Bu da bir şeyi gönülde değerlendirip düşünmektir, takdir etmektir.
Bu bazen tahmin ve zan ile bazen de bilgiden ve bir asla dayanarak meydana gelir.
Temenninin geneli tahmine dayalı olduğundan yalan ona daha baskındır. Onun için temenninin çoğu, gerçekliği olmayan şeyleri düşünmektir. (el-Isfahânî, R. el-Müfredât, s: 722)
Buna göre ‘ümniyye’; insanın kendi içinde ve hayâlinde tasarlayıp varlığını kabul ettiği ve olmasını temenni ettiği, ya da diline dolayıp durduğu şeydir.
“Gerçekleşmesi neredeyse imkânsız arzu, umut, kişide bir şeyi dilemekten meydana gelen düşüncedir. Yalan, gerçekliği olmayan şeylerin düşünülmesi ve onların söz ile dile getirilmesi olduğundan temenni, yalanın başlangıcı gibi kabul edilmiştir…” (el-Isfahânî, R. el-Müfredât, s: 722)
‘Ümniyye’ batı dillerinde –olumsuz anlamıyla- ‘ideal’ kelimesiyle karşılanır.
Ümniyyenin çoğulu ‘emâniyy’dir.
Ümniyye; Kur’an’da ilme, sahih bilgiye (hakikat bilgisine) dayalı inanç ve tasavvurun zıddı olarak, sağlam bilgiye/ilme dayanmayan, bir gerçekliği olmayan temenni ve inanışlar anlamına gelir.
Ümniyye; kuruntu, boş söz, ham hayâl ve genel anlamda ütopyadır. bâtıl (geçersiz) idealler, vehimlerdir. Bunlara; kulaktan dolma bilgiler demek mümkün…
Bir başka deyişle ümniyye; insanın gönlünden/aklından geçirdiği, saplanıp kaldığı ve arkasından koştuğu bir düşünce, bir hayâldir. Bu hayâllerden bir kısmı gerçekleşebilecek özellikte olmakla beraber çoğu gerçekleşemeyecek, olmayacak şeyler, hiç bir delile dayanmayan kuru ve kişisel temennilerdir, kuruntulardır.
Ümniyye bir yönüyle de çölde görülen seraba benzemektedir.
Türkçede de kullandığımız ‘temenni’ kelimesi de bu kökten gelir.
Bu da; bir şeyi zihinde takdir veya tefekkür etmek, bir şeyi bu tefekküre göre tasarlamak, tasvir etmektir.
Bu kimi zaman tahmin ve zanna dayanır, kimi zaman da tefekküre ve yapı gibi bir temele dayanır.
Dolaysıyla temennilerin çoğu hiç bir hakikati bulunmayan şeylerin tasavvurudur. (el-Isfahânî, R. el-Müfredât, s. 722)
Yapma tanrılara tapan müşriklerin tavrı ile ilgili:
“Onlar (putlar) ancak sizin ve atalarınızın taktığınız isimlerdir. Allah, onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Onlar (putperest müşrikler) yalnız zanna ve nefislerin arzusuna tâbi oluyorlar. Andolsun ki, kendilerine, Rableri katından yol gösterici gelmiştir.
Yoksa her umduğu (temenni ettiği) şey insanın mıdır?” (Necm 53/24)
Türkçe sözlükte temenni: “1.Olmasını veya olmamasını isteme, arzu, talep, dilek. 2.Rica.” (Doğan, M. Büyük Türkçe Sözlük, s: 1610)
Kur’an bunu istek, arzu anlamında da kullanıyor.
“De ki: “Eğer (iddia ettiğiniz gibi) Allah katındaki Âhiret yurdu (Cennet) diğer insanlar için değil de, yalnız sizinse ve doğru söyleyenler iseniz haydi ölümü temenni edin!” (Bekara 2/94)
“De ki: “Ey Yahudiler! Bütün insanlar bir yana, yalnız kendinizin Allah’ın dostları olduğunuzu iddia ediyorsanız ve bunda samimi iseniz, ölümü dilesenize!”
Ama onlar, daha evvel yaptıklarından dolayı asla ölümü istemezler. Allah, zalimleri hakkıyla bilir.” (Cumua 62/7)
“Bir de; “Yahudi ve Hıristiyanlardan başkası Cennet’e girmeyecek” dediler. Bu, onların kuruntuları! De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz (iddianızı ispat edecek) delilinizi getirin.” (Bakara 2/111)
Bu âyette geçen burhan kelimesi; bütün şüpheleri giderecek açıklıkta, ya da itirazlara yer vermeyecek denli kesinlikte delildir, kanıttır. Herhangi bir iddianın kabulü veya reddi kuruntulara, hayallere değil bu şekilde kesin isbatlara bağlıdır. Dolaysıyla birilerinin kendilerinden başka kimselerin Cennete girmeyeceğini iddia etmeleri sağlam delilden yoksun olup sadece onların ümniyyeleridir (kuruntularıdır), ağızlarında geveledikleri boş sözlerdir. Böyle bir iddia akılla değil duygularıyla hareket edenlerin tavrıdır.
Şurası da bir gerçektir ki bazı ehl-i kitap mensupları müslümanların İslâmdan dönmelerini, ilâhi lütuflardan mahrum kalmalarını, zayıf olmalarını arzu ederler. Cennete sadece kendilerinin gireceklerini sanmaları da bir hakikat değil, belki kıskançlığın, belki cehâletin, belki basiretsizliğin sonucudur.
Görüldüğü gibi Kur’an boş temennilere, boş iddialara değil hakikate, ona ait ve burhan adını verdiği delillere, basirete önem verir. İddia sahiplerine; “burhanınızı (kanıtınızı) getirin” (Yûsuf 12/108) diyor.
Bu, aslında Kur’an’ın da gösterdiği evrensel bir ilkedir. Buna göre müslümanlar dinî, fikrî ve hükümler konusunda duygusal değil delile/kanıta dayalı hareket etmeleri gerekir. (Komisyon, Kur’an Yolu, 1/110)
Ehl-i kitabın iddiaları bununla sınırlı kalmıyor. Daha başka şeyleri de iddia ederler.
“… Biz Allah’ın oğulları ve sevgili kullarıyız” dediler. De ki: “Öyleyse (Allah) size neden günahlarınız sebebiyle azap ediyor? Hayır, siz de O’nun yarattıklarından bir beşersiniz.” (Allah) dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Göklerin, yerin ve bunların arasında bulunanların da hükümranlığı Allah’ındır. Dönüş de ancak O’nadır.” (Mâide 5/18)
“(Yahudiler) “Yahudi olun ve (Hıristiyanlar da) “Hıristiyan olun ki doğru yolu bulasınız” dediler. De ki: “Hayır, hakka yönelen İbrahim’in dinine uyarız. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi.” (Bekara 2/135)
Bazı müslümanlar da bir ülkeye, bir kabileye, bir cemaate, bir isme/ünvana, bir mezhebe, bir tarikata bağlı olmayı kurtuluş sebebi sayarlar. Böyle bir iddia ehl-i kitabın iddialarına (ümniyyesine) benziyor. Zira felahın (kurtuluşun) yolu bu iddialar değil, Vahyin gösterdiği yoldur.
Vahiyden destek almayan ve sağlam delilllere dayanmayan bu iddialar, şüphesiz bir anlam ifade etmez.
Kur’an, “ümniyye saplantısı”nın şeytanın tuzaklarından olduğunu söylüyor.
“Şeytan dedi ki: “Onları –ne olursa olsun- saptıracağım, en olmadık kuruntulara (ümniyye’ye) düşüreceğim ve onlara kesin olarak (helâli haramlaştırmak, ya da putlar için) hayvanların kulaklarını kesmelerini ve Allah’ın yaratışını değiştirmelerini emredeceğim.”
Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı veli edinirse, kuşkusuz o, apaçık hüsrana uğramıştır.
(Şeytan) onlara vaadlerde bulunuyor, onları en olmadık ümniyye’ye (kuruntuya) düşürüyor. Oysa şeytan, onlara aldanıştan başka bir şey vaadetmez.” (Nisâ 4/119-120)
Şeytan, insanları boş emellerle, yalancı sevdalarla, gerçekleşmeyecek hayâllerle, olmayacak kuruntularla ümitlendirir, onlara bol bol vaadlerde bulunur, bir bakıma söz verdiği şeylerle ağızlarının suyunu akıtır ama, şeytanın insana verebileceği yalnızca ‘ümniyye’dir.
Bu gerçeği Kur’an şöyle haber veriyor:
“İş bitirilince şeytan da diyecek ki: “Şüphesiz Allah, size gerçek olanı söz verdi. Ben de size söz verdim ama yalancı çıktım. Zaten benim sizi zorlayacak bir gücüm yoktu. Ben sadece sizi çağırdım, siz de hemen bana geliverdiniz.
O hâlde beni kınamayın, kendinizi kınayın. Artık ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız.
Şüphesiz ben, daha önce sizin, beni Allah’a ortak koşmanızı kabul etmemiştim. Şüphesiz, zalimlere elem dolu bir azap vardır.” (İbrahim 14/22)
Görüldüğü gibi şeytan Hesap Günü, insanlara yalan vaadlerde bulunduğunu itiraf edecek. Rabbimizi bunu Vahiyle insanlara önceden haber veriyor ki, kulları şeytanlanın ümniyye olan vaadlerine kanmasınlar.
Bununla beraber şeytanın, Allah’ın doğru yolunda (hidâyet üzere) gitmek isteyen kulları zorla bu yoldan çıkaracak bir gücü olmadığını, kendisinin sadece telkinde bulunduğunu, bazı insanların da bunu kabul ettiğini, dolaysıyla şeytanı değil kendilerini kınmaları gerektiğini söyleyecek.
Zira şeytanın insan üzerinde zorlayıcı bir gücü yoktur, kurnazca ayartması vardır. (Bkz: Nahl 16/99)
Hüseyin K. Ece
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…