islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,5077
EURO
36,4331
ALTIN
2.962,75
BIST
9.144,47
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C

TEŞEKKÜR VE TAKDİR ZAAFIMIZ

TEŞEKKÜR VE TAKDİR ZAAFIMIZ
29 Temmuz 2023 12:30
A+
A-

Hayatımızın doğal akışı içinde sık sık yaşanması gereken teşekkür etme/edilme erdemini 12 yıllık Süleymaniye Camii İmam Hatipliği hayatımda bir defa yaşayabildim. Bu da unutamadığım hatıralarımdan biri oldu.

Allah’a Şükür ve İnsanlara Teşekkür

Sahip olduğumuz ve olmak istediğimiz bütün nimetler Allah’ımızın ihsanıdır. Kulluk denemesi gereği bize verilmektedir. Her bir nimet de şükür ister. Bütün nimetleri Rabbimizden bilerek ve sahip olduğumuz nimetlerden vererek şükredici kul olmak da Rabbimizin yüklediği görevimizdir.

Rabbimiz, nimetlerini doğrudan verebildiği gibi insanları aracı kılarak da verebilir. Bu sebeple Rabbimize şükür gibi insanlara da teşekkür etme yükümlülüğümüz vardır.

Yarım asırlık İslâm’ı tebliğ hayatımda işlediğim ve halkımız arasında en fazla ilgi gören konulardan biri “teşekkür” olmuştur. Çünkü teşekkür etmeye de, edilmeye de muhtacız.

Nejat Yazıcı’nın Teşekkürü

Bir ara ailece Oylat kaplıcalarına gitmiştik, tanıyan kişiler tarafından talep edildiği, biz de tebliğ görevimizi yapmak istediğimiz için namaz sonrasında ayakta yaptığımız konuşmaların birinde “Teşekkür” konusunu işlemiştik. Dinleyiciler arasında bulunan Bimtaş Genel Müdürü Nejat Yazıcı Bey son derece etkilenmişti.

Anlatımına göre, önce eşine gelerek yapması gerektiği halde yapamadığı teşekkürler için topluca teşekkürler etmiş ve sonra da yardımcılarına telefon ederek geçmişteki yardımları için teşekkürlerini sunmuştu.

Teşekkür, hayatımıza renk ve de güç katar. Erdemlerimizi artırır. Sevmemize ve sevilmemize yol açar.

Memuriyet veya özel iş hayatımızda, teşekkürün yanında yerini alması gereken bir görevimiz de “takdir etmektir.” Kınamaya yer verilir takdire yer verilmezse, insanlar atılım gücünü yitirebilir. Verimlilik azalabilir

Teşekkür de Takdir de Görmedik

12 yıllık Süleymaniye Camii İmam Hatipliğim döneminde halkımızdan büyük ilgi gördük, dualar aldık. Ama başarılar göstermemize rağmen bağlı olduğumuz Diyanet kurumundan takdir de görmedik, bir istisna ile teşekkür de alamadık.

Başarılarımız Ortada Ama Safız

Süleymaniye Minberinden İslâm Nizamı isimli hutbe kitabımın birinci cildi 1971 de, ikinci cildi 1974 de, üçüncü cildi de 1979 da yayınlandı. İslâm’da Batıl’a Benzemenin Hükmü isimli kitabım da 1979 yayınlanmıştı. Allah’ın Resûlünden Hayat Düsturları isimli eserim de 1981 sonunda Süleymaniye Camii’nden alınmamdan önce yayınlandı.

Biz hocalar safızdır. Saf olduğumuz için de takdir bekleriz. Siz hem İslâm’ı hayat düzeni olarak sunacak ve İmam Hatip nesli üzerinde olumlu etkiler bırakacaksınız, hem de Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından takdir edileceksiniz. Bir diğer anlatımla Devletimizin Ordu yanısıra en önemli laik kurumu olan Diyanet sizi bağrına basacak ? Olacak şey mi?

Takdir Edilmedim Sürgün Yedim

Konumuza dönelim, takdir görmek şöyle dursun, görevimden alındım, Adalet Bakanlığı ve yargıya ihbar edildim, sürgün üstüne sürgün yedim.

Bu arada önemli bir konuya dikkat çekmek isterim. Diyanet İşleri Başkanlığı kendine özgü bir teşkilattır. Bu teşkilat içinde samimi olan görevliler de vardır. Onlar Diyanet’in halka dönük yüzüdür. Ama esasa yönelik bir etkileri ol (a)maz.

Bu müspet görevlilerden biri de Haseki Eğitim Merkezinden arkadaşım Recep Şehidoğlu’dur. O olmasaydı, teşekkür konusunda bir anım da olmazdı.

Hatırladığıma göre Recep kardeşimiz bir Ramazan ayında bizi, bazı camilerde vaaz etmekle vazifelendirdi. Verilen görevi yapınca bize bir teşekkür yazısı gönderdi. Bu yazıyı evrakım arasında buldum. Daktilo ile yazılmış yazı, aynen şöyle:

Ali Rıza DEMİRCAN SÜLEYMANİYE CAMİİ İMAM-HATİBİ

6.8.1978 (Ramazan 1398) gününden itibaren mübarek Ramazan ayına girilmesi münasebetiyle, Müftülüğümüze bağlı camilerde dini hizmetlerin ve irşad hizmetlerinin yürütülmesinde liyakatiniz görülerek haftanın belli gün ve saatlerinde fahri olarak görevlendirildiniz ve bu hizmeti Ramazan ayı müddetince sadakatle devam ettirerek cemaatimizi tenvir ettiniz.

Aslî İmam-Hatiplik vazifeniz yanında dinî irşad hizmetinde de görev yapmanız, bu vazifeyi aksatmadan yürütmeniz, görev ve mesuliyetinizi müdrik bulunmanız sebebiyle TEŞEKKKÜR ile taltifiniz uygun görülmüştür.

Bundan böyle de bu gibi hizmetlere talip olmanızı diler, bilgilerinizi saygı ile rica ederim.

Recep ŞEHİDOĞLU/ Eminönü Müftüsü

Ben bu yazıyı kurumun verdiği kaymakam onaylı bir takdir yazısı sanırdım. Meğer değilmiş. Kişisel bir teşekkür yazısıymış. Ama olsun, gönül müzemize kaldırdığımız bir anı olabilmiş ya. Allah, Recep Bey kardeşimizden razı olsun. Aradan yaklaşık kırk yıl geçti. Kullar, güzellikleri unutmuyor. Meleklerin kayıt ve çekim işlemlerini yaptığı güzellikler unutulur mu?

Rabbimiz onları mükâfatlandırmaz mı? :

Sen güzellikleri yapmada sabret. Allah güzel işler yapanların mükâfatını zayi etmez.” (Hûd 11/115)

Peygamberimizin Sırrını Açığa Vurma Suçlaması

Yeri gelmişken bir hatıramı daha dile getirmek istiyorum. 1985’ li yıllardı. Receb Bey kardeşimizin Cağaloğlu Üretmen Han’da kağıtçı dükkanı vardı. Bir gün ona uğradığımda içeride halk tipi cübbeli ve sarıklı bir adam vardı. Bana öyle bir nefret ve kinle baktı ki unutamam. Her an saldırıda bulunabileceği beklentisiyle kendimi hazırladım. Silahım olsaydı elim silaha uzanırdı. Hoca ile selamlaşıp çıktım. Birkaç gün sonra adamın kimliğini öğrenmek için gittiğimde, Recep Bey durumun farkına vardığını ve benim ayrılışımdan sonra, ’Sen Ali Rıza Hocamızı tanımıyor musun nedir bu ürkütücü tavrın?’ dediğinde şu cevabı almış:

Ali Rıza Hoca Peygamberimizin sırlarını açıkladı.

Benim bilip de açıkladığım sır neymiş diye hâlâ düşünürüm. Bu tür cahil adamlar hâlâ aramızdadır. Bunlar bağlı oldukları kişilerden alacakları talimatla her an tecavüze kalkışabilirler.

Bu satırları yazdığım günün akşamında, uzun yıllardır görüşemediğim Recep Bey kardeşimle telefon görüşmesi yaptım. Süleymaniye Camii İmam Hatipliğinden alınmam için Eminönü Müftüsü olarak kendisinden Diyanet ricalince yardım istenmiş, fakat kendisi bir gerekçe gösterilemediği için yardımcı olmayı kabul etmemiş. Kabul etmemiş ama görevden alınmama da mani olamamış…Bilgisi dışında görevden alınmışım. Doğruları en iyi bilen Allah’tır.

Teşekkür Beklerken Yerilmek

Süleymaniye Camii’nde cumaları sürekli olarak ben kıldırdığım için diğer İmamız olan Saim Özel Hocamız cumalara gelmezdi. Ben de camiye ezandan kısa bir süre önce gelirdim. Gelir gelmez de bir aksama olup olmadığını kontrol ederdim. Bu arada bir gözüm de Kürsü’de olurdu.

İstanbul vaizleri bize Cuma vaazlarına gelirdi. Azda olsa dinleyici olurdu. Vaizler görevleri gereği 45 dakika önce Kürsü’ye çıkmakla yükümlüydü.

Bir Cuma günü, gelmesi gereken vaiz gelmeyince ve cemaatten birkaç kişi gelip vaaz olup olmayacağını sorunca vaaz kürsüsünü takip ettim. Vaiz, ezana 15-20 dakika kalıncaya kadar da gel (e) meyince Kürsü’ye çıkıp vaaz ettim. Vaiz efendi, benim kürsüye çıkışımdan sonra gelmiş…

Namazdan sonra odama gelen vaiz meğer benim tanıdığım  M. P. imiş. Ben kendisinden bir teşekkür beklerken “Sen benim görevime nasıl müdahale edersin” deyip hem suçlu hem de güçlü tavrıyla üzerime gelmez mi?

Resmi vaizler genelde kendilerini İmam Hatiplere üstün statüde görürler. Kardeşimiz beni de tanımıyordu anlaşılan…

Sözünü bitirir bitirmez aynı şiddette kendisine şöylece cevap verdim.

– Bu camiin en yetkilisi ve cemaate karşı sorumlu olanı benim. Vatandaş vaaz olup olmayacağını bana soruyor ve eleştirisini ilk önce bana yapıyor.

En önemli göreviniz Cuma gününde. Ezandan 45 dakika önce kürsüye çıkmanız gerekirken ortada yoksunuz. Meşru bir mazeretiniz olabileceği yargısıyla görevinizi üstlendim. Sizi yargılamaya da kalkmadım. Teşekkür beklerken bu kabalık da ne oluyor? Bundan böyle bu şekilde geç kalmanız durumunda görevi üstlenerek kürsüye çıkacağım. Bilmenizi isterim.

Beklemediği cevapları alan M.P. hocamız, haksız olduğunu bildiği ve benim de tecrübe ettiği İmam-Hatiplerden olmadığımı anlayınca münakaşayı sürdür(e)medi.

Ben İmam-Hatiplikte vakit namazlarında aksamalar yaptığım için yüreğimde hep sızı olmuştur. Ama bizimkisi meşrutası olmayan camilerde görülen genel türden aksaklıklardı.

Bu olayı yaşadığım bir hadise olarak naklettim. Maksadım M.P. kardeşi ayıplamak değildir. Meşru mazeretler her zaman olabilir.

Allah merhum olan kardeşimize rahmet eylesin.

(DEVAM EDECEK)

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.