Tıp Bayramı Anım: Şeriat karşıtı Profesörün şeriat adamına övgüsü

1970 yılının Ocak ayı sonunda, 25 yaşına girmeden bir imtihan sonucu Süleymaniye Camii İmam Hatipliğine tayin edildim.

Her Cuma Sevgiliye Vuslat Günü Gibiydi

Konusunu ve işleniş şeklini belirlemede fikir sancıları çektiğim hutbelerimi yorucu bir çalışmayla ancak yazabiliyordum. Her Cuma benim için sevgiliye vuslat günü gibiydi. Nasıl bir şevkle minbere çıktığımı gereğince anlatamam. Minberden baktığınızda cemaatimizin oluşturduğu muhteşem görüntü büyüleyiciydi. Hele hele yakıcı bir iç ezan okunduysa hutbeye başlamak için çırpınırdım.

Hutbelerim yavaş yavaş kıvamını buluyordu. Aylar biri birini takip etti ve ilk Kurban Bayramına ulaşmıştık. Süleymaniye’de bayram sabahları hakikaten bir başka olurdu. Güzelim ülkemizin her köşesinden insanlar bir araya gelir Millet/Ümmet olmanın hazzını yaşarlardı.

Yahya Kemalin Ezansız Semtler isimli makalesinde iç hüznü ile dile getirdiği üzere kendisi gibi ana gövdeden koparak batılı bir yaşantının izini sürenler içinden süzülüp gelenler de olurdu.

Yahya Kemal ve Prof. Dr. Derviş Manizade

Bir bayram sabahında Büyükada camiine gelip iki hamal kardeşinin arasına yerleşen Yahya Kemal gibi bir Kurban Bayramı sabahında Süleymaniye camiine gelerek cemaatin arasına karışan Profesör. Dr. Derviş Manizade de batıcı yaşantının içinden kopup gelenlerden biri miydi bilmiyorum. Süleymaniye Camii Hatibi olarak varlığından bile haberdar olmadığım Kıbrıslı Derviş Manizade’yi sonraları da yüzyüze tanıyamayacaktım ama o kendisini bize tanıtacaktı. Bizim de, bir batılı yaşantı içinden gelen bir entelektüel tarafından nasıl görülüp değerlendirildiğimizi öğrenecektik. Daha da önemlisi Hakka çağrıda yaşadığımız eksiklileri fark edebilecektik.

Eminönü Müftüsü İsmail Sezginin Vaazı

Elli yıl kadar önce İstanbul’un nüfusu günümüzle kıyaslanamayacak kadar azdı. Özel arâbalar da sayılıydı. Ulaşım imkânları yetersizdi. Böyle iken her iki bayram sabahlarında da Cami dolardı.

Ben gerekli hazırlığımı yapmıştım. Bayram namazını kıldırdıktan sonra Minbere çıkıp mahşerî bir kalabalık oluşturan cemaatimize hutbemi okumak/sunmak için Mihrab’ da yerimizi almıştım. Dikkatleri çekecek kadar gençtim ve üzerimde de bilinen siyah bir cübbe değil değil ama vücuduma uygun dikilmiş bembeyaz bir cübbe vardı.

Bayram namazını kıldırıp Minbere çıktım ve “İslâm İnsanına Muhtacız” başlıklı hutbemi sundum. Sunarken derin bir haz içindeydim. Minberde ayakta sunum hazzınızı ve cemaate hakimiyetinizi pekiştiriyordu.

Böylece ilk Kurban Bayramı sınavını vermiş olduk.

Mit’in Arşivi Var da Görevli Meleklerin Yok mu?

Prof. Dr. Derviş Manizade’ ye dönüş yapacağız . Tam bu bölümü yazarken birden aklıma İsmail Müftüoğlunun Adalet Bakanlığı döneminde Mit’i ziyaretine ilişkin kendisinden bizzat dinlediğim açıklamaları ve değerlendirmeleri geldi.

Mit’i ziyarete gittiğinde kendisini, fi tarihinde falanca yerde Akıncılara hitaben yaptığı konuşması ile karşıladılar. Verilmek istenen mesaj; dün olduğu gibi bu gün de gözetim altında olduğuydu.

Mit kişiyi arşivinden çıkardığı geçmişine ait bir konuşması ile karşılar da Rabbimin görevlendirdiği melekler de Mahşer Günü beni Süleymaniye caminde sunduğum bir bayram hutbemle karşılayamaz mı ? Mahşer Onun, Melekler Onun ve Cennet de Onun değil mi?

Kurban Bayramından Sonraydı

Kurban Bayramı’ndan sonraydı da ne kadar sonraydı kesin olarak bilemiyorum.

Bir gün Süleymaniye Camiine doğru gelirken Cuma cemaatimizden olup tıpta talebe olan bir gencimiz elindeki bir dergi ile bana doğru geldi. Bu dergiyi gördünüz mü diyerek bana uzattı. Tıp Bayramı sebebiyle çıkarılmış özel sayı bir dergiydi. Sormama fırsat vermeden dergide yer alan Prof. Dr. Derviş Manizade tarafından yazılmış Süleymaniye’den İlhamlar başlıklı yazıyı gösterdi. Yıllarca sakladığım bu dergiyi evimi taşımam sırasında kaybettim. Yazı beni derinden etkilediği için dergiyi yitirdiysem de yazının içeriğini hafızamda koruyabildim.

Manizade tıpkı Yahya Kemal’in Büyükada camiine geldiği gibi Süleymaniye Camiine gelmiş, caminin ihtişamı içinde bayram sabahının ruhaniyetini soluklamak için kendisini cemaatin arasına bırakı vermişti. Vaaz başlayınca da vaaza kulak vermeye başlamıştı. Bayram namazının ardından da zevkle dinlemeye başladığı genç ve gür sesli hatibin beğenisini kazanan hutbesiyle şahsı ve ülkesi adına ümitleri yeşermişti. Değerlendirmesi şöyleceydi:

“ Bayram vaazını yapan hocanın vaazı derinlikten yoksundu ve yüzeyseldi. Üslubu da yetersizdi. Hz. İbrahim’in oğlu İsmail’i kurban etmesi olayını anlatımı da kabacaydı ve de sıkıcıydı. Bütün ruhani neşemi yitirmekte iken bembeyaz bir cübbe giyinmiş genç bir adam Minbere çıktı. Davudi sesi ve düzgün Türkçesiyle ülkemizin problemlerini ve çözüm yolarını tam bir vukufla dile getirdi ve muhtaç olduğumuz insan tipinin özelliklerini verdi.

Bu bilgin genç hatibi derin bir iç huzuru ile dinlerken düşündüm. Ülkemizin geleceği için vaazda örneğini izlediğimiz Şeriatçi kafaları gidermeli ama bu bilge gencin benzerlerini yetiştirmeliydik.

Hatibi dinlerken gönül dünyam aydınlandı, huzurum arttı. Süleymaniye’den hayat yolumu ışıklandıran ilhamlarla ayrıldım.”

Yazı bu minvalde kaleme alınmıştı. Hutbemiz nitelendirildiği kadar doyurucu ve etkili miydi?

Prof. Manizade genç hatibi beğenmişti. Beğenilen hatip Şeriat bağlısıydı. Beğenilen görüşler şeriati yansıtıyordu. Yani Manizade’nin gerçek şeriat adamı olan kişilerle problemi yoktu. O İslâm Şeriati adına oluşturulan olumsuzluklara karşı idi. Bir diğer anlatımla o;

İlim ve tekniğe karşı tutucu ve karanlık fikirlere, babadan oğula geçen fert

ve zümre istibdadına, kadına hak ve hürriyet tanımayan katı doğmalara sömürücü kişi ve düzenlere karşı sabrı ve kanaati öneren öğütlere, yakan­ yıkan­ fikri prangaya vuran ve hürriyeti kısıtlayan savaş ülküsüne, ilkel ceza yasalarına, sıkıcı ve bunaltıcı dînî merasimlere, yaşama arzularını körelten felçli emirler ve yasaklara…” karşıydı.

Bütün mesele gerçek İslâm’ı öğretecek hutbeler sunabilmektir. Pek tabii ki cami içi irşad söylemlerini geliştirmek yeterli değildir. Ama bir hatibin yapabilecekleri sınırlıdır. Biz de Süleymaniye camii hatibi olarak gücümüzün yettiğini yapmaya çalıyorduk. Çünkü biz yapabileceklerimizden sorumluyuz:

“O halde elinizden geldiği kadar gücünüz yettiğince yolunuzu Allah ve kitabıyla bulmaya çalışın. O’nu dinleyin ve itaat edin ve kendi iyiliğiniz için Allah rızasını kazanma yolunda karşılıksız harcamada bulunun. Kim nefsinin aç gözlülüğünden, hırsından ve cimriliğinden korunursa işte onlar kurtuluşa erip umduğuna nail olanlardır.” Teğabun, 64/16)

Not. Bu yazı bazı kısaltmalarla Ali Rıza Demircan hocanın Güzel Kul Olma Mücadelem isimli hatırat kitabından alınmıştır.

Recent Posts

  • Gündem

Uluslararası Ceza Mahkemesi, Netanyahu ve Gallant İçin Yakalama Kararı Çıkardı!

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…

5 saat ago
  • Gündem

KUR’ÂN ARAŞTIRICISIYDI BEL’AM MI OLDU!

Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…

5 saat ago
  • Gündem

YALNIZCA VE SADECE MİLLETİMİZİN ASKERLERİNE MUHTACIZ

Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…

9 saat ago
  • Gündem

İBB Meclisi’nde İstanbul’da Suya Her Ay Zam Yapılacak

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…

10 saat ago
  • Gündem

Marmara’da Lodos: Deniz Ulaşımı Olumsuz Etkilendi

İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…

11 saat ago
  • Makale

Evrensel Bir Kişilik Profili: Ebu Leheb ve Karısı (1)

Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…

11 saat ago