Filistin meselesinin paralelinde Türkiye’nin iç ve dış dinamikler karşısındaki tutumunu ele aldığımız bu yazımızı soğukkanlılığı pekiştirmesi amacıyla önemli bilgilerle paylaşmaktayız. Amerika, İsrail ve Batı Türkiye’yi yıllardır açıkça ve örtülü şekilde tehdit ederken birileri “Haydi İsrail’e” diyor. Daha önce bizi Suriye’ye sokarak büyük bir yanlışa imza atan birtakım kişiler bugün de halkımızın yardımseverliğinden ve Müslümanlığımızın yüklediği sorumluluktan istifade ederek prestij kazanmaya çabalıyor. Oysa Allah’ın resulünün olaylara bakışı ve konumlanışı hakkaniyet kabilinden olmuştur. Türkiye’yi her fırsatta İslamcı örgütlere yardımla suçlayan Batılılar, Ruslar, İsrailliler ve Amerikalılar böyle bir olayla hem bizleri ilişkilendirmekte hem provokasyonla bizi olayın içine dahil etmeye çalışmakta hem de kendi ateşledikleri fitil ile Ortadoğu’da hazırlanmış oldukları büyük ve kanlı projeyi hayata geçirmek istemektedirler. Filistin halkı mazlumdur ve dünya buna ortak bir tepki koymaktadır. Batılılar bu işte eninde sonunda bocaladıklarını kabul edeceklerdir, yeter ki Ortadoğu’da bir karışıklık çıkmasın ve ilk mermiyi atan bizler olmayalım. Meselenin arkasını göremeyenler hatta akıbetini kestiremeyenler cumhurbaşkanımıza saygısızlık yapmaya kadar işi götürdüler. Hayır, bakanlarımız ve devletimiz ellerinden gelen her şeyi ikili zirveler aracılığı ile yapmaktadır ancak Türkiye ve İran ve hatta Arap ligi çok zor durumdadır zira bütün Müslüman alemi kapitalist sistemle bağlanmış ve üslerle kuşatılmış durumdadır. Aşağıda ele aldığımız konular hemen bütün İslam ülkeleri için geçerlidir ve bunların dikkate alınması rica olunur. Her ülke diken üstündedir.
Kobay tabirimiz elbette ki hoş değil ancak dış basında ülkemize bu yakıştırmayı yapanlar mevcut. Meşhur tabirle madendeki gaz kaçağında ilk zehirlenecek kuş örneği üzerinden Türkiye bu durumda (kuş konumunda) deniyor. Söylenen o ki dünyada büyük bir değişim var ve Türkiye yumuşak güçle tepesine binilmiş durumdaki ülkelerden birisi. Emekli Amiral Cihat Yaycı, Türkiye’nin etrafındaki ABD üslerini ve Yunan tatbikatlarını değerlendirerek “Bunlar kimin için?” diye soruyor. Sınırımızdaki PYD ve PKK’dan çektiklerimiz ortada, ülkemize sızmaya çalışan ve cihatçı olduğu söylenen ama gerçekte bölücü ve terörist olan örgütler de ortada. Geçtiğimiz hafta Sakarya’da bomba ihbarı oldu ve dört bir yanda polisler çevirme yaptı. Neyse ki bir patlama yaşanmadı. Ancak Türkiye’de geçmiş dönemde gerek Ankara’da gerek İstanbul’da bombalı saldırılar yaşanmış ve büyük kayıplar vermiştik. Görüldüğü üzere artık Anadolu’nun diğer şehirleri de tehdit altında. Bu meselenin bir de diğer yapılanlarla ilişkili olup olmadığı önemlidir ve biz konuyu birkaç farklı cihetten açacağız.
Emekli Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, BOP’un tıkır tıkır işlediğini, etrafımızdaki ülkelerdeki üslerin ele geçirildiğini ve Türkiye’nin demografisinin değiştirilmek istendiğini söylüyor. Türkiye’nin bir kavimler göçü yaşayıp yaşamadığı daha sonraki bir yazımızın konusu olacak, ancak Yusuf Halaçoğlu’nu diğer uzmanlar da teyit ediyor. Türkiye büyük sorunlarla karşı karşıyadır. İş bu yazı kısıtlı imkân dahilinde, bunları birer ikişer yazmamız neticesinde oluşmuştur.
Küresel kaosta ülkemize deney alanı olarak bakanlar çok da haksız sayılmazlar. Bu esasen evrensel bir projede Türkiye’ye uygulanan şeylerin sadece basit bir tanımlamasıdır. Evet! Türkiye kobay olarak seçilmiştir. Bunu, aşağıdaki olayları mukayese edip birleştirdiğimizde, karşımıza çıkan sonucun doğruluğu hususunda tekrar değerlendirin. (Bu tanımı Ramazan Kurtoğlu açıkça yapmıştır.)
Gelelim ülkemizin belli başlı problemlerine:
İçme suları konusunda büyük problemler mevcut. İzmir’de çeşmeden mavi renkte kimyasal bir su akıyor. Bir aydır Sakarya’da içtiğimiz sudan acı bir tat geliyor. Senelerdir arsenik ve benzeri maddelerin nehirlere karıştığı görülüyor. Dere ve çaylarda toplu balık ölümleri, göletlerde kurumalar ve sanayi artıkları bulunuyor ve bunlar yaşamı olumsuz etkiliyor.
Gıdalarda bozulma, kurtlanmış etleri piyasaya sürme konusu tartışılıyor. Fason markaların ürünleri ve bayat malları tekrar piyasaya göndermeler çok ciddi krizler doğuruyor. Zehirlenme vakaları artıyor. Gıda güvenliği başlı başına bir sorun. Şeker ile sentetik gıdalar halkı kanser ve diyabet yapıyor.
Havamız kirletiliyor, madenler siyanürleri buharlaştırarak önce havayı sonra toprağı zehirliyor. Altın ve diğer madenler başka ülkelerin firmalarına ihale ile veriliyor veyahut da yerli ortaklarına rağmen kazançta büyük paya sahip olan yabancıların güdümünde çalışıyor. Sonuçta toprak ve hava katlediliyor. Ağaçlar kesiliyor. Hatta ırmaklara da zarar veriliyor.
Dilipak, hava kirliliği haritasını ara ara paylaşıyor. Baktığımız zaman yaşanması mümkün olmayan hava kirliliği oranlarının Anadolu’da görüldüğü gerçeği karşımıza çıkıyor. Doğa katledilirken bunu gelişme olarak addediyorlar. Çiftçilerin ürünleri çoğu zaman zehirli denilerek yurtdışından geri gönderiliyor. İlaç sıkılması dışında başka etkenlerin de bunda etkili olduğu görülüyor. Öte yandan çiftçiler ürünlerini sokaklara döküyor. Malımızı uygun fiyata satamıyoruz, zarar ediyoruz diyorlar.
Rahmetli Erbakan’ın dediği gibi fabrikaları kapatılan, tarım ve sanayisi neredeyse bitirilen ama göstermelik birkaç tesisle yükselişte imajı oluşturulan bir ülke miyiz? Krediyle ve faizle borçlandırılan bir halkın, asgari ücretle yaşam şansı sunulduğu bir memlekette ve ancak maaşların kiralara yetiştiği bir dönemde bile konuşamıyorsunuz. Türkiye Cumhuriyeti yani T.C. tabelalarının kalkması ve rejimin değişmesi neyi sağladı? Bu olayları Türkiye’nin hayrına yorumlayanlar bugünlerde yoğun şikayetlerde bulunuyor. Halk kıvranırken görmeyenler, iş kendilerine dokununca konuşuyor.
Gerçeği kabul edelim; üretimin zayıflamasıyla enflasyonun artışı hayatı felç etti. Ancak bunların hiçbirisini açıkça diyemiyorsunuz, derseniz size her türlü hainliği yakıştırıyorlar. Fakat gerçek ortada duruyor ilk on ekonomiye girecekken G-20’den çıktık.
Ordusu dağıtılmış, aile kurumu paramparça edilmiş, eğitimi bozulmuş ve sağlık sistemi vatandaşına hizmet vermeyen bir ülke haline gelmişsiniz. Ama sorarsanız şahlanıyorsunuz. Gerçek öyle değil, hepimiz görüyoruz. Yoksulluk dünyada artsa bile Türkiye’nin durumu ile hiçbir ülke kıyaslanamaz. Ülkesinde savaş olan Ukraynalılar, “Sizin paranıza ne oluyor da bizimkinden çok değer kaybediyor, savaş bizim ülkemizde oluyor?” diyor. Dış mihraklardan çok artık iç mihrakları konuşmak zorundayız. Türkiye bazı konularda başarılı yönetilmiyordu ve bu yukarılara iletilmiş olsa gerek ki bakanlar harekete geçmiş bulunuyor. Bakanlarımız aldıkları kararlarla gerek suç örgütlerine gerek hukuk istismarlarına gerek hilekâr tüccarlara operasyonlar düzenliyor. Bundan gayet memnun olduğumuzu kendilerine bildirmek isteriz. Halkta da çok olumlu tepkiler var.
Geçtiğimiz hafta patlak veren hukuk skandalı üzerine görülmektedir ki Türkiye günden güne Ortadoğululaşıyor. Hak ve hukuk artık neredeyse hiçbir mecrada dinlenmiyor, kanun ya çarpık ya işlevsiz hale getiriliyor. Rüşvet, yolsuzluk ve türlü kötülükler yayılıyor. Türkiye’nin barış, güven, özgürlük ortamı kaybediliyor. Gençler ülkeden kaçmak için her şeyi yapıyor. Türkiye’de yaşamak dünya standartlarının altında kalmakla birlikte mutsuzluk olarak addediliyor.
Yöneticilere halkın şikayetlerini özetlediğimiz bu yazımız dileriz dikkate alınır. Bütün bunların hepsi Twitter denilen mecra başta olmak üzere, uzman araştırmacıların, gazetecilerin ve stratejistlerin yazı, rapor ve beyanlarından derlenerek yazılmıştır. Gerçekten de hayat Türkiye’de çok zorlaştı. Bu bilinçsizce yapılan yönetim hamleleriyle alakalı olduğu kadar dışarıdan dayatılan şeylerle de alakalı. Gerçek manada yerli ve milli politika üretmek ve halkı kucaklamak lazım ancak bütün bir süreç Türkiye’yi Yugoslavya gibi paramparça edip iç savaşa düşürmek üzere kurgulanmış gibi gözüküyor. Zira Türkiye’de menfaat toplumu oluşmuş ve çeteleşme ve gruplaşma her cenahta kendini göstermiştir. Bu grupların daha fazla kışkırtılması toplumsal çatışmalara zemin hazırlayabilir.
Diğer yanda Cumhurbaşkanımızın ve bakanlarımızın Filistin konusundaki arabulucu tavırlarını çok beğendiğimizi ve bu zorlu süreçte bizi ateş çemberinin içine çekmek için çaba gösteren provokatörlere kulak asmadıkları için tekrar tebrik ettiğimizi belirtmek istiyorum. Mazlum Filistin Halkının haklı davası dünya kamuoyunda günden güne yayılarak destek bulmaktadır. İsrail’de binlerce kişi katil Netenyahu’nun istifa etmesi gerektiği yönünde tezahüratlarla sokaklara dökülmüştür. Emperyalistlerin oyunları bu kez halk hareketleriyle inşallah ayaklarına dolanacaktır.
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…