Dinler Tarihi boyunca başta İslam olmak üzere ilahi kökenli geleneklerin savunduğu anlamda aşkın ve yaratıcı bir varlığın mevcudiyetini benimseyen Tanrı tasavvuru olarak Tevhid iki önemli safhada gelişmişti. Bir tarafta pratiğin teorinin önünde olduğu, ahlakın inancı şekillendirdiği, Tanrı ile özdeş olan Hakikat’in beşeri gerçek söylemlerini beslediği, beşer söylemlerinin ihlaslı kanaatlere bürünüp halisane yaşandığı “”peygamberlerin şekillendirdiği monoteist inanç” vardı. Diğer tarafta ise bunları dogmatik bir potadaki ilmi/felsefi söylemleri ve teorik inanç esasları haline getirip antropomorfik karakterle izah edebilen buna karşın insan bedeninin ihmal edilip metafizikselleştirilen dindarlık kipleri inşa eden “teolojik tevhid düşünceleri” vardı.
Ancak günümüzde tevhid inancı hala dinde birincil yerini korusa da çağdaş dönemde dindarlar, monoteizmi bile bile parçalayıp onu çoklu hale getirmek istemektedirler. Klasik paganizmin neo pagan kültlere dönüştüğü bu dünyada monoteizm tipolojileri bile paramparça edilmekte ve en belirgin halden en muğlak olanına çok boyutlu tektanrıcılık (poli-monoteizm) formlarına bürünmekte ve zatı olandan zatı olmayanına kadar geniş yelpazede inanç tipolojileri yaratılmak istenmektedir. Bu tipolojileri önemle vurgulamak gerekmektedir;
Neo-teist Monoteizmler: Postmodern/yeniçağın şekillendirdiği eleştirel, parçalı ve öznel değerleri anti-rasyonel ahlaki aygıtları önemseyen anlamların yitirilmemesine odaklanan “neo-teizm” bulunmaktadır. Bu bakımdan Neo-teist Tanrı, yeni klasiğin teizmin olumlu anlamda devamı olup var olanın derin anlamlarını parçalar haline getirmekte, sınırsız hale gelen hakikat, insan üzerinde hâkim ve dünyasını inşa edecek güçtedir. “Açık teizm” de denen ve “kendisine ait dünyanın” sadece gerçek ve anlamlı bir yaşam alanı olabileceğini anlatan neo-teizm, en iyimser formuyla tanrının olmadığı bir dünyanın anlamsızlığına vurgu yapmaktadır. Neo-teizm bir süreç teolojisi olup Tanrı’nın zatının değişebilen, doğasının değişebildiğini hatta ilahi zihnin değişebileceğini iddia etmektedir. Klasik teizm gibi Tanrı’nın ontolojisinde “sonsuz kudret ve sonsuz ilim sahibi olduğunu” söylemesine rağmen fiziksel alemde O’nun değişebilir bir doğaya sahip olmasını savunup geleceğe dair “mutlak bilgi sahibi” oluşuna itiraz ederek beşer üzerindeki mutlak kudretine inanmayıp O’nun daha çok bölgesel veya öznel anlamlar alabileceğine dair kesin uyarıcı iddialara sahiptir.
Postmodern Monoteizmler: Geleceğin Tanrısı” veya “Yarının Tanrısı” gibi ifadelerin muhatabı olan bu tipoloji, küresel çoğulculuk, tüketici toplum anlayışlarına dayalı, muğlak ve esnek Postmodernizmin bizzat ürettiği dünya görüşleri/ hayat tarzları formundaki Tanrı kavramlarının beslendiği, itiraz ettiği ve yıkmak istediği klasik (modern-öncesi) ve modern tanrı fikirlerinden bahsetmek gerekir. Birbirleriyle ardışıllık içinde Tanrı merkezli bir evren, insan merkezli bir dünya görüşüyle hareket eden ve ilah fikri dahil her şeyi politeist bir zihniyetle değerlendiren klasik pagan inançlar, epistemolojik açıdan vahiy, ilahi sezgi veya ilham ile hareket etmektedir. Klasik inançlar ile kavga içinde olan ve ardışıl süreçler içinde hümanizmaya dayalı insan anlayışı ve rasyonel açıdan doğadan beslenen “hemen” ve “şimdi” kelimelerine özel önem veren modernizm, klasik olan ile kavga içinde büyüyerek Tanrı – insan ve insan – doğa dikotomilerinde büyük kopuşlar yaşatmış, insan – doğa ilişkisinde bilhassa şüpheci bir tarzda ilerleyen mutlak bilme peşindeki Dekartçı cogito ile gittikçe güçlenen, kendine özel otorite alanı belirleyen insanın mutlak hakimiyetini doğurmuştur. Bunun sonucunda ortaya çıkan olumsuz anlamdaki Aydınlanmacı ateizmin hemen yanında aydınlanmacı ve modern deizm, kurumsal ve yapısal tanrı fikirlerine karşılık ikisinin tam ortasındaki agnostik tavır insanın klasiğe karşı özel protestan tavırlarını öne çıkmıştır. Bu üç tavrın sonucu oluşan sekülerleşme sürecinde modern tanrı fikri, son dönemlerde yeniden eleştirilip sorgulanmaya başlamış ve bilhassa olgunlaştırılan ve totaliter bir güce dönüştürülen “modern evrensel akıl” kavramına ciddi eleştiriler getirmiştir.
Postmodern tanrı inançları, bilhassa kesinlikten uzak, yanlışlanabilir sağlamalar yapabilen, bilimsel bilginin tek bilgi kaynağı olmasına itiraz eden, senkretik uzlaşıdan yana, hakikati parçalayıcı, epistemik rölativist anlayışın hakimiyetindeki örtüştürücü (dikotomik) doğası ile ayrışmaktadır. Tanrı’nın yetkinlik, etkinlik ve merkeziliğini kaybettiği buna karşın insanın bu zihinsel otorite aygıtlarında öne çıktığı bu paradigmatik değişimler vasıtasıyla kendisinin kalkış noktası seçilen postmodern Tanrı tipolojisi, aslında neo-teizm dahil tüm diğer tanrı tipolojilerinin geleceğini de belirleyecek güçtedir. “Düşün” – gerçek ikileminin geçersizleştiği, objektif gerçekliğin reddedildiği ama kesinliği olmayan yüksek ihtimalli soyut kuramsal aygıtların öne çıktığı, Postmodern tanrı fikrinde Hermenötik, yazara odaklı sabit anlam yerine özne merkezli, okuyucu birikimli, metinlerin kendi kendilerini yapı-bozuma uğrattığı, yeniden inşacı, çoklu, ikircilik, metaforik, zıtlıklar dolu anlamlar içerebilen karakteristiklere sahiptir. Klasik dinlerin, “Tanrı”, “insan” ve “alem” hakkındaki tüm hakikatleri tüm insanları kapsayan bir hakikat olmadığından Postmodern teolojiler tarafından birer sorun haline getirilmekte, dinlerin bütünlük iddiaları reddedildiğinden “sosyo-işlevsel misyon” olarak kültürel, siyasal ve sosyolojik çoğulculuk fikri genişletilmeye çalışılmaktadır. Bir başka değişle toplumsal açıdan eski Tanrı fikirleri, adil, uygar ve mutlu bir dünya yaratamadığından “Yarının Tanrısı” denebilecek Postmodern tanrı tipolojisine ve bu teolojiye uygun hakikatin yaratımına ihtiyaç vardır. Yine klasik tanrı fikrindeki Tanrı – insan arasındaki hiyerarşiye dayalı ilişki Postmodern Tanrı fikrinde ortadan kalkmış görünmektedir. Tanrı’yı ifşa edebilen yegâne canlı olan insan, Tanrı ile beraber konuşabilmekte ve bu yüzden ilahlık yapabilecek gerçek varlığa bürünebilmektedir.
Yeni Maneviyatçı Monoteizmler: Yeniçağ dinlerinin geleceğinde bugünden de şahit olduğumuz bir diğer durum, katı yapılarıyla din şeklinden maneviyata doğru bir dönüşümün yaşanması ve buna bağlı olarak organizeli, teyit edilmiş, kurumsal yapıların otoritesiyle şekillenen hayatın geçmiş ve gelecek dünyasına etki eden klasik Tanrı fikrinden bireysel ruhani içkinliklere ve batini tecrübelere yoğunlaşan ve daha özel olarak yeniçağın içerik ve tezahürlerine uygun bir tanrı fikrine dönüşüm yaşanmasıdır. Yeniçağ, aynı zamanda gelecek geleneksel dinle beraber geleneksel dindar tipinin de düşüşünü hızlandırmakta ve gelecek de büyük olasılıkla ortadan kalmasına yol açacaktır. Buna bağlı olarak bu anlayış, geleneğin gücünden arındırıcı, daha geniş odaklı, daha açık fikirli ve sonsuzluk hissi veren bir özgürlük fikrine meyilli ama “daha ezoterik temelli” argümanlar geliştirmek istemektedir.
Teolojik açıdan bu yeni maneviyat misyonu, bir ruhani devrim olarak dine bakışı değiştiren, yeni sorunlar doğuran, yeni yöntemler, yeni paradigmalar geliştiren, yeni betimleme dilleri ve Hermenötik yorumlamalar içeren jargonlar üreten ve yeni bir gündem oluşturan güçtedir. Yeni maneviyatçı Tanrı tipolojisinde gözlenecek birinci misyoner karakteristik diğer dinleri reddedip dışlayıcılıktan uzaklaşarak daha eklektik olmaya yönelme veya tek bir dine güvenmek yerine, daha eklektik olarak değişik dünya dinlerinin kaynaklarına dayanarak bir dünya görüşü meydana getirmektir. İkincisi, her türlü dogmadan uzaklaşıp farklı deneyimlere ilgi duymak, klasik dinlerin gerçek olamayacağı şeklindeki kanaate varmaktır. Üçüncüsü, kolektif oluştan kişisel dindarlığa dönüşümün sonucu şifa, esenlik, sevgi, hümanist değerler ve etkin anlamlı ilişkilere girmek gibi bireysel faaliyet ya da uygulamaların gittikçe daha fazla güçlendirilmesidir. Dördüncüsü, Klasik dinlerin hiyerarşi yapısı yerine daha eşitlikçi bir yaşam görünümüne doğru gittikçe daha sınırları belirsiz algılara sahip olmasıdır. Beşincisi, teolojiden antropolojik boyuta geçiştir. Altıncı ve son karakteristik, bir dönüşüm olarak ölümden sonraki yaşam yerine bu dünyaya ve dinamik hayata odaklanmaktır. Neticede bu anlayışta Tanrı’nın insanda ve bu dünyada yerleşik içkinliği kabul edilirken öte alemdeki sonsuz ceza olarak cehennem inancı ve ödül alanı olarak cennet dışlanacaktır.
Agnostik Monoteizmler: Huxley’ci bir perspektifle Tanrı hakkında doğru veya yanlış gibi kanaat ile varlığı veya yokluğunu dair herhangi bir görüş bildirmeyen agnostisizm, bu tartışmaların dini doğrulama anlamına geldiğini ileri süren anlayıştır. Agnostisizm, bir sonuç değil de arayış içindekilerin tavrı olarak Tanrıya inanan (teist) ile inanmayan (ateist) arasında orta yoldaki bilinemezci olanı işaretler. Bu bakımdan agnostik, hiçbir şeyin bilinmediği veya Tanrı’nın varlığı başta olmak üzere maddi olmayan metafizik hiçbir şeyin asla bilinemeyeceği inancını sahiplenmiş kişi olarak tanımlanabilmektedir. Günümüz inanç literatüründe bir de kamusal agnostisizm vardır ki; kamusal alanda agnostik davranma gereğinin dinsel ve Tanrısal inanç veya inançsızlıkla ilişkisi enine boyuna irdelemekte olup o, küresel kapitalizm, küreselleşme ve bireyselleşme kavramları ile dinamik bir ilişki içindedir. Zira seküler büyük ekonomik güçler, insanların agnostik olmasını kendi çoklu çıkarları için daha uygun bulmaktadırlar. Agnostisizm, özellikle 2000 sonrası oluşan inanç haritalarında, bir zihniyet, anlayış veya yöntem olarak genel anlamda insan hakları, sivil haklar, yönetimler, yetkiler ve sınırlar, laiklik, dinî özgürlükler gibi yaygın dinamik kavramları “politik post-truth agnostisizm” diyebileceğimiz tarzda etkilemektedir.
Neticede önümüzdeki yakın zamanlar, dindarların elinde inançları ister ateist, ister politeist ister monoteist olsun çoğu dindar dünya toplumlarını ve sosyo-politik kurumlarını tarayacağı bir döneme dönüşeceği açıktır. Dahası çağdaş din bilimlerinde yeni metodolojik yönelimlerde bu tipolojinin, içerdiği bilişsel ve rasyonel aygıtlarla insanların psikolojik, sosyolojik, politik, felsefi ve fideist deneyimlerini anlayabilmek için “bir veri sağlayıcı yaklaşım” olarak kullanılmak istenecektir. Artık Müslümanlar Muvahhid kalmak üzere Tevhidi korumak zorunda olacaklardır.
Prof. Dr. Mustafa ALICI
Anahtar Kelimeler: Tevhid, İslam, Dinler Tarihi, Monoteizm, Postmodernizm