Hayırseverlik 2019 Raporu: Türkiye’de Zekât Verenlerin Oranı % 40’dan % 23’e Düştü
Türkiye’de bireysel bağışçılık alanındaki eğilimler, bağış yapılan alanlar ve bağış yapma motivasyonları gibi birçok konunun ele alındığı ‘Türkiye’de Bireysel Bağışçılık Hayırseverlik 2019 Raporu’ Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı (TÜSEV) tarafından yayımlandı. Rapor, Koç Üniversitesi Sivil Toplum ve Hayırseverlik Araştırmaları Merkezi’nden Prof. Dr. Ali Çarkoğlu ve Dr. Öğr. Üyesi Selim Erdem Aytaç liderliğinde, Türkiye’nin 67 ilinde toplam 2 bin 502 kişinin katılımıyla hazırlandı. Raporda, yıllara göre bireysel bağışçılık alanında gözlemlenen değişimler karşılaştırmalı olarak sunuluyor. Dikkat çeken düşüşün sebepleri arasında ilk sırada, kuruluşlara duyulan güvenin azalması ve yardımın maksadına uygun kullanılmasına ilişkin kaygı yer aldı. % 52’si ‘Yalnızca o kuruluşun şeffaf olduğuna inanırsam bağış yaparım’ dedi. Ayrıca 2004 yılında katılımcıların % 40’ı geçen yıl zekât verdim derken bu oran 2019’da % 23’e düşmüştür.
Türkiye, Güven ve Refah Kaybından Nasıl Kurtulur?
Muhterem Okuyucularım;
Bilimsel çalışmalara dayanan sosyal içerikli raporlar, bir toplumun tutum ve davranışlarındaki değişimi ortaya koymak ve buradan elde edilen verilerden yola çıkarak, ihtiyaç duyulması halinde gerekli tedbirleri hayata geçirmek için belirli periyotlarla yapılır. Türkiye’de Bireysel Bağışçılık Hayırseverlik 2019 Raporu’nun verileri en nazik ifadeyle maalesef iç açı değil.
Örneğin raporun “tüm yardım ve bağışların toplam kişi başı değeri” ile ilgili yapılan bir değerlendirmede şu sonuca varılmıştır: “Türkiye’de bir yılda yapılan tüm yardım ve bağışların toplam kişi başı değeri, yaklaşık olarak 303 TL’dir. 2015 yılında yapılan araştırma bulgularına göre bu miktar, 228 TL olarak belirlenmişti. Aradan geçen 4 yıldaki enflasyon değeri göz önünde bulundurulduğunda bu miktarın 2019 yılındaki karşılığının 360 TL olduğu hesaplanıyor. Bu veriler incelendiğinde, Türkiye’deki bir yılda yapılan tüm yardım ve bağışların kişi başı toplam değerinde reel anlamda bir azalma olduğu görülüyor.” Peki yıllar içinde neden daha az vatandaşımız gönüllü olarak yardım yapmaktadır? Bunun birinci sebebi yoksullaşma ve buna bağlı olarak malî yönden yardım yapma gücünün azalmış olması olabilir mi? Olabilir. Bir diğer sebebi de güven ortamının zedelenmesi olabilir. Nitekim bu konuya daha bundan birkaç gün önce bir yazımızla temas etmiştik:
Nitekim raporun analizi de bu yönde bize bazı bilgiler vermektedir. Vatandaşların yaptıkları yardımların ekseriyeti doğrudan yardımlara gidiyor yani fitre, zekât veya bağış gibi paralar, daha çok akrabalara, komşulara, dilencilere gidiyor. Çok az bir kısmı hayır kurumlarına veya STK’lara gidiyor. Hayırsever vatandaşlarımız neden acaba devletin bir kuruluşuna veya herhangi STK’ya bağış yapmak yerine doğrudan yardım yapmayı tercih eder konuma geldi? Değerlendirmede şöyle bir yorum yapılmaktadır: “Kişilerin bağış yapma nedenlerine ve tercih ettikleri yöntemlere dair bulgulara da yer verilen raporda aynı zamanda bireyleri bağış yapmaya teşvik eden nedenler de inceleniyor. Görüşülen kişilerin yarısından fazlası bağışının nasıl harcandığından emin olursa bağış yapacağını belirtirken, % 52’si de STK’ların şeffaf olmalarını bağış yapmak için bir sebep olarak değerlendiriyor.”
Toplumda kurum ve kuruluşlara karşı güvensizliğin hâkim olduğunu gösteren başka bir yorum: “Vatandaşlara ellerinde bir miktar para olsa bu parayı doğrudan kendilerinin mi yoksa bir STK aracılığıyla mı ihtiyaç sahiplerine ulaştırmayı tercih edecekleri sorulduğunda ise 2004’ten bu yana benzer cevaplar dikkat çekmektedir. Görüşülenlerin büyük çoğunluğu (% 87) bu yardımı herhangi aracı kuruluş olmadan doğrudan vermeyi tercih ediyor.”
Yani hayırsever olup da yardım yapmak isteyen vatandaşlarımız, resmî devlet kurumlarına ve STK’lara güvenmiyor. Güvenmediği için de ya daha titiz davranıyor, ya da yardım yapmaktan vazgeçiyor. Vazgeçtiği gibi yardım yapma sorumluluğunu artık devlete yüklüyor. Nitekim katılımcıların % 44’ü yoksullara yardımın devletin görevi olduğunu düşünmektedir. Bu görevin tüm vatandaşlara ait olduğunu düşünenlerin oranı ise sadece % 22 seviyesinde kalmıştır.
Varılan sonuçlar, sivil toplum olma özelliğimizi gittikçe kaybettiğimiz yöndedir. Son yıllarda ve özellikle melun 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünden önce hemen bütün devlet yetkilileri tarafından bir “hizmet hareketi” olarak gösterilen yapıya bağlı “Kimse Yok Mu” derneğine devletin denetimi altında bir yardım kuruluşu düşüncesiyle bağışta bulunan iyi niyetli vatandaşlarımız, FETÖ ile iltisaklı oldukları gerekçesiyle değişik haksızlıklara uğramıştır. Somut olarak ne gibi mağduriyetler yaşadıklarını burada yeniden tekrar etmeyi gereksiz buluyorum. Ama sosyolojik olarak devletin FETÖ ile mücadeledeki hayırsever vatandaşlara yönelik olarak bu hatalı tutumu, genel olarak toplumda dinî cemaatlerin hayırsever faaliyetlerine sekte vurmuştur.
Bir örnek olması hasebiyle yaşadığım bir olayı burada nakletmek isterim. Zamanında mezkûr dernek üzerinden yoksul öğrencilere yardımda bulunduğu gerekçesiyle memuriyetten atılan mağdur bir vatandaşın kapısı çalınır. İsmini vermek istemediğim başka bir dinî cemaatin temsilcisi, nazikçe yurtlarında kalan hafız öğrenciler için makbuz karşılığında yardım talebinde bulunur. Ağzı yanmış olan vatandaşımızın verdiği cevabı az çok siz de tahmin edebilirsiniz?
Son tahlilde şunu söyleyebiliriz: Hayırsever konumunda olan vatandaşlarımızın önemli bir kesimin maddî durumu hem kötüleşti, hem de özel veya resmî fark etmez hayır kurum ve kuruluşlara karşı güveni iyice azaldı. Toplumsam refahın artması ve güven ortamının yeniden tesisi için, devletimize büyük görevler düşüyor. Bizden çözüm odaklı bir ipucu: Devlet, uhulet ve suhulet ile ilk önce güven ortamının artmasına yönelik olarak adalet sisteminde düzenlemeler yaparsa sosyal sermaye artışına bağlı olarak refah da artacaktır.
Prof. Dr. Ali SEYYAR
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi