Hepimiz dünyayı algılamak için zihnimizde belli kategoriler oluştururuz. Bir şeyi veya olguyu tanımlayabilmek için onu özelliklerine göre sınıflandırmamız gerekir. Bu, esasında Allah’ın bize yaşamamızı ve diğer insanlarla iletişimimizi kolaylaştırmak için aklımıza verdiği bir kabiliyettir. Bir arada yaşamak, bu kategorilerimizin çoğunlukla benzer olması sonucunu doğurur. Özellikle aynı toplumda/memlekette yaşayan insanların birçok olgu ve nesne için benzer sınıflandırmalar yaptıklarını görürüz.
Aslında güzel olan bu özellik, kötü niyet ve siyasetin işin içine karışmasıyla bir arada yaşamayı zorlaştıran bir hal alabilir. Örneğin son günlerde birtakım öne çıkışlar neticesinde gündeme gelen tesettür konusunu ele alalım. Esasen Allah’ın bir emrinin tezahürü olarak birçok kadının uyguladığı tesettür, siyasi birtakım anlamlar yüklenerek politik bir sembol haline getirilmektedir. Her ne kadar bu durum yeni değilse de, bugünkü yansımasında bunun iktidar yanlısı olmanın bir sembolü haline geldiğini görmek oldukça üzücüdür.
Bu damgalamanın birçok olumsuz sonucu vardır elbette ama en büyüğünü muhakkak tesettürlü kadınlar yaşamaktadır. Bugün kamusal alanda bulunan birçok kadın, söz konusu algıyı yıkmak için çaba sarf etmek zorunda kalmaktadır. En kötüsü ise, toplumda ortak bir kategori haline dönüşen bu yargının oluşturduğu baskıyla yorulan kadınların tesettürden soğumaları ve daha fazla bu yükü, damgayı taşımak zorunda kalmamak için başörtülerini çıkarmayı düşünmeleridir.
Meselenin diğer bir boyutu ise İslam’ın politik bir bakışa indirgenmesi ve vahiyle bağının görünmez hale gelmesidir. İslam herhangi bir yapının, grubun, partinin dini değil, tüm Müslümanları içine alan bir inanç sistemidir. Kaynağını vahiyden alması itibariyle, emirler ve yasaklar yalnızca Allah istediği için yapılır. Dolayısıyla yolda tesettürlü bir kadın gören insanın bu manzaradan çıkarabileceği tek yorum o kadının Müslüman olduğu olmalıdır. Diğer tüm yargılar zihnimizdeki yanlış genellemelerden kaynaklanan kategorilerin ürünüdür.
Rumeysa GÜNDÜZ