Türkiye’yi ve Suriye’nin kuzeyini vuran şiddetli deprem ve ardından gelen artçı sarsıntılar en az 46.000 kişinin ölümüne, binalarda ve altyapıda büyük hasara neden oldu.
Depremde hasar gören binalar arasında hem Türkiye’de hem de Suriye’de bir kısmı UNESCO Dünya Miras Listesi’nde olan çok sayıda eser bulunuyor.
Arkeoloji araştırmacısı Dr. Hüseyin Duqil, “Bölge deprem bölgesi olarak kabul ediliyor ve uzun tarihi boyunca bir kısmı M.Ö. 19. yüzyılda gerçekleşen bir dizi depreme şahit oldu. Modern zamanda, özellikle 19. Yüzyılda bölge, özellikle arkeolojik nitelikteki birçok yeri yok sayısız depremlere tanık olmuştur.
Unesco Ve Kültürel Mirasın Korunması
Ülkedeki tamamında yerel yönetimler tarafından, eski eserlerini koruması ve herhangi bir hasar almaları durumunda da gerekli restorasyonların yapımını denetlemesi gerekir.
Ancak Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) dünya mirası kapsamına aldığı arkeolojik sit alanlarını korumayı görev edinmiştir. Bu konuda da Dünya Miras Listesi’nde yer alan ve öncelik verilen arkeolojik alanlar bulunmaktadır.
Dr. Hüseyin Duqil şöyle diyor: “UNESCO, insani ve doğal mirası korumaya heveslidir. Aynı şekilde bir de ve anıtların ve sit alanlarının restorasyonu ve korunması için düzenlenen, Venedik Tüzüğü olarak bilinen uluslararası bir tüzük vardır. Bu tüzük bir grup rehber tarafından geliştirilen bir dizi yönergeden oluşmaktadır.
Hüseyin, depremde hasar gören yerlerden altısının UNESCO listesinde olduğunu ve örgütün bölgeye elçiler gönderdikten sonra yerdeki tüm hasarlı bölgeleri tespit etmesinin planlandığını ekliyor.
Ancak UNESCO’nun en önemli görevlerinden biri dünya mirasını korumak için çatışma veya doğal afet yerlerine müdahale etmek olduğundan, kuruluş listesinde olmayan anıtlarda bile restorasyon çalışmalarına yardımcı olacaktır.
Dr. Hüseyin yaptığı açıklamada şunları dile getirdi: “Elbette normal olarak depremden zarar gören ülkelerin şu anda yoğunlaştıkları nokta, depremden sonra oldukça kötüleşen insani vaziyettir. Ancak diğer taraftan bizler de depremden zarar gören alanlardaki envanteri çıkarmak ve ardından restorasyon sürecini başlatmak için bir bağış konferansı düzenlemesini hızlandırması konusunda UNESCO’ya çağrıda bulunuyoruz.
Peki Restorasyonlar Nasıl Yapılır?
Restorasyon çalışmaları, sitenin ömrünü uzatmayı ve hasar görmeden önceki haline mümkün olduğunca yakın hale getirmeyi amaçlar.
Restorasyon işlemi için çok kesin kurallar vardır. Bunlardan en önemlisi fotoğraf, videografi, çizim ve harita gibi çeşitli yollarla zarar görmüş her eserin belgelenmesidir. Aynı zamanda her bir parçanın nereden ayrıldığını ve nereye taşındığını bilmek için Doktor Hüseyin’e göre eski eserlerin durumu da mevcut haliyle belgelenmelidir.
Anıtları korumanın yolları var mı?
Hüseyin, teorik olarak mümkün olmasına rağmen, arkeolojik anıtları doğal afetlerden korumak için modern yöntemlerin kullanılmasından hiçbir zaman söz edilmediğini söylüyor. Örneğin, arkeolojik yapının altına şokları emmek için kauçuk bir zemin yapılabilir. Ancak şu anda odak noktası her zaman binanın veya arkeolojik yapının ömrünü uzatmaktır.
Doktor, konuşmasında şu şekilde devam etti; “Bölgedeki en eski ve en büyük kalelerden biri olan Halep Kalesi ağır hasar gördü. Eyyubi Camii’nin fenerinin kubbesi ve kale girişleri zarar görmüş, taşların bir kısmı yıkılmıştır. Memlük savunma kulesinin girişi de dahil olmak üzere düştü ve Osmanlı darülaceze cephesinin yanı sıra Halep kentindeki Ulusal Müze çok sayıda hasar gördü.
Doktor Hüseyin, yaptığı çağrı konuşmasında Suriye ve Türkiye’de depremden hasar gören yerleri de saydı. Buna göre Suriye’de Al-Marqab Kalesi, El-Kadmus Kalesi, İmam İsmail Camii ve Şemimis Kalesi’nin hasarlarının bulunduğunu belirtti. Türkiye’de ise; Gaziantep Kalesi, Antakya’daki Ortodoks Kilisesi, Hatay’daki Roma Katolik Kilisesi ve Malatya’daki Yeni Camii de depremden hasar gören yerler arasında zikredildi.
https://www.bbc.com/arabic/middleeast-64711083