Makale

TEK DİN: “İSLÂM”

Yeni din dilinin “Tek Allah” çağrısından sonra ikinci ilkesi “Tek Din” yani “İslâm” gerçeğidir. Buradaki “İslâm” kavramı evrensel olup, kendisini başlangıçtan bugüne kadar, bütün insanlığa tanıtan din anlamındadır. Kur’ân: “Allah katında din, İslâm’dır[1] demektedir. Bunun yanında yine Kur’ân, Allah’ı “Âlemlerin Rabbi[2] olarak tanımlamaktadır. Bu Allah inancının bizi ulaştırdığı zorunlu sonuç ise İslâm’ın da “bütün âlemlerin dini” oluşudur. Bu temel düşüncenin uzantısı olarak Kur’ân, ilk insanı aynı zamanda ilk peygamber olarak tanıtır ve Son Peygamber’i de “bütün âlemlere rahmet, müjdeci ve uyarıcı olarak[3] takdim eder. İlk peygamberle son peygamber aynı düşüncenin/tevhidin ilk ve son temsilcileri ve onlar arasında görev yapan peygamberlerin kardeşleridir. Bu “kardeşlerden” birine inanmak diğerlerine inanmayı gerektirir; birini inkâr ise diğerlerini inkârla aynı anlama gelir. Daha öz bir ifadeyle “gerçek müslüman aynı zamanda gerçek Musevî, gerçek hıristiyandır”.[4] Çünkü İslâm, zaman ve mekan koşullarına uygun olarak değişik adlarla anılmış bulunan evrensel fıtrat dininin adıdır.

Hz. Peygamber’in çağdaşlarının şahitliğine dayanan eldeki bütün rivâyetlere göre Mâide/3. âyet Kur’ân vahyini noktalayan son âyettir. Hz. Peygamber’in vefatından seksen bir veya seksen iki gün önce, hicretin 10. yılında Zilhicce’nin 9’unda bir Cuma günü öğleden sonra Arafat’ta nâzil olmuştur ve içeriğinin bir bölümü şöyledir: “Bugün dininizi sizin için kemâle erdirdim, nimetlerimin tamamını size bahşettim ve Bana teslimiyeti sizin dininiz olarak belirledim.[5] Dikkat edilirse âyet açık bir şekilde dinin tamamlandığını ve bu dinin adının da “İslâm” yani “Allah’a teslimiyet” olduğunu ifade etmektedir. Genelde bu âyeti değerlendiren müfessirler tamamlanan dinin Hz. Peygamber’e inen vahiyle sınırlı yani özel anlamıyla “İslâm” dini olduğunu söylemişlerdir. Ama gerçekte tamamlanan din, Hz. Peygamber ile başlayan değil, Hz. Âdem’den Hz. Peygamber’e gelinceye kadar var olan tevhid/fıtrat dininin tamamlanmasıdır. Başka bir ifade ile Hz. Peygamber, İslâm’ın ilk değil son peygamberidir ve bu risâlet süreci onunla –Allah’ın ezelî ilmi/planı irâdesinde– kemâl noktasını bulmuştur.

Aynı yaklaşım Hz. Peygamber’in “Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim” sözünde de görülebilir. Bu söz “güzel ahlâkı sadece ben temsil ediyorum” anlamında değildir. Çünkü güzel ahlâk Hz. Peygamber’den önce de yeryüzünde vardı ve geçmiş peygamberlerin öğretisiyle hayata yansımıştı. Ama Hz. Peygamber, bu ahlâkın mükemmelliğini temsil eden bir kişi olarak tevhid binasının “son tuğlası”nı son peygamber olarak tamamlamıştır. Bu gerçeklik Hz. Peygamber’in dilinden bir örnekle şöyle anlatılır: “Benimle benden önceki diğer peygamberlerin örneği, şu adamın örneği gibidir: Adam mükemmel ve güzel bir ev yapmıştır, sadece köşelerinin birinde bir tuğla yeri boş kalmıştır. Halk evi hayran hayran dolaşmaya başlar ve o eksikliği görüp: ‘Bu eksik tuğla konulmayacak mı?’ der. İşte ben bu tuğlayım ve ben peygamberlerin sonuncusuyum.[6]

Bütün bu ifadelerden şunu çıkarabiliriz ki; Hz. Peygamber bilinen bir coğrafyada peygamber olarak yaşamışsa da, o tüm insanlığa peygamber olarak gönderilmiştir. Onun “yeryüzü bana mescid kılındı” sözü bu evrensel gerçekliğin bir sonucudur. Öyleyse ne Hz. Peygamber belli bir ırkın veya bölgenin peygamberidir, ne de İslâm belli bir çevre veya iklimin dinidir. Son Peygamber, Kur’ân aracılığıyla bütün insanlığa hatta bütün varlıklara, ilâhî rahmet ve gerçeği ulaştıran bir resûldür. Buradan yola çıkarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki; yeryüzünde “dinler” yoktur “tek din” vardır ve onun da adı Allah’a teslimiyet anlamında “İslâm”dır. Bu nedenle yeni din dilinin daveti bu gerçeklik göz önünde bulundurularak yapılmalı ve bu noktada tebliğ için seçilen kelimeler tüm insanlığı kuşatacak içerik taşımalıdır.

İslâm’ın hiçbir emir ve yasağı, bütün insanlık muhatap alınmadan dile getirilmemiştir. O, kendisini dinlerden bir din, düşüncelerden bir düşünce, sistemlerden bir sistem olarak değil; yaratılış ve varoluş kanunlarının insana ilişkin kısımlarının toplamı olarak görür ve takdim eder. Bu hâliyle “İslâm”, diğer medeniyetler arasında modern zamanın ana problemlerine çözüm olabilecek unsurları bünyesinde taşıyan temel sistem olarak karşımıza çıkmaktadır. İslâm’ın tüm insanlığı bir bütün olarak gören anlayışı, onun muhtevasında yer alan en basit nezaket kuralından en girift hukuk kuralına kadar her alanda hâkimiyet gösterir. Psikolojik, sosyolojik, hukukî, felsefî, ahlâkî bütün değerler ve değerlendirmeler bu hâkimiyetten izler taşımaktadır. Hz. Peygamber bu gerçeği şöyle ortaya koymuştur: “Halk -yani insanlar veya yaratılmışlar- Allah’ın ev halkıdır. İnsanların en hayırlısı da, Allah’ın ev halkına faydası en çok olandır.

İslâm’ın evrenselliği ile ilgili gözden kaçan ve üzerinde bu noktada durulmayan bir başka olgu da “hicret” gerçeğidir. Ne var ki hicret’te kristalleşen bu evrensel mesajın yeri ve değeri üzerinde fazla düşünülmemiştir. Hicret; yerel/lokal çıkarları, bölge ve kabile menfaatleri, gelenekleri, kişisel eğilim ve zevkleri ölümsüz bir iman uğruna terk etmenin en mükemmel yolculuğudur. Müslümanların takvim başlangıcını da hicret olarak tespit etmeleri çok anlamlıdır. İşte İslâm’ın bir bölgenin, bir ırkın, belli bir zamanın dini olmadığı gerçeği, Hz. Peygamber’in hicretiyle insanlık tarihine gösterilmiştir. Bu yolculuk onun evrensellik vasfına uygun olarak gerçekleşmiştir: “İslâm’ın kuruluşunun, doğduğu kentin dışında gerçekleşmesi ve oluşmasında çok değişik grupların hizmet görmesi, bu dinde yerel çıkarları aşan bir birlik şuurunun varlığına işaret etmektedir.

Özetle din, insanla ile Allah arasında, ezelde başlayan[7] ve dünya hayatı boyunca sürüp ölüm sonrası da devam edecek olan bir ilişkidir. Bu uzun ilişkinin adı “din macerası”dır ve bu maceranın son hesaplaşma zamanı da Kur’ân tarafından “din günü” olarak nitelendirilmiştir.[8] İnsan Yaratıcı’sının huzuruna tek başına çıkacaktır[9] ve hesabını “tek din” olan “İslâm” üzerinden verecektir. “İslâm” sadece son peygamberin ve ümmetinin değil, tüm insanların dinidir ve her peygamber ve bağlıların kendi zamanlarındaki ortak adı “Müslim”dir. İşte bütün peygamberlerin ortak atası sayılan Hz. İbrâhim ile ilgili bir âyette bu gerçeklik şöyle ifade edilir: “Rabbi ona ‘Bana teslim ol!’ dediğinde; ‘[Sana], bütün âlemlerin Rabbine teslim oldum!’ diye cevap verdi.[10]

NECMETTİN ŞAHİNLER 

MİRAT HABER.COM -YOUTUBE –

YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ 

 

[1] Âl-i İmrân/19: “İnne’d-dîne ındallâhi’l-islâmü.”

[2] Fâtiha/1.

[3] Enbiyâ/107; Sebe/28.

[4] Gardet, Les Hommes, 59.

[5] Mâide/3: “el-Yevme ekmeltü leküm dîneküm ve etmemtü aleyküm ni’metî ve radîtü lekümü’l-islâme dînen.

[6] Buhârî, Menâkıb, 18.

[7] Misak gerçeği.

[8] Fâtiha/5; Hicr/35.

[9] Meryem/95.

[10] Bakara/131: “İz kâle lehû rabbühû eslim kâle eslemtü li rabbi’l-âlemîne.

Recent Posts

  • Gündem

MÜSLÜMAN ERKEK VE KADIN ALLAH’A VE AHİRET’E İNANMAYAN KİŞİ İLE EVLENEMEZ!

Evlilik Allah’ın emri ve bütün peygamberlerin de uygulamasıdır. İslamî Hayat evlilik üzerine oturtulmuştur. Allah’ın buyruğu…

8 dakika ago
  • Gündem

Tanju Özcan Besmeleden Neden Rahatsız Oldu?

Tanju Özcan Besmeleden Neden Rahatsız Oldu? Besmele Rahatsızlığı: Müslümanları Değerlerinden Kim Uzaklaştırmak İstiyor? Besmele Ne…

1 saat ago
  • VİDEOLAR

GÖNÜLDEN DİLE DÖKÜLENLER “Allah Aklını Çalıştıran Herkese…”

MİRAT YOUTUBE MİRATHABER.COM

1 saat ago
  • Gündem

Yahya Sinvar’ın Şehadeti: Gazze’de Direnişin Bir Kahramanı Daha Düştü

Yahya Sinvar’ın Şehadeti: Gazze’de Direnişin Bir Kahramanı Daha Düştü Hamas Lideri Yahya Sinvar Şehit Oldu…

2 saat ago
  • Makale

ANAYASANIN İKİNCİ MADDESİ ÜZERİNDEN BAZI ELEŞTİRİ VE GÖRÜŞLERİMİZ II

DEMOKRATİK, LAİK VE SOSYAL BİR HUKUK DEVLETİ Anayasnın 2. maddesi “demokratik laik ve sosyal bir…

3 saat ago
  • Gündem

YÜZÜN ÖRTÜLMESİ İSLAM’IN GEREĞİ DEĞİL

Önce haberi bir resim eşliğinde sunalım: { Erzurum'da 15 Ekim Dünya Kadın Çiftçiler günü kapsamında…

3 saat ago