Seçim arifesindeyiz. Ülkemizin vicdanı olması gereken başta ilahiyatçılar olmak üzere okumuşlar hadi aydınlar diyelim devreye girmeli değil midir? Yalakalığa ye yıkıcı muhalefete yer yermeden inançlı veya inançsız, doğru veya eğri herkesi adalete ve erdemlere çağırması gerekmez mi? Bir diğer anlatımla Katılımcı olmaları icab etmez mi?
Bütün peygamberlerin ve Kutsal kitapların ortak tebliği anlamına İslâm Dini’nin özünü bir hayat düzeni olarak kavrayamayan bazı bilginler, soyut akılla putlaştırdıkları demokrasiye yeni görevler yükleyerek onu KATILIMCILIK olarak niteleyip yüceltirler.
Dünyamızın yükselen değeri olan Katılımcılık, düşünceler, projeler, eleştiriler ve öncü atılımlarla toplumu koruyup geliştirmek ve mutlu edici daha üst bir düzeye çıkarmaktır. Katılımcılık kişiyi toplumuna hizmetçi kılan yoldur. Ne var ki Katılımcılık Allah’a ve ölüm ötesi hayatına iman temeline dayandırılamaz ve İslam vahyi ile beslenemezse gerektiği şekilde sürekli ve etkili kılınamaz.
İslam’ın yasalarını/kurallarını koyan insanı yaratan Allah olduğu için İslam insan doğasıyla örtüşür. Örneğin Katılımcılık da bu örtüşmenin bir örneğidir.
Evet Katılımcılık İslam’da Emir bi’l-Ma’rûf ve Nehiy ani’l-Münker olarak Müslüman kişilere yüklenmiş bir görevdir. Bu görev hayırlı toplum olmanın da gereği kılınmıştır.(Al-i İmran 110)
Marûf İslamî kurallardır. İnsanlığın yerleşik değerleridir. Ortak akıl, faydalı tecrübeler ve ilmî verilerdir. Örneğin zekât, hukuki ve sosyal adalet, sözlere ve sözleşmelere bağlılık, danışma ve dayanışma, insan haklarına saygı, özde sözde, doğruluk, insanlara yararlı atılımlar -yatırımlar, ilmî-kültürel hamleler ve evlilik, boşanma, miras ve ceza hukuku türü bütün İslami ölçüler Marûf’tur.
Münker ise Marûf’un zıddıdır. Bir diğer anlatımla İslam dininin, ortak aklın ve ilmin ret ettiği sistemlerdir, uygulamalardır. Örneğin Allah’ı ve Kur’ânî yasalarını tanımama, faiz, zulüm, zina, eşcinsellik, kendini beğenip despotlaşma… bütün yolsuzluk türleri, eğitim ve ekonomiye… ilişkin yapıların bir kısmı Münker’dir.
Güç ölçüsünde sözlü, fiilî ve kalbî olarak Marûf’a çağırmak ve Münker’den sakındırmak İslam’ın buyruğu olarak görevimizdir. Rabbimiz, müminlerin içlerinde bu görevi üstlenecek özel birliktelikler/ sivil örgütler oluşturulmasını da emretmektedir. Al-i İmran 104’de şöyle buyrulmaktadır:
“ (İslam’ın iman ve yaşam kurallarına inanan) sizlerin içinizde Hayra çağıracak, Marûf’u emredecek ve Münker’den sakındıracak ümmetler/birliktelikler oluşturun. ‘Dünya ve âhiret’ başarıya ulaşacak onlardır.” (Al-i İmran 3/104)
Hayra çağırıcı, Marûf’u emredici ve Münker’den sakındırıcı ümmet vasıflı birliktelikler/sivil örgütler, Tevbe 71’e göre birbirlerini hukuken temsil ve tasarrufa yetkili kılınan bilgili ve bilinçli erkek ve kadın Müslümanların daha bir görevidir.
Başta eğitimi, ekonomiyi, sanatı, siyaseti ve yönetimi takip etmesi gereken bu Müslüman kişiler ve sivil örgütler, İslamî kuralları ölçü alarak bütün kişi ve kurumlar yanı sıra özelde yönetimleri ve muhalefeti hakka çağıracak, dinimizin ortak aklın ve ilmin ret ettiklerinden sakındıracaktır.
Yaşadığımız laik düzende en büyük eksikliğimiz budur. Yani hayra çağıracak, Marûf’u emredip Münker’den sakındıracak mümin kişiler ve sivil örgütlerden yoksunluk…
Sahi biz on binlerce ilahiyatçı ne işe yararız?
Laik yasalara bağlı ve yabancı dış etkilere açık olan İslam yoksunu siyaset, eğitim, sanat ve ekonomi uyarıcı kişi ve kurumlardan yoksun olduğu için giderilmesi gereken Batıl’larla iç içedir.
Hayat boşluk kabul etmez . Yalnızca Allah’ın rızasını gözeterek çağrıda bulunacak müminlerin yerini toplumumuzda neme lazımcılar, yalakalar ve kinleri ağızlarından fışkıran yıkıcı muhalifler almaktadır.
Evet Hayra çağırma, Marûf’u emretme ve Münker’den sakındırma gereğince yapılamadığı için:
a.) Nemelazımcılık yaygınlaşmakta, bir diğer deyişle enteller arasında bile “Sana ne kardeşim” şeklindeki sorumsuzluk belası toplumu kuşatmaktadır.
b.) Etkili ve yetkili yöneticilere karşı yalakalık gelişmektedir. Bu da toplumsal çürümeye yol açmaktadır. Peygamberimiz bizi uyararak şöyle buyurmaktadır:
Ey insanlar! Şu dünya malları var ya, onlar pek cazibelidir, pek albenilidir; sizi celbeder. Bu dünya mallarını kim harama bulaşmadan elde ederse, sahip olduğu mallar bereketlendirilir; sürekli kılınır, yararı görülür.
Sakın ha birbirilerinizi övgü yoluna gitmeyin; birbirinize dalkavuk /yalakalık etmeyin/ aşırı övgüye yönelmeyin. Zira aşırı övgü, övülen kişiyi boğazlamaktır.
Kişiyi mânen boğazlamak onu kendini beğenir kılarak erdemsizleştirmektir -despotlaştırmaktır.
c.) Evet, Marûf’u emretme ve Münker’den sakındırma gereğince yapılamadığı için, suizan, hata araştırma, aleyhte konuşma, aşağılama ve iftiraya dayalı yıkıcı ve düşmanca muhalefete yol açılmaktadır.
Hulasa çok ses duyurulmakta ve çağrılar yapılmakta ama hayırlara alan açılamamaktadır.
d.) Sayıları ve etkisi çok az bizler gibi kişilerce İslami emirler ve yasaklar çizgisinde yapılan çağrılar da aleyhte kıyam ve fitne görülerek dışlanmaktadır. Kur’ân ifadesiyle sevilmemektedir. (Araf 79)
Neme lazımcılıkları, yalakalıkları ve yıkıcı muhalefetleri sebebiyle bizzat kendileri fitne olanlara hiçbir şey anlatılamayacağını biliyoruz.
Biz, öğüdün müminlere fayda sağlayacağı ümidiyle ve de Rabbimiz katında mazeretimiz olması amacıyla görevimizi yapmaya çalışıyoruz. (Zariyat 55; A’raf 164)
Sözü insanlık önderi Peygamberimizin uyarısına bırakalım:
“Canım egemenliği altında bulunan Allah’a yemin ederim. Sizler mutlaka Marûf’u emretmeli ve Münker’den de sakındırmalısınız.
Yok eğer böyle yapmazsanız Allah kısa bir süre geçmeden üzerinize azabını salar. ( Siyasi, iktisadi, ahlaki felaketler ve tabii afetler şeklinde değişik türden azaplar geldikten) sonra O’na dua edersiniz ama duanız kabul edilmez.” (R.Salihin B. Filemri bil Marûf)
Ali Rıza Demircan
Katılımcılık, Yalaka, Yıkıcı Muhalefet, Hakka çağrı