Bazen tebessüm ederek bakarsınız hayata. Bazen de buğulu gözler ile karşılarsınız yaşadıklarınızı. Bütün bunlar hayatın içinde var olan olmazsa olmazlardır. Önemli olan sizin hayata nasıl baktığınızdır aslında.
Eğer hayata seküler bir bakış açısıyla bakarsanız, hayıflanır durursunuz hiç durmadan. Aslında kötü bir insan olmadığınızı ama buna rağmen hayatınızda hiçbirşey in düzgün gitmediğini, hayatın çok zor olduğunu düşünür, hatta bunları yakın çevrenize de anlatırsınız.
Oysa insan yaşadıklarına, seküler pencereden değil de İslami pencereden bakabilmeyi becerebilirse, bu dünyanın imtihan dünyası olduğunu, her zorlukta bir kolaylık olduğunu, ne yaşarsa yaşasın yüce Rabbinin kendisini gördüğünü ve kolladığını bilir. Yaşadığı olaylara kader çizgisinden bakar ki, depresyona falan da girmez… Zaten depresyon, sanayi devrimiyle ortaya çıkan bir burjuva hastalığıdır. Aslında günümüz insanının poroblemleri de bu noktada başlamaktadır. Yaşadığımız seküler hayat problemlerinizi çözme de yetersiz olunca da sosyal rahatsızlıklar ortaya çıkmakta, insanlar stresli bir hayat yaşamaktadırlar. Günümüzde cinayetlerin çoğalması, her geçen gün boşanmalların artması, yaşlılarımızın huzur evlerine terkedilmesi, kadına şiddet olaylarının çoğalması vs… Bütün bu ve bunun gibi problemlerinizin temelinde dünya görüşümüz ve hayata bakış açımızın yanında, problemlerinizi çözmede ki metodumuz yatmaktadır. İşte bu metodumuzu bir Müslüman olarak Kuran ve sünnetten alırsak, bireysel ve sosyal sorunlarımız çözebilir ve asgariye indirebiliriz. Diğer bir deyiş ile hayatın getirilerine karşı tebesümlerimiz artar, gözyaşlarımız azalır.
Bütün bu anlatmaya çalıştıklarımızı İstanbul sözleşmesi hakkında da ele alabilir, düşünebilir hayata geçirebiliriz. Eğer İstanbul sözleşmesinden maksat kadına şiddeti önlemekse, Veda hutbesine bakarak “Allahın kadınları erkeklere, erkekleri de kadınlara emanet ettiğini” tüm açıklığıyla görür, yüce Rabbimizin “eşler arasında sevgi ve muhabbet var ettiğini” anlar ve bu anladıklarımızı yaşama fırsatı bulabiliriz. Çünkü hayata nereden, nasıl ve hangi açıdan baktığımız çok önemlidir. Şunu tüm samimiyetimle ifade etmek istiyorum ki, 19.yüzyılın başına kadar “kadın insan mıdır, değil midir, kadın incile el sürebilir mi süremez mi?” tartışmasını yapan batının, kadına şiddeti önleme noktasında bize verebileceği hiçbir şey yoktur. Aynı noktadan hareketle, üçüncü dünya ülkelerini sömüren ve gerektiğinde hiç çekinmeden katleden batı dünyasının, insan hakları konusunda da bize verebileceği çok şey yoktur diye düşünüyorum. Zira “Görünen köy kılavuz istemez” misali, batı’nın tarihi geçmişi ortada iken, batının batık kültüründen medet ummak, çok mantıklı değildir.
İstanbul sözleşmesine geri dönersek, kadına şiddeti önleyeceğim derken, farkında olarak veya olmayarak erkeğe şiddeti meşrulaştırmak, İslam’ın hiç hoş görmediği ve göremiyeceği bir durumdur. Zira İslam, insan hak ve hürriyetleri noktasında kadın ve erkeği eşit olarak nitelemiş, hatta kadını bir adım daha öne çıkarmıştır. Kadını çevre etkilerinden koruyup kollayacak hükümleri ortaya koyması, seküler hayatı benimseyenler tarafından kadının aleyhine görülse de, durum hiç de öyle değildir. Erkeği ve kadını en güzel şekilde yaratan yüce rabbimiz, onların fıtratına uygun bir hayat tarzının kriterlerini o kadar güzel ortaya koymuştur ki, bunu anlamak için başka bir kanuna, nizama veya sözleşmeye ihtiyacımız yoktur. Yüzümüzü Peygamberimiz’in (sav) örnek hayatına dönmemiz yeterlidir. Haydi bakalım, bu sözümüzü somutlaştırmak adına Asrı Saadet dönemine gidelim ve iki cihan güneşi (sav)’in hayatından örnek verelim. Seküler hayatı benimseyen ve en ufak bir şey de kadın hakları diye kıyameti koparanlara veya İslam kadına hak vermiyor diyenlere gelsin bu örnekler ve iyi okusanlar lütfen.
Peygamberimiz (sav) yirmi beş yaşlarında evlendi Hz. Hatice annemizle. Hz. Hatice annemiz ise kırk yaşlarında bir kadın ve aynı zamanda dul bir kadın. Yirmi üç yıl gibi uzun bir süre evli kaldı peygamberimiz Hatice annemizle. Hz. Hatice’nin vefatına kadar, başka bir kadınla evlenmedi Peygamberimiz (sav). Hemde yirmibeş yaş ile elli yaş arasında, başka bir kadına ihtiyaç duyabileceği gençlik yıllarında tek eşi vardı Peygamberimiz’in (sav). O da Hz. Hatice annemizdi.
Demekk ki bu evlilik başka bir evlilikti. Bu evlilikte sayısız hikmetler vardı görebilene veya görmek isteyene.
Hz. Hatice annemizi o kadar çok sevmişti ki Peygamberimiz (sav)… Vefatından sonra da hiç unutmadı ve çevresine de unutturmadı. Hatta birgün, Peygamberimiz (sav) Hz. Hatice annemizden çokça söz edince, Aişe annemiz biraz da kadınlık duygularının verdiği kıskannçlık ile “Kureyşin o yaşlı kadının da ne buldun bu kadar?” deyiverdi. Lütfen buraya dikkat buyurun!
Bütün insanlara ve özellikle de evli çiftlere örnek olacak muhteşem bir cevap gelecek Peygamberimizden (sav):
“Ya Aişe! Ben Hatice’nin gözlerine baktığımda bütün dertlerimi ve kederlerimi unutuyordum”
Şimdi soruyorum sizlere. Dini yaşamdan uzaklaşarak seküler hayatı benimseyen insanların gözlerinde, eşlerine karşı besledikleri sevgi ve muhabbeti okuyabilen var mı acaba? Yoksa kadınlarımızda da erkeklerimizde de maneviyat eksikliği sebebiyle, gözlerinden hayatın yorgunlukları ve bezginlikleri mi okunuyor; yoksa eşler birbirlerine, depresyonlu gözler ile mi bakıyor?
Hz. Aişe annemiz Peygamberimiz (sav)’e birgüN sormuştu tüm samimiyetiyle; “Ya Rasulallah, beni seviyor musun?”diye. Peygamberimiz’den (sav) yine muhteşem bir cevap gelecekti:
“Ya Aişe! Seni kördüğüm gibi seviyorum”
Şimdi evli olan çiftlerimiz, eşiyle kördüğüm gibi olup hayatın zorluklarına göğüs germek yerine, istanbul sözleşmesinden medet umarak yuvalarını dağıtma yoluna gidiyorlar. Hemde bunu modernleşme adına yapıyorlar. Modernleşme adına yuvayı dağıtmak….
Aişe annemiz zaman zaman Peygamberimize “Kördüğüm nasıl gidiyor ya Rasulallah?” diye sorduğunda, Peygamberimiz (sav) “ilk günkü tazeliğinde” diye cevap veriyordu. Şimdiki gençlerimiz ise, canım cicim evleniyorlar ama azımsanmayacak bir kısmı altı ay veya bir sene içinde adliyelerin kapısına boşanmaya koşuyorlar.
Velhasılı kelam, hayata tebessüm ederek bakmak varken, ağlayarak, sızlayarak ve hayıflanarak hayatımızı niye berbat edelim ki?
Sadece bu dünyada ki hayatımızı mı? Peki ahiret hayatımız ne olacak?
***
Ömrünüz boyunca yüzünüzden tebessüm, o güzel yüreklerinizden Allah ve Rasulullah sevgisi eksik olmasın, efendim!
Selam, saygı ve muhabbetlerimle…
Şaban DOĞAN
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…