Azerbaycan’ın Bakü kentinde düzenlenen COP29 İklim Zirvesi, Türkiye ve Bangladeş ilişkilerinde yeni bir dönemin habercisi olarak dikkat çekici diplomatik temaslara sahne oldu. 11-12 Kasım 2024 tarihlerinde gerçekleşen bu zirvede, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Bangladeş’in Başdanışmanı Prof. Muhammad Yunus ile bir araya geldi ve Yunus’u Türkiye’ye davet etti. İklim değişikliği gibi küresel meselelerde ortaklık potansiyeli sunan bu görüşme, yalnızca çevre sorunlarına odaklanmakla kalmayıp, stratejik ve bölgesel iş birliği için geniş bir zemin hazırlayan önemli bir adım olarak değerlendiriliyor.
Bu yeni diplomatik bağ, Türkiye’nin Güney Asya’daki etki alanını genişletme hedefini ve Bangladeş’in kalkınma yolundaki reform çabalarına yönelik Türkiye’nin desteğini öne çıkarıyor. Erdoğan, Türkiye’nin Bangladeş’in toplumsal ve ekonomik reformlarına mümkün olan tüm desteği sağlayacağını belirtirken, bu iş birliğinin iki ülke arasında insani yardım, kültürel değişim, ekonomik ve teknolojik ortaklık gibi geniş bir yelpazede yeni kazanımlar getirebileceği vurgulanıyor. Türkiye ve Bangladeş’in Müslüman dünyasında dayanışma içinde hareket eden güçlü stratejik ortaklar olarak ortaya çıkması, bu yakınlaşmanın hem bölgesel hem de küresel etkilerini derinleştirebilir.
Erdoğan’ın Prof. Yunus’a yaptığı kişisel davet ve Türkiye’nin Bangladeş’in dönüşüm odaklı reformlarına verdiği destek, Türkiye’nin Asya’daki etkisini artırmaya yönelik küresel stratejisiyle uyumlu bir diplomatik yaklaşımı yansıtmaktadır. Türkiye, Afrika, Orta Asya ve şimdi de giderek Güney Asya’da çeşitli ülkelere destek sağlayarak kendisini bir arabulucu ve destekleyici olarak konumlandırmıştır. Erdoğan’ın daveti, Türkiye’nin Bangladeş’in bölgesel zorlukları aşarken değerli bir müttefik olabileceğine olan inancını göstermektedir. Eşsiz coğrafi konumuyla Türkiye, tarihsel olarak Asya ile Avrupa arasında bir köprü görevi görmüştür. Bangladeş ile ilişkileri güçlendirerek Türkiye, Güney Asya’da etkili bir müttefik ve bağlantı sağlayıcı rolünü daha da pekiştirebilir.
Türkiye ve Bangladeş, ortak İslami kimliklerinden kaynaklanan güçlü kültürel ve dini bağlara sahiptir. Bu temel, özellikle Rohingya mülteci krizi sırasında Türkiye’nin Bangladeş’e sağladığı sürekli insani destekle daha da güçlenmiştir. Türkiye, Bangladeş’e önemli miktarda yardım sağlamış ve Rohingya krizine yönelik uluslararası çabalara katkıda bulunarak Müslüman dünyasında dayanışmaya verdiği önemi ortaya koymuştur. Erdoğan’ın “mümkün olan tüm desteği” sağlayacağına dair vaadi, Bangladeş’e sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyal zorluklar ve insani krizlerle başa çıkmada da yardımcı olma yönündeki yenilenmiş bir taahhüdü yansıtmaktadır.
Yunus ve Erdoğan arasındaki son görüşmeler, bu ortak değerleri güçlendirmektedir. Prof. Yunus, geçiş sürecinde liderlik görevini üstlenirken Erdoğan’ı Bangladeş’e davet etmesi, iki ülkenin halklarını daha da yakınlaştıracak kültürel ve insani bir değişimle sonuçlanabilir. Erdoğan’ın gerçekleştireceği bir devlet ziyareti, eğitim, kültürel miras ve dini diplomasi gibi alanlarda gelecekteki iş birliklerinin temelini atabilir ve Bangladeş ile Türkiye halklarını birbirine daha da yakınlaştırabilir.
Kültürel ve insani desteğin ötesinde, “mümkün olan tüm destek” vaadi, artan ekonomik ve teknolojik iş birliği anlamına gelebilir. Türkiye’nin güçlü savunma sektörü ve teknoloji alanındaki ilerlemeleri, ekonomisini ve savunma kabiliyetlerini modernize etmek isteyen Bangladeş için değerli bir ortak haline gelmektedir. Türkiye’nin Afrika ve Asya’da gerçekleştirdiği projeler, teknolojik uzmanlığını paylaşma ve endüstriyel iş birliklerine katılma konusundaki istekliliğini ortaya koymaktadır. Hızla büyüyen bir ekonomiye sahip olan Bangladeş, yenilenebilir enerji, sürdürülebilir kalkınma ve askeri teknoloji gibi alanlarda bu tür ortaklıklardan faydalanabilir.
Önemli bir iş birliği alanı teknoloji transferi olabilir ve Türkiye’nin savunma sektörü Bangladeş’in yeteneklerini geliştirmede rol oynayabilir. Gelişen bir savunma pazarı olan ve Türkiye’nin üretim ve savunma sanayiinde uzmanlaştığı alanlarda bir iş birliği, Bangladeş’in savunma ihtiyaçlarına uygun bir şekilde katkı sunarken geleneksel müttefiklere olan bağımlılığını azaltmasına da yardımcı olabilir. Tekstil, elektronik ve tarım gibi sektörlerde yapılacak ikili ticaret de ekonomik bağları güçlendirebilir.
Yunus’un diplomatik etkileşimlerinin dikkate değer bir yönü, Güney Asya Bölgesel İşbirliği Teşkilatı’nı (SAARC) yeniden canlandırma çağrısıdır. Son yıllarda büyük ölçüde etkinliğini yitiren bu bölgesel platformun yeniden canlandırılması yönündeki Yunus’un vizyonu, çok taraflı iş birliğine yönelik Türkiye’nin yaklaşımıyla örtüşebilir. Türkiye, Güney Asya işlerine daha büyük bir rol oynamaya hevesli olduğunu göstermiştir. Türkiye SAARC üyesi olmamakla birlikte, Yunus’un çabalarına destek vermesi iki açıdan önemli olabilir: Bölgesel istikrara katkı sağlama kararlılığını simgeler ve Türkiye’nin Güney Asya’da iş birliği sağlayıcı bir müttefik olarak diplomatik rolünü pekiştirebilir.
SAARC’ın yeniden canlandırılması, Türkiye ile diğer Güney Asya ülkeleri arasında ekonomik ve siyasi iş birliklerine de yol açabilir ve bu bağlamda Bangladeş merkezi bir rol oynayabilir. Hindistan’ın etkisinin artması ve Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi ile yeni bağımlılıklar yaratması gibi değişen bölgesel dinamikler göz önüne alındığında, Türkiye’nin desteklediği bir SAARC, özerklik ve dengeli ittifaklar arayan küçük Güney Asya ülkeleri için dengeleyici bir güç işlevi görebilir. Bu iş birliği yaklaşımı, Yunus’un dış politika hedefleriyle uyumludur ve Türkiye’nin Bangladeş’in bölgesel beklentilerine destek olmasına olanak tanır.
COP29’daki Yunus-Erdoğan görüşmeleri, Bangladeş’in geleneksel olarak Hindistan ve Çin’in baskın olduğu Güney Asya’da alternatif ortaklıklara yönelebileceğine dair bir dış politika değişikliğini işaret etmektedir. Yunus, Başdanışman olarak Bangladeş’in dış politikasını yönetirken, Türkiye’nin katılımı, Bangladeş’e bölgesel müzakerelerde pazarlık gücü sağlayabilecek alternatif bir ortaklık sunmaktadır. Türkiye’nin Bangladeş’in reform yolculuğunu desteklemeye olan isteği ve ekonomik destekten savunma kapasitesine kadar çeşitli seçenekler sunması, Bangladeş’in daha çeşitli bir dış politika izleyebilmesine olanak tanıyabilir.
Bu strateji karşılıklı fayda sağlamaktadır: Bangladeş, güvenilir bir ortak olarak Türkiye’den destek alarak belirli bölgesel aktörlere olan bağımlılığını azaltır ve Türkiye, Güney Asya’da daha güçlü bir varlık elde eder. Ekonomisi büyümeye devam eden Bangladeş, kalkınma hedefleriyle uyumlu ve koşulsuz destek sağlayacak ortaklar arayacaktır. Türkiye’nin “mümkün olan tüm destek” duruşu, Bangladeş’in ihtiyaçlarını karşılayan ancak özerkliğine saygı duyan çekici bir ortak olarak konumlanmasını sağlayabilir.
Ortak değerler ve tamamlayıcı çıkarlarla karakterize edilen Türkiye-Bangladeş arasındaki gelişen ortaklık, bölgesel diplomaside umut verici bir adımı işaret etmektedir. Türkiye ve Bangladeş yüksek düzeyde toplantılar ve diplomatik jestler yoluyla etkileşime devam ettikçe, her iki ülkenin çıkarlarına hizmet edecek sağlam bir ortaklığın potansiyeli bulunmaktadır. Bangladeş için Türkiye, reform hedeflerine ulaşmak, savunma yeteneklerini geliştirmek ve bölgesel iş birliğine yönelik dengeli bir yaklaşımı keşfetmek için bir yol sunmaktadır.
Bu ortaklık gelişmeye devam ederse, Güney Asya’nın dinamiklerini yeniden şekillendirebilir ve kalkınma, ekonomik büyüme ve kültürel iş birliğini teşvik etmek için birlikte çalışan bir yeni oyuncuyu tanıtabilir. Yunus’un liderliği sürerken ve Erdoğan’ın desteği devam ederken, Türkiye ve Bangladeş, kalkınma, barış ve küresel zorluklar karşısında direnç için ortak bir vizyonla birleşen önemli bir ittifak inşa eden iki ülke olarak ortaya çıkabilir.
MD Salah UDDIN, Güney Asya siyaset ve din analisti
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-