17 Ağustos 1999 Marmara depremini bütün şiddetiyle Sakarya’da yaşadık. Kaldığımız bina, orta hasarlı çıktı. Devlet, bunun için ev/daire sahiplerine binanın güçlendirilmesi için, belirli miktar yardım etme kararı almıştı. Bunun için belirlenen bankaya müracaat etmek gerekiyordu. Ben de bunun üzerine ilgili bankaya gittim ammâ bankanın önünde o kadar uzun bir kuyruk vardı ki, o gün kuyrukta beklemeyi bir zaman kaybı olarak gördüm. İçimden, “yarın kitabımla beraber gider ve böylece kuyrukta boşuna beklememiş olurum” diye düşündüm. Plânımı böyle kurmuştum. Bundan sonra ne yaşadıklarımı anlatmaya devam edeyim:
Banka önünde beklemek fazla zamanımı almadı. Nasıl oldu ise birden sıra bana geldi. Görevli bayan, müracaatımı yapabilmem için, bana ismimi sordu, cevabını verdim, doğum tarihimi sordu, hemen cevabını verdim, sonra hasarlı binanın adresini sordu, bunun da cevabını verdim ve daha sonra bana aynen şöyle sordu: “Teehhül durumunuz nedir?” Düşündüm ve doğrusu ne demek istediğini anlamadım. Gurur yaptım ve teehhülden kastının ne olduğunu sormadım. Çünkü o zamanlar akademik unvanım doçentti ve karşımdaki bayanın eğitim seviyesi benimki kadar olamazdı. Sormak ayıp olurdu, çünkü zannımca cehaletim ortaya çıkardı. O halde ne yapmalıydım. Anlamış gibi yaptım ve “he he öyledir..” anlamına gelecek mahcup bir şekilde soruya olumlu cevap verdim…ve…
Ve rüyamdan o esnada hemen uyandım. Meğer yaşadıklarım, gördüklerim ve banka memuresi ile yaptığım konuşmam hep rüyaymış. Rüya olduğunu anladım ammâ o soruya takıldım. Ne demek istedi “Teehhül durumunuz nedir?” sorusuyla acaba? Hemen kütüphaneme koştum, Osmanlıca Lügatini açtım ve “TEEHHÜL” kelimesine baktım. Ülfet, ünsiyet eyleme, ehlileşme yani soru bağlamında “Evlenme” anlamına geldiğini ve dolayısıyla medeni halim ile ilgili durumum hakkında bana bir soru sorulduğunu öğrenmiş oldum.
Şimdi, bu rüyamı sizlere boşuna anlatmadım. Bu rüyadan önce de rüyalar hakkında bireysel imkânlar dâhilinde amatörce de olsa araştırmalar yapmaktaydım. Bu ilginç tecrübeden sonra psikiyatrist, ilahiyatçı, psikolog ve sosyal bilim insanlarından oluşan bir ekip ile daha profesyonel ve kurumsal bir çalışma sürecine girdim. Sakarya’da Sosyal Ar-GE derneğini kurup, bunun çatısı altında bu gibi enteresan vakıaları incelemek, bilim/eğitim/sağlık/fütüroloji ve rüya bağlamında araştırmalar yapmak üzere Türkiye’nin ilk Rüya Araştırma Merkezi’ni kurmuştum.
Ama ne var ki çalışmalarımıza, ne Üniversitem (İlahiyat Fakültesi), ne Müftülük, ne işçi/işveren sendikaları, ne de başka bir Vakıf veya STK destek verdi. Onlara göre rüyalarla uğraşmak, boş bir meşgale ve bilimsel bir alan değildi. Ama biz yılmadık bize intikal eden ilginç rüyaları kayda geçirdik ve geniş bir rüya arşivi oluşturduk. Ne var ki KHK ile üniversitemden ihraç edilmeme bağlı olarak maddî yetersizliklerden ötürü derneğimizi kapatmak zorunda kaldık. Ammâ Batı, hemen her şeye meraklı olduğu için, bu alana da yıllardan beri el atmış ve laboratuvar imkânlarıyla öğrenme/spor/sağlık/istihbarat bağlamında rüya araştırmaları yapmaktadır. İmrenmemek elde değil…
Bern Üniversitesi Etkin Öğrenme Bağlamında Rüya Araştırmaları Yapıyor
Bir şeyler okuyup öğrenmek, zihnen kolay olmayan ve uzun zaman alan bir süreçtir. Günümüzün üçte birini geçirdiğimiz uykularımızda da rüya yoluyla yeni bir şeyler öğrenebilseydik eğitim ve ilmî gelişme ne kadar kolay ve pratik olurdu değil mi? Bu düşünce, saçma ve ütopik bir temenni gibi algılanabilir ammâ Bern Üniversitesine bağlı uyku araştırma merkezinde çalışan Flavio Schmidig, Simon Ruch ve Katharina Henke gibi bilim insanları, yıllardan beri yaptıkları çalışmaların sonucunda bunun imkânsız bir şey olmadığı kanaatine varmışlardır.
İnsan, uyanık hâlinde beyin yoluyla birçok şey öğrenebilir ve bilgi edinebilir. Ancak öğrendiklerini de çabuk unutabilir. Ne var ki öğrenme sürecinden sonra kişi, dinlenmeye geçer veya uykuya dalarsa, beyin, öğrendiklerini yeniden gözden geçirmekte, bilgileri hıfz etmekte ve dolayısıyla bilgi, zihinde uzun bir süre depolanmaktadır. Bilim insanları bu olayı, konsolidasyon yani bilginin sağlamlaştırılması süreci olarak tanımlamaktadır.
Tam da bu konu ekseninde uyku araştırmaları devreye girmekte ve bilim insanları, uyku/rüya yoluyla öğrenmenin kolaylaştırılmasına yönelik pratik yöntemler bulma çabasındadır. Daha şimdiden birçok deney vasıtasıyla öğrenilenlerin uyku aracılıyla konsolide edilmesi sağlanabilmiştir. Deneylere uyku esnasında uyanık hâlindeyken öğrendikleri konularla ilgili olarak koku veya akustik uyarıcılar verilmek suretiyle bilgi düzeylerinin etkinleştirilmesi mümkün hâle getirilebilmiştir.
Uyarıcılar sayesinde kişi, uyurken öğrendiklerini tekrarlama, özetleme fırsatı elde edebilmekte ve böylece öğrenilen konular zihinde kalabilmekte ve daha çok bilgi hazinesinin kalıcı bir unsuru hâline gelebilmektedir. Deneyler, uyandığında geçmiş günde öğrendiklerini daha iyi hatırlayabilmiştir.
Öğrenme tekniği açısından bununla yetinmeyip bir adım daha ileri gitmek mümkün müdür acaba? Mesela nasıl ki beyin, öğrenilenleri uyku hâlindeyken tekrarla(t)mak suretiyle hatırlama gücünü artırıyorsa öğrenilenler ile ilgili ve hatta bunların ötesinde/dışında kendiliğinden yepyeni bilgiler elde etmesi mümkün olamaz mı? Uykudayken rüya yoluyla kişi, daha önceden hiç bilmediği konular hakkında az veya çok yeni bilgiler öğrenebilir mi? Bu ve buna benzer soruların cevabını bulmak için, Bern Üniversitende çalışan mezkûr bilim insanları araştırmalarına devam etmektedir. Bunun mümkün olduğunu mezkûr rüyam aslında teyit ediyor.
Allah (c.c.) Bilmediklerimizi Rüya Yoluyla Mı Öğretir?
Edindiğim bilgi ve tecrübelere göre kişinin öğrenme isteği ve bilim dallarına merakı, onun rüyalarının muhtevasını da bu yönde şekillendirmektedir. Rüya arşivimde buna dair birçok örnek vardır. Mesela dine saygılı bir kaymakama, 28 Şubat sürecinde rüyasında namaz sureleri öğretilmiş ve bu vesile ile dindarlara karşı sadece hoşgörülü olmakla yetinmemiş kendisi de namaz kılmaya başlamıştır. Burada sebep-sonuç ilişkisi çok bariz. Allah, sadık rüya yoluyla iyi niyeti veya güzel bir ameli sayesinde sevdiği kuluna lütuflarda bulunmakta ve ona bilmediği yeni ve faydalı şeyler sadık rüya yoluyla öğretmektedir.
İslâm’ın ilk emri “oku”dur sözü eksiktir, doğrusu “Yaratan Rabbinin adıyla oku!”dur (Alak Suresi 1. Âyet). Yani Yaratan adına ve O’nun rızasına uygun olarak yani iman ekseninde her bir niyet, fikir, amel, O’nun katında makbuldür. Hele hele iman ve ilme dayandırılmak istenilen ameller/araştırmalar, Allah katında ibadet hükmünde olduğu için, ruhun da etkisiyle rüyalarımız yoluyla terakki edecek bir nitelik taşımaktadır. Bu bağlamda Peygamberimizin (sav) şu sözü, tam da rüya araştırmalarına katkı sağlayacak cihetiyle çok ilgi çekicidir:
“Bildikleriyle amel edene bilmedikleri öğretilir.”
Rüya araştırmalarının ne kadar önemli olduğunu belki şimdi idrak edenler olmuştur. Madem Türkiye’de araştırma imkânlarımız kısıtlı…Yoksa biz de vatanımızı terk edip İsviçre’nin Bern kentinde mezkûr araştırma merkezinde görev mi alsak? Ne dersiniz? Kararımı vermeden önce bu konuları irdelemeye ve siz değerli okuyucularımı bilgilendirmeye devam edeceğim, vesselâm.
Prof. Dr. Ali Seyyar