Gün geçmiyor ki, toplumumuzda bir sosyal yara,
bir huzursuzluk ve ızdırap ile karşılaşmayalım.
Aile. gençlik, hukuk, siyaset ve ahlaki alanda akıl almaz uygunsuzluk,
düzensizlik ve istismar olmasın.
Bütün bunların yanında toplumda bir vurdumduymazlık, kanıksama ve ilgisizlik var.
Sanki, idrakini kaybetmiş, hayal dünyasında yaşayan ve duyguları kaybolmuş bir kaosu yaşıyoruz.
Medya, bizi gerçek dünyadan alıp, hayal ve zaaflarla dolu bir dünyaya çekmekle meşgul. Hatta, bunun da ötesinde; duygu, düşünce ve yaşayış olarak bizleri sanal alemde, düşünce ve idrakimizin dışına sürüklüyor.
Siyasiler, yeni bir kültür ve ahlak sistemi oluşturmak ve toplumsal
gücü güçlendirmek yerine, kendi kişi ve grup başarılarına yol açacak parlak
vaadlerle bizleri çatışan “taraftar”lar haline getirmeye çalışıyor.
Aileler, lüks ve aşırı tüketimin cenderesinde, gereksiz masraf ve harcamaların
getirdiği zorlu bir hayatın ihtiyaçlarıyla boğuşuyor.
Büyük şehirlerde, koşuşturan ve çevresindeki olayları bile gereği gibi inceleyemeden dar ölçekli ve sathi yaşama hedefleri içine sıkışmış, şuursuzca dolaşan insan kalabalıkları ile karşı karşıya kalıyoruz.
Büyük sanayi işletmeleri içinde, tv ve radyonun empoze ettiği küçük mutluluklarla
mutlu olmaya çalışan ve yığın haline gelmiş işçi kitleleri, büyük toplumsal hedeflerden
uzak yaşıyor.
Üniversiteye okumak için gidip, kafelerde kızlı- erkekli gruplar içinde hayatı
bir eğlenceden ibaret görüp, kitap okumaktan sıkılıp, kolay yoldan mezun olup,
kendilerini büyük iş ve yüksek statülere
layık gören vasıfsız ve hayalperest büyük öğrenci kitleleri ile yüzyüzeyiz.
Birbirlerini sevdiğini zannedip, sadece
fiziki ve cinsi arayış ve
beklentiler ile yuva kurup, daha sonra
basit konulardan dolayı birbirleriyle şiddetli geçimsizlik yaşayarak boşanan genç
evliler görüyoruz.
Aşk hayatı yaşayarak, kuralsız ve ölçüsüz
beklenti ve istekleri sebebiyle birbirlerini yıpratan ve karşı cinse düşman haline
gelen modern (!) arkadaşlıklar!..
İnternet, sosyal medya ve cep telefonunun kurgulanmış oyun ve eğlenceler ile,
gerçek hayatın zevk ve bilgilerinden uzaklaşan, “dijital dünya
hapishanesi”ne kendilerini atan
yığınlarca gençliğimiz, ipnotize edilmiş bir şekilde yaşıyor.
Bütün bu manzaralar, toplumda bir sapma ve
çürümeyi gösteren örneklerden birkaçı.
Örnekler hayata mana katacak ve yönlendirecek değerler ve dolayısıyla kimlik,
kişilik kaybından ve normlardan uzaklaşma ile açıklanabilecek çözülme
hikayelerine yol açıyor.
Şu soruyu sormak durumundayım. Varolan bir değerler ve kültür sisteminden fayda
görmediğimizden ml, bu yozlaşmaya uğradık? Yoksa, zevk ve ihtiraslarımızın
kölesi olduğumuz için mi, kendi hayat anlayışı ve değerler sistemimizden
koptuk?
Bu sorunun doğru cevabı, bizim asıl yönelmemiz gereken dünyayı bize
gösterecektir.
Aşırı hürriyet isteyenler, değer ve kurallı bir hayatı sürdüremez ve belirsizliğin
girdabında kaybolurlar.
Toplumdaki çürüme olayı, fiziki ve organik değil, manevi ve bilgi kaynaklıdır.
Fakat etkileri, fiziki, iktisadi ve sosyal hayatta da kendisini göstermektedir.
Öncelikle değerlerin bilgisi ve bilgiyle uyumlu yaşama felsefesi, bizi şuurlu
ve ölçülü bir hayat anlayışına kavuşturacaktır.
Şu anki durumumuz, ölçüsüzlük ve belirsizliktir. Şuur ve manadan uzak, yönlendirilmiş ve saptırılmış arzu ve düşüncelerin anaforu içindeyiz. Kendi varlık gerçeğimizi, sosyal ihtiyaçlarımızı ve dini misyonumuzu bilerek davranış ve yaşayış hedefimizi bu bilgi ile belirleyerek yaşama, sosyal çürümeyi durduracak yegane çözüm yoludur. Çünkü, bunalımın kaynağı da ahlaki ve sosyal temellidir.
Prof. Dr. Sami ŞENER
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi