İngilizlerle 1838’de yapılan Serbest Ticaret anlaşması; etkisini günümüze kadar tercih edilen iktisadi politikalarla, küresel finans sisteminin periyodik olarak yapılandırılması ile sürdürmüştür.
Küresel finans sistemin iki temel kırılma noktasını görüyoruz. Finansal egemenliğini, halklar üzerinde sürdürmesi için, çıkardıkları iki büyük dünya savaşı ile sağlamlaştıran finansal emperyal; hedeflerini kutsal bir hedef ekseninde gerçekleştirmek için günümüze kadar sürekli güncellenerek yapılanmaktadır.
Üniversitelerde akademik olarak bu yapılanmaya hizmet edecek ve ülkelerin eğitim müfredatlarına yerleştirilecek teoriler üretmektedirler. Böylelikle her yerde aynı oyun rahatlıkla oynanabilsin.
Paranın geçirdiği tüm evreler, finans sisteminin uluslararası yeni kodlarla yazılması, tüm dünyayı kontrol eden bir krallık hedefini gütmektedir. Hedefe ulaşmak için bir çok tanımlama yeniden yapılarak, modern bir çıkış yolu olarak taktim edilmektedir.
Gelinen nokta, dünyada Gelişmiş ve gelişmekte olan bütün ülkelerin sürekli borçlarının arttığı gerçeğidir. Bu gerçeğin görünmemesi için, siyasal ve ekonomik krizler sürekli çıkartılır. Çünkü sürdürülebilir borçlanma modeli olan sistem, bir tekrar ve ayni yaşanmışlık üzerine kurgulanmıştır. Oyun kurucular değişmiyor, sadece uyanma eğilimi gösteren topluluklar için kuralları değiştiriyorlar. Bu kuralların değiştirilmesi için, gereklilik arz ettirecek krizleri çok rahatlıkla çıkartabiliyorlar.
Türk ekonomisine baktığımızda; 1838’de İngilizlerle yapılan Serbest ticaret anlaşması ile Osmanlı’dan günümüze kadar istikrarlı biçimde değişmeyen ve sistematik olarak uygulanan, aynı amaca hizmet eden ekonomik politikalar olarak uygulanmıştır. Bu politikaların uygulanması için; gerekli askeri darbeler, siyasete yapılan müdahaleler, Nato ile derin devletin üzerinden gerçekleştirilmiş suikastlar, toplumu gerecek ayrılıkların ajanlar tarafından sürekli basın desteği ile gündeme getirilmesi, bu küresel finansın emperyal hedefine ulaşmak içindir.
Ekonomide bir “Dejavu” yaşıyoruz.Fransızca’da “daha önce görüldü”anlamına gelen dejavu; küresel finans sisteminin bankalarla sağladığı mevcut durumdaki gücü, diledikleri zaman ekonomik krizleri çıkartabilmelerini sağlamaktadır.
Mevcut yapısı ile ve işleyiş biçimi ile bankaların güçlü olması; Türk devletinin ve Türk milletinin zayıflığı demektir. Paranın millileşmesi gibi önemli olan bir konuya alt yapı hizmetini verecek bankalarında yeniden yasal düzenlemelerle; milleti ve devleti ekonomik olarak zayıflatan bütün unsurlardan arındırılmalıdır. Buradan taviz iktisadi bağımsızlıkla direk ilgilidir.
Kripto bürokrasinin çok sinsice ve sabırla; ilişki kurulamayacak biçimde zamana yayarak çıkarttırdıklarıbanka yasaları var. Bu yasaların gerekliliği Merkez Bankası gibi Basel’e bağımlılık arz eden vizyon açıklamalarına paralel yasalar olarak rahatlıkla görülebilir.
Bankalar; tüm menkul ve gayrimenkul kıymetler üzerinden kredi vermesine zemin olacak dijital para üretme yetkisi ile 20/06/2013 tarihinde çıkartılan 6493 nolu kanun olan “Ödeme ve menkul mutabakat sistemleri, ödeme hizmetleri ve elektronik para kuruluşları hakkında kanun”konuya hakim kişiler tarafından dikkatli incelendiğinde küresel bankacılık borç finans sisteminin yeni evrilme sürecindeki finansal egemenlik kurma çabasını görecektir.Bu yasalarla bankalara verilen yetkiler, gün geliyor ekonomik kriz olarak millete bedel olarak ödettiriliyor. İşte bu bir “dejuva” dır.
Bugün verilen kredilerin sorumluluğu bankalarda yoktur. Sanal para verilip gerçek alınan teminatlarla yük halkın üzerine yıkılmaktadır. Toplanan mevduatların sorumluluğu bankalarda yoktur. Mevduat garantisi 100 bin TL dir. Bu rakamın üstünde hiç bir mevduat sürdürülen borca dayalı para kredi sistemi içinde güvence altında değildir.
Verilen yüksek kredilerle önce teminat alarak mevduat yaratan bankacılık sistemi, hiç bir şekilde verilen kredilerin geri dönemeyeceğini bilir.
Bankacılık sistemi; yetersiz para miktarının piyasadan sürekli ayni sistem içinde millet ve devlet tarafından borçlanarak giderilmeye çalışılacağını bilir. Bu kurgu içinde borç döngüsü sürekli tekrar eder.
Başkanlık sistemine geçtiğimizde; Türk ekonomisinden bu dejavunun çıkartılması şarttır. Aksi taktirde hiç bir şey değişmeyecektir. Sistemin bu işleyiş biçimi ile uzlaşılması söz konusu değildir.
Yeni siyasal sistemimizin güç; bu sürekli borçlanarak büyüme modeli kaldırılarak, iktisadi sistemimizin yeniden yapılanarak milli ve yerli bir modelle taçlandırılmalıdır.
Elbette Allah’a hamd ederek bankalarımızın güçlü olduğunu söyleyenler tarafından bu devrimsel iktisadi yeni kuram gerçekleşemez.
Selam ve dua ile…
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi