları gündemde tutmaya devam edelim. Tavrımız net, duruşumuz kavi olsun.
EYYUP YÜKSEL