İnsanlığın başlangıcından buyana Yüce Allah tarafından gönderilen tüm peygamberlerin ortak ana hedefi, insanlar arasında toplumsal uzlaşı, barış ve adaletin sağlanmasıdır. Bu durum, Kur’an-ı Kerim’de şöyle haber verilmektedir:
لَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا بِالْبَيِّنَاتِ وَأَنزَلْنَا مَعَهُمُ الْكِتَابَ وَالْمِيزَانَ لِيَقُومَ النَّاسُ بِالْقِسْطِ
“Muhakkak ki biz, peygamberlerimizi çok açık beyanlarla gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için de beraberlerinde kitabı ve mizanı/adalet ölçüsünü da indirdik.”[1][1]
Ayrıca âlimler ittifak halinde, bütün peygamberlerin ve onlar vasıtası ile gönderilen bütün kutsal kitapların ortak ana hedefinin, tüm insanların canını, malını, neslini/namusunu, inancını/dinini ve aklını korumak olduğunu kabul etmişlerdir.[2][2] Bu durum, ancak adil yöneticiler vasıtasıyla sağlanabilmektedir. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerimde bu hususta Sebe Kraliçesi Belkıs’ı örnek olarak göstermektedir. Hz. Süleyman’ın (as.) mektubu Kraliçe’ye geldiği zaman, o, halkın ileri gelenlerini toplamış ve aralarında şu konuşma geçmiştir:
قَالَتْ يَا أَيُّهَا المَلَأُ أَفْتُونِي فِي أَمْرِي مَا كُنتُ قَاطِعَةً أَمْراً حَتَّى تَشْهَدُونِ قَالُوا نَحْنُ أُوْلُوا قُوَّةٍ وَأُولُوا بَأْسٍ شَدِيدٍ وَالْأَمْرُ إِلَيْكِ فَانظُرِي مَاذَا تَأْمُرِينَ قَالَتْ إِنَّ الْمُلُوكَ إِذَا دَخَلُوا قَرْيَةً أَفْسَدُوهَا وَجَعَلُوا أَعِزَّةَ أَهْلِهَا أَذِلَّةً وَكَذَلِكَ يَفْعَلُونَ وَإِنِّي مُرْسِلَةٌ إِلَيْهِم بِهَدِيَّةٍ فَنَاظِرَةٌ بِمَ يَرْجِعُ الْمُرْسَلُونَ
“Kraliçe, ‘Ey ileri gelenler! Bu konuda bana görüş bildirin. Çünkü ben, siz yanımda olmadıkça, hiçbir işe kesin olarak karar vermem’ demişti. Onlar, ‘Biz, güçlü kimseleriz ve çok zorlu savaşçılarız. Yine de söz senindir. Kararını sen ver’ demişler. Bunun üzerine Kraliçe, şöyle devam etmiştir: ‘Muhakkak ki hükümdarlar bir ülkeye girdikleri zaman, orayı ifsat edip harap ederler. Oranın halkının şerefli olanlarını zelil ve perişan ederler. İşte onlar, böyle davranırlar! Ben ise, onlara hediye ile bir heyet göndereceğim ve elçilerin ne gibi bir haber ile döneceklerini bekleyeceğim’ demişti.”[3][3]
Süleyman Ateş, Sebe’ kraliçesi ile ilgili bu ayetleri yorumlarken, onun hakkında şöyle bir yorumda bulunmuştur: “O, Sebe kavminin başında bulunan bir kraliçedir, yani o bir kadındır. Ayetlerin söz geliminden, bu kraliçenin, zeki olduğu, toplumu iyi yönettiği, fevrî davranışlarla insanları felâketlere atmadığı anlaşılmaktadır.”[4][4]
Bu kraliçe, Kur’an-ı Kerim’de toplumu çok iyi idare eden bir yönetici örneği olarak gösterilmektedir. O, Müslüman olmadığı halde yönetimdeki başarısı nedeniyle Yüce Allah tarafından övülmektedir. Bu kraliçenin Kur’an-ı Kerim’de nakledilen sözlerinde ifade edildiği gibi, “Muhakkak ki hükümdarlar bir ülkeye girdikleri zaman, orayı ifsat edip harap ederler. Oranın halkının şerefli olanlarını zelil ve perişan ederler. İşte onlar, böyle davranırlar!”
Yine Kur’an-ı Kerimde haber verildiğine göre, toplumlar çoğunlukla mütrefler/şımarık yöneticiler yüzünden helak olmuşlardır. Çünkü onlar, Müslüman geçinse de egemenliğin verdiği sarhoşlukla adaleti terk eder, zulüm, haksızlık ve ayırımla toplumu ifsat ederler. Onlar, girdikleri toplumlardaki değerli ve şerefli insanları zelil eder, şahsiyet fukarası yalakaları da hak etmedikleri makamlara çıkarırlar.
Çeşitli ayetlerle bu konuyu çok daha geniş izah etmek mümkündür. Unutmamak gerekir ki tüm peygamberlerin ve onlar vasıtasıyla gönderilen tüm kutsal kitapların ortak hedefi, insanlar arasında toplumsal uzlaşı ve barışı sağlamaktır.
Herkese selam, saygı ve hürmetler!
[5][1] el-Hadîd 57/25.
[6][2] Ebû Hamid Muhammed b. Muhammed el-Gazzali, el-Mustasfa, Mısır 1937, I, 288: Ebû İshak İbrahim b. Musa eş-Şatıbi, el-Muvafekat fi Usuli’ş-Şeria, thk. Muhammed Hasaneyn Mahluf, Dâru’l-Fikr, Mısır 1975, II, 8 vd.; Seyfuddin el-Amidi, el-İhkam fi Usuli’l-Ahkâm, Mısır 1967, III, 252; Ebu Zehra, Kur’an Nizamı, trc. Ali Arslan, Ankara 1969, s. 61; Mustafa Baktır, İslam Hukukunda Zaruret Hali, Akçağ Yayınları, Ankara 1981, s. 177 vd.; Osman Eskicioğlu, İslam Hukuku Açısından Hukuk ve İnsan Hakları, Anadolu Matbaacılık, İzmir 1996, s. 280 vd.
[7][3] en-Neml 27/32-35.
[8][4] Süleyman Ateş, Yüce Kur’ân’ın Çağdaş Tefsiri, VI, 399.
Prof. Dr. Nurettin Turgay