Dost, insanın kendisi gibi bildiği ve kendisine en yakın gördüğü cândır. Şahdamarından daha yakın bir dost da vardır ki, o da En Yüce Dost el’Velî’dir. O, kendisine inananları, yalnız bırakmaz, yardımcı olur, destek verir, sever ve dost edinir. Gerçek anlamda dost, yalnız Hâlık’tır ve O’nun elçisi ümmetin tâbi olduğu nebevî liderdir.
“Allah (c.c) inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır.” (Bakara, 257)
“Sizin dostunuz ancak Allah’tır (c.c.), Resûlüdür (s), iman edenlerdir.” (Maide,55)
Hakikî Dost Allah’tır
O Allah ki, kendisine samimiyetle itaat edenlerin hakikî Dostu’dur. Emrettiklerini yapma ve yasakladıklarından kaçınma hassasiyeti arttıkça, el-Vedûd’un (Çok Çok Seven) dostluğu, sevgi ve muhabbeti fazlalaşır, bereketlenir.
“Allah (c.c) takvâ sahiplerinin dostudur.” (Casiye,19)
Övülmeye en lâyık olan Allah, gerçek ve saf dost, yegâne Aşkın Varlık’tır. Kendisine güvenilecek, Velî, Azim Olan Allah’tır. Velî gibi Mevlâ da dost, arkadaş, mâlik, efendi, köle, azat eden, azat edilen, yardım, ortak, komşu, hısım sahip gibi anlamlarla zengin karşılıklar bulur. (Fahreddin Razî)
Taif Duasının Yürek Sızlatan Dost(luk) Sözleri
Taif zâlimlerinin kendisine yönelik maddî ve manevi taciz ve saldırılarına karşı, Hz. Peygamber (s), En Yüce Dost’una sığınır. Dostun Dost’undan isteyeceği neler varsa, hatta daha ilerisini bütün içtenliğiyle gösteren Taif duasını yapar:
“Ya Rabbî, kuvvet ve kudretimin en zayıf haliyle, elimdeki çâre ve vasıtaların en basitiyle, insanların gözünde ifade ettiğim en hafif şahsiyetimle senin huzurunda sana yalvarıyor sana sığınıyorum, ya Erhamerrâhimîn!… Sen sıkıntı ve zulüm ve altında zayıf düşmüş olanların Rabb’isin. Sen benim Rabb’imsin. Sen beni kimlerin eline bırakıyorsun?! Beni sertlik ve haşinlik içinde karşılayan bir yabancıya mı? Gerçekte benim üzerime çöken bu musibet ve eziyet, şayet senin bana karşı gazap ve öfkenden ileri gelmiyorsa, ben buna aldırış etmem ve gönülden tahammül ederim. Fakat senden gelecek bir himaye ve koruyuş, her zaman çok daha hoştur. İster bu dünyada, ister ahirette, her işi nizamlayan ve karanlıkları (cehâleti) aydınlığa boğan Senin yüzünün nuru altında, inecek gazabın yahut musallat olacak öfkenden kaçıp korunabileceğimi bir melce’ arıyorum. Sen hoşnut oluncaya kadar benden gelecek tevbe ve istiğfara sen layıksın. Kuvvet ve kudret ancak Senden’dir.” ( İbn Hişâm, es-Siyretü’n-Nebeviyye, I, 420)
Dolayısıyla gerçek dost, sevgi ve muhabbetinin ölçüsü olarak, kardeşini ve sevdiğini başkasının eline terk etmeyendir. Varlığı pahasına ona sahip çıkıp, onu koruyandır. Dostlukta korumak, her dâim yardım etmek ve yalnız bırakmamak esastır.
Sıkıntılı Anlarda Kalpteki Sonsuz Güç ve Kudret
Dost, kardeşini düşmanların eline bırakmaz. Hiç kimsenin, dost ve arkadaşın olmadığı yerde, Âlemlerin Rabb’ı en yakın Dost’tur.
O, karanlıklar gecelerde, yüreklerin ağırlaştığı zamanlarda, zihinlerin buğulandığı anlarda, gözlerin acı ve ıstırap yaşlarını döktüğü sessiz vakitlerde mü’minlerin kalbindeki sınırsız güç ve kudret sahibi olan Azim Olan Allah’tır.
Fitne ve Nifak, Dostluğun Zehridir
İnanan erkek ve kadınlar, evlilik sözleşmeleriyle dostluğun sözleşmesini kayıt altına alıp mutluluğun zirvesini yaşarlar. Onlar arasındaki fitne ve kargaşalık, aile ve toplumda “büyük bozgunlar”ın çıkmasına sebebiyet verir. Fitne ve nifak, dostluğun zehridir. Dostluğun panzehri ise, affetmek, tahammül etmek, görmemezlik gelmek ve sabır göstermektir. Bu özellikler, mü’min olmanın da temel şartlarıdır.
Dostluğun Temeli, Samimiyettir
Mü’minler, inananların dostudur. İnanmayanların dostluğuna tâlip olan gâfiller, Allah’ın dostluğundan umudunu kesmiş olanlardır. Dost edinmenin temeli, ihlas ve samimiyet taşlarıyla örülü ve döşelidir.
Dost olmayan, muhatabının sıkıntı içerisinde debelenmesini ister ki, kendisine alan açılsın. Onların öfkeleri, sözleriyle gerçeklik kazanır, yüreklerinde sırladıkları kinleri, dillerinden zâhir olur. Yine de yüreklerinde sarmaladıkları şerlerin bütünü açığa çıkmaz.
“Dostluk” Ölçüsü Çıkar ve Menfaat Olanlar
İnanmayanlara gelince, onlar ancak inanmayanların dost ve arkadaşıdır. Mü’minlere dost gibi görünen nifak ehli ise, haz ve şehvetlerinin dostudurlar.
Çıkar ve menfaatler, onların “dostluk”larının ölçüsüdür. Maddî olanın fazlalaştığı yer ve zamanda, sahte dostluğun dili, onların lisanı haline dönüşür.
Nifak Pazarındaki Sahte Dostlar
Sahte dostlar için, yalan, övgü ve meddahlık, dünyevîlikle birlikte için daha büyük bir anlam kazanır. Sözde dostlar, heva, arzu, tutku ve ihtirasları için, çok az bedele “olmayan sahte dostluklarını” eşkıya ve nifak pazarında sata(bilirle)r. O halde hakikî dost ve yardımcı, Hakk Teâlâ ve O’nun dostlarıdır/velileridir.
Ebedî ve kalıcı âlem, hiçbir alış-veriş, şefaat ve dostluğun olmadığı günün gerçekleşeceği öteki âlemdir. O günün sıkıntılarından kurtuluşun sırrı, şeytan ve onun dostlarından uzak durmaktır. İblis ve ordusunu, Hakk ve Hakk’ın erenlerinin yerine koymamak, dostluğun gerçekleşmesi için samimiyet mikyasıdır.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi